Nesibe Aldemir

Hayatımız Kime Emanet

Nesibe Aldemir

Kıyısından köşesinden yaşadığımız hayatı nasıl, niçin ve neden yaşıyoruz? Zaman, bütünüyle hâkim olamadığımız hayatımızın damarlarından akıp giderken kime ve neye emanettir bu kutlu yolculuk?

Yüzeysel, görsel ve süslü s/özlerle kuşandığımız hayat, bizi ne denli tatmin ediyor? Kutsadığımız benlik, var olma, haz alma üçgeninde eriyen saliseler kime emanet?

Varlığıyla yaratılan varlıkların en şereflisi olma şerefine aday olan insan, ömrünü müsvedde olarak harcar. Bu bilinçsizce yaptığı tüketim nedeniyle zamanla tükenir gider kendisini şerefli yapan her hücresi. 

Hayatta var oluş sebebimizi tamamlayan bu hücreler hepimiz için hayati önem taşır. Dönem dönem yeni kararlar alır bu ölen hücrelerimizi yenileme girişiminde bulunuruz. İç dünyamızın kapılarını aralar orada yaşanan karanlığa el atarız. Yeni tohumlar serper, verimli topraklarımızı keşfederiz. İçimizi saran yabani otları ayıklar sahip olduğumuz güzellikleri açığa çıkarırız. Bu vaziyet ve farkındalık ölü hücrelerimizi yeniler ve hayatımıza sahip çıkmamızı sağlar. Fakat bu durum süreklilik göstermez çoğu zaman. Nisyan kökünden türeyen insan kelimesi hayatımıza sirayet eder ve sürekli unuturuz. Sorumluluklarımızı, var oluş gayemizi, bizi hayatta tutan hücrelerimizi yenilemeyi, kul köle olduklarımızı kısacası hayatımızı kime emanet ettiğimizi? 

Hangi duyguların esiridir insan? Kendine sormaktan imtina ettiği soruları başkasına neden sorar ki? Çünkü insan kaçmayı sever. İçinden çıkamadığı veya çıkmak istemediği her durumdan kaçar. Hatta kuvvetli bir rüzgâr arar tozunu, kirini savuracak. Veya onu alıp oradan oraya sürükleyecek kuvvetli bir fırtına. Bekler ve yine bekler. Fakat rüzgâr çoğu zaman gelişi güzel eser. Bu sebeple insan bir dağa savrulur bir taşa. Her savruluşta bir hücresini kaybeder. Zamanla artan bu k/ayıplar ona her şeyi unutturur. İnsanı yaradılış gayesinden uzaklaştıran ve kişisel zaaflarına karşı sürükleyen her rüzgâr yine onun afeti olur. 

Bir kurtarıcı gelsin ister insan. Kendi eliyle mahkûm edip idamla yargıladığı hücrelerini kurtarmaya. Gelen kurtarıcı görünümlü çıkarcılar, her hücresi zarar gören bu zavallının kanını emerler. Duygularımızı sömüren, hayatımızı kemiren, ruhumuzu daraltan, güya her şeyi bizim için söyleyen ne kadar da insan var çevremizde. Sorsan cümlelerini hep bizim için kurarlar. Görünürde kılını kıpırdatmayan bu insan güruhu menfaatleri söz konusu olduğunda pamuktan yumuşak, kardan beyaz bir görüntü sergilerler. Görsele aldanan g/özlerimiz her gördüğü rengi dengi zanneder. Bu yanılgıyla kulaklar da süslü cümlelere çabucak kanar. 

Kanmaktan ve sanmaktan öte bir arayıştır bu yolculuk. Sahi ne zaman vazgeçeceğiz kendimizi kandırmaktan, ne zaman emaneti ehline vermeyi şiar edineceğiz? İnsan yorgun, ona emanet verilen zaman daralıyor. Biraz soluk hepimize iyi gelecek vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları