Vahdettin Yiğitcan

Şehir Hastanesi Talebimizi Ankara Duydu

Vahdettin Yiğitcan

Geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, genel bütçe ile şehir hastanesi kurulacak olan 5 şehir hastanesinden birinin Malatya’da kurulacağını ve proje sürecinin devam ettiğini açıkladı.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2024 Yılı Bütçe Kanunu Teklifi kapsamında Sağlık Bakanlığının 2024 yılı bütçesi ve 2022 yılı kesin hesabının görüşülmesi toplantısının açılış konuşmasında, deprem bölgesindeki 3 ile şehir hastanesi kurulmasının gündemde olduğunu vurgulayarak, “Hatay, Malatya ve Kahramanmaraş illerimizde de şehir hastaneleri yapmak için proje çalışmalarını başlattık” dedi. Dr. Fahrettin Koca'nın Şehir Hastanesi kurulacağı müjdesini vermesi Malatya'da sevinçle karşılandı.

Şimdi sıra evleviyetle Malatya'nın kangrene dönüşmüş, 25 yıldır kanayan yarası Kuzey Çevre Yolunda. Altyapı ve Ulaştırma Bakanlığınca 2024 bütçesi içerisinde Kuzey Çevre Yolumuzun ivedilikle tamamlanıp hizmete alınması, Malatyalıların öncelikli talebidir.

"Malatya Çok Talihsiz Bir Şehir" 

Başlığıyla aşağıdaki satırları altı ay önce yazmıştık

"AK Parti Hükümetlerinin devrim niteliğinde hizmetleri olduğu gibi tahammül edilmesi imkânsız adaletsiz icraatları de inkâr edilemez bir vakıa olarak kayıtlara geçmiş durumda.

Örneğin Şehir Hastaneleri, ilk planlanış ve yapım merkezleri büyükşehirler olarak tasarlanmıştı. Şimdiye kadar ezici çoğunluğu hayata geçirildi. 

Şehir hastaneleri hakkında yapılan yaygın tanıma göre:

"Şehir hastaneleri Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı'na bağlı olarak kurulan hastanelerdir. Şehir Hastaneleri, Devlet Hastanesi ve Eğitim ve Araştırma Hastanesinden farklı olarak bölgesel büyük sağlık kompleksleri olarak yapılandırılmıştır. Bununla amaçlanan durum ise bünyesinde her çeşit sağlık birimini bulundurarak bulunduğu bölgedeki insanların her türlü sağlık ihtiyacını en ileri teknolojik ve tıbbi imkanlarla karşılamaktır."

Şehir hastanelerinin özelliği gereği Malatya bölgesinde tam bir cazibe odağı konumunda olmasına rağmen maalesef Malatya'nın kudretli AK Parti Milletvekilleri ayakta uyurcasına bölgemizin şehir hastanesi Elazığ'a kaydırılmıştır. Burada asla ve kat'a Elazığ'a yapılan Şehir Hastanesine karşı olduğumuz anlamı çıkarılmasın. 

Demek istiyoruz ki Malatya, gerek bölgesinden gerekse de Ortadoğu ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen hastalar nedeniyle haklı şöhrete sahip olmakla birlikte gördüğü aşırı ilgi nedeniyle de kaldıramayacağı yoğunluğa maruz kalmaktadır.

6 Şubat depremleri öncesinin gerçeği böyleyken bu fakiri bugün İstanbul'a şifa aramaya gönderen gerçek ise Malatya'nın hastane yetersizliğinden başkası değil.

Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi 6 Şubat depremleriyle beraber hizmet dışı kaldı. Uzun süre yaklaşık üç ay bütün poliklinikler ve servisler kapatıldı.

Şimdilerdeyse Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi yanı başında inşa edilen Kadın Doğum Hastanesi bünyesinde hizmet vermeye çalışıyor."

Evet değerli okurlar, gazetecilik gerilim yüklü, iki ucu keskin bıçak gibi sosyal sorumluluk gerektiren bir meslek; şehrimiz Malatya'nın şehir hastanesi ihtiyacını dile getirdiğimiz bu yazımızın üzerinden yaklaşık altı ay sonra gelen bu şehir hastanesi müjdesi yaptığımız işin en keyifli yanı... 

------------------------------------------------------------------

Hangi 'İslam İşbirliği Teşkilatı'  

Değerli okurlar,

Tam sırası gelmişken şimdi rahmetli Attila İlhan'ı hatırlamadan edemiyor insan.

Rahmetli yaşasaydı Hangi 'İslam İşbirliği Teşkilatı' diyerek isimlendirmenin tutarsızlığından girip sürdürdükleri saltanattan yola çıkarak bir güzel ıslatırdı İslam İşbirliği Teşkilatı adı altında toplanan çoğu ülkenin müstekbirlerini.

Terörü hayat tarzı olarak benimsemiş olan bücür İsrail ile dev cüssesiyle heybetli görünen ancak laf üretmekten başka hiçbir etkinliği olmayan sözde İslam İşbirliği Teşkilatı'nı mukayese etmenin mantıksızlığını kim, nasıl anlatabilir?

Bana, 57 ülkeden müteşekkil İslam İşbirliği Teşkilatı ülkelerinden sadece bir tanesinde insan hak ve özgürlükleri noktasında hakkaniyetli bir örnek ülke gösterebilir?

Şimdi denebilir ki, medeni, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olduğunu iddia eden başta Amerika olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinin tamamının hangisi saydığımız kriterlere uygun bir anlayışla yönetiliyor? 

Yönetim anlayışları itibarıyla kendi içlerinde tutarlı olmakla birlikte dışarıda olduğunu kabul ettikleri ötekine karşı oldukça ketum ve ön yargılıdırlar. Halklarını burada yargılayacak değilim. Birey olarak toptan herkesi aynı kefeye koymak ahmakça bir suçlama olur ki, zinhar kaçınırım. 

Bugün türedi bücür terörist İsrail'in gözü dönmüşçesine Filistinlilere karşı uyguladığı katliama karşı çıkan milyonlarca insan vicdanlarının sesini dinleyerek meydanlara çıkıyorlar. İnanıyorum ki, İsrail'i kınayan bu insanların çoğunluğu da Müslüman falan da değiller...

İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği'nin Riyad'da yaptıkları bu toplantı sadece zevahiri kurtarma adına gövde gösterisi bir toplantı olmuştur.

Kemiyet değil esas olan keyfiyettir. İçini hakla, hukukla ve adaletle dolduramadığın her yönetim en basit ifadesiyle despottur. Despotların despotlara söyleyeceği hiçbir şey yoktur...

Bilmem anlatabiliyor muyum?

Böylesine iç kanatıcı tespitimin yanlış çıkmasını ne kadar içtenlikle dilediğimi tahmin edemezsiniz...  

 ----------------------------------------------------------

İsrailli Yazar David Grossman'dan İsrail'e Eleştiri: 

"Tel Aviv varlığını 'korku' politikasıyla sürdürüyor"

17 Farklı dilde yayın yapan Avrupanın Euronews isimli haber ve kültür kanalı, İsrailli Yazar David Grossman İle 5 yıl önce yaptığı söyleşiyi güncelliğini koruduğu gerekçesiyle tekrar okuyucularının dikkatine sundu. Euronews'in sorularına içtenlikle cevap veren David Grossman, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun  "barış suçlusu" olduğunu söyledi. Konuşmanın en ilginç yönü ise, İsrail kurulduğu 1948 yılında ne ise aradan geçen 75 yıllık zamana rağmen giderek artan bir şiddetle halâ aynı saldırganlıkla yoluna devam ettiği gerçeğidir. 

Barış yanlısı İsrailli yazar David Grossman'ın o söyleşide dikkat çeken düşünceleri özetle şöyle:

Euronews:

“İsrail yurt dışında artan bir şekilde dışlanıyor. Siz oldukça çok seyahat ediyorsunuz. Hiç İsrailli olduğunuzdan utandığınız zaman oldu mu?”

David Grossman :

“Netanyahu Hükümetinin yaptıklarından dolayı utandım, İsrailli olmaktan dolayı değil.

Euronews:

“Sosyal medya üzerinden bir soru Hernan Pena, ‘Ben Binyamin Netanyahu’yu bir savaş suçlusu olarak görüyorum, ya siz’ diye soruyor.”

David Grossman:

“Onun bir barış suçlusu olduğunu söyleyebilirim. Çünkü şimdiye kadar yıllarca her barış şansını engelledi. Sürekli olarak müzakere seçeneğinin ortaya çıkmasına ve biz ve Filistinliler arasındaki barışa karşı çıktı. Bu tehlikeli bir durum. O böyle yaparak İsrail’i tehlikeye soktu. Çünkü Filistinlileri ne kadar büyük bir sopayla döverseniz sonra onlar bizi sevmeye başlayacak ve bizimle müzakerelere başlayacaklar düşüncesi oldukça ilkel bir anlayış. Ortada çok derin bir inkar söz konusu".

Euronews:

“Siz yakın bir zamanda İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu hakkında ‘gözleri tamamen kapalı’ gibi bir ifade kullandınız. Bununla ne demek istediniz?”

David Grossman:

“Benyamin Netanyahu'nun gerçeği görmezden gelmesini, onun İsrail’in sadece kendi gücüne güvenmesi gerektiği düşüncesini anlayamıyorum. Gelecekte bir noktada Tanrı korusun işler tersine dönebilir. Bir gün İsrail yenilebilir, bizden daha güçlü, kurnaz, cesur ve bilgili bir devlet karşımıza çıkabilir ve İsrail’i bozguna uğratabilir.”

Yazarın Diğer Yazıları