Kerem Yıldırım

Acıkan biz miyiz yoksa oruç mu?

Kerem Yıldırım

Yine bir Ramazan ayına, yeni bir oruç mevsimine vasıl olduk Elhamdülillah. Ramazan’ın gölgesi düştü üzerimize, Orucun âsûde iklimi sarıverdi dünyamızı ve bünyemizi.

Oruç acıkmanın en tatlı halini ifade eder. Nimetin iftarlarda acıkan müminlerle bayram ettiği mevsimin adıdır oruç.

Aslında orucu özleyen acıkmış mü'min gönüllerin, müminleri özleyen, imanlı gönüllere acıkmış orucun buluşmasıdır Ramazan ve oruç.

Nasıl ki acıkmadan lezzet anlamazsa yemekten, Nasıl ki susamadan içildiğinde haz alınamazsa su nimetinden,  Oruca kavuşmadan da acıkmanın en tatlı haline vakıf olunamaz.

Ramazan'da oruç tutarken biz mü'minler gün boyu yemek yememenin neticesinde çok acıkırız. 

Peki, acıkan sadece biz miyiz Tabii ki sadece biz değiliz acıkan ve susayan. Oruçta acıkır ve susar. Peki, nasıl, Burada sözü zamanımızın büyük dava adamı, mütefekkir ve şair üstad Sezai KARAKOÇ'a bırakalım. 

Bakın ne muhteşem ifade ediyor Orucun acıkmasını  

Oruç da acıkır Bizden daha canlı, bizden daha cıvıl cıvıl olan bu gök varlığı orucun susadığı su, acıktığı yemek nedir öyleyse;

Oruç, hiç gecikmeden, yolunu şaşırmadan, tam saatinde, dinç ve genç, tarihin dinamizmini de özünde gaybın bir üfleyişi gibi taşıyarak geldi. Mademki geldi onu iyi tanımak gerek.

Oruç, boş bir çerçeve olarak veya bir mevsim gibi sadece tabiatın bir parçası olarak gelmedi. Tarihin bir parçası olarak geldi.

Dolu geldi. Kendindekini boşaltacak. Giderken de dolu gidecek. Dolu gitmeli.

Demek ki, oruç, çağımıza, göklere mahsus nişanlarla donanmış büyük ve yetkili bir şahit olarak geliyor ve geldi.

Siz sanmayın ki, oruçta yalnız siz susar, siz acıkırsınız. Oruç da susar, oruç da acıkır. Çünkü Oruç da canlıdır. Sizin gibi. Hatta sizden fazla. Çünkü Onda, ölümün eriteceği et ve kemik de yok. İnsan, sağken bile ölüme karışıktır. Biz, hayatla ölümün karıştığı bir terkibiz. Sağken, hayat ölüme baskındır ve ölümü kullanır. Sonra yaşlandıkça, ölüm güçleri yavaş yavaş artar ve ölüm yüzdesi, hayat yüzdesinin üstüne çıkar bir gün. İşte o gün ölmüşüzdür, ölüm hayatı kullanmaya başlamıştır. Toplum yaşayışında da böyle. Ecel olarak gelen ölüm, bu hayat-ölüm çatışmasını kesin bir sonuca bağlar. Ama oruç yüzde yüz diri, saf olarak diridir. Net diridir, insan gibi brüt değildir.

Oruca, gök şahidi oruca mahsus besinler,
Yükseltilen dualar, derinleşen secdeler,
Kur'an sesiyle aydınlanan ikindiler,
Allah adıyla diriltilen geceler diyebiliriz belki.

Evet. Oruç da susar, oruç da acıkır. Orucun susadığı ve âb-ı hayat gibi kanamadığı su, Kur'ân sesi, acıktığı namaz, örtündüğü merhamet, kuşandığı giyindiği, Allah adının yükseltilmesi, yani cihattır.

Ve orucun da iftarı vardır. Oruç müminin kalbinde iftar eder. Onun sofrasında, işte saydığımız, göğe mahsus yiyecekler bulunur.

Yalnız, insan orucu özlemez, oruç ise insanı özler. Ramazan ayı gelince sıla-ı rahim edenler gibi, meleklerin bile önünde eğildiği insana koşar. Oruç, insana acıkır ve koşar gelir.

Oruç geldi, öyleyse oruca yemek taşımalı, su sunmalı, orucun lambasını yakmalı, örtüler atmalı üzerine ki geldiğinden daha zengin gitsin. Verdiğinden daha çok alsın. Yanına gideceği eski oruçlara katacağı, söyleyeceği çok şeyler bulunsun. Çağımız Müslümanlarının portresini eski çağ müminlerinin portrelerinin yanına çizecek ya, bizim öyle bir portremizi çizsin ki ilerde gün olur ki, o portreyi bize gösterirler, utanmayalım o zaman ondan.

Oruç geldi, ondan bize ölümsüz bir şeyler katılacak demektir. Giderken, bizden de ona ölümsüzleşecek birkaç şey katılmalı.

Sezai KARAKOÇ üstadımızın Oruçla ilgili bu derunî ve kuşatıcı tespitlerine yürekten katılıyoruz. 

Orucun gelişi;  müminleri ve melekleri sevindirirken, inkarcıları ve şeytanları üzüntüden kahretmektedir. 

O nedenle diyoruz ki; 

Hoş geldin gönüllerimizin aydınlığı olan oruç.
Hoş geldin zulmeti nuruyla boğan oruç.
Mü'minin dünyasına bir güneş gibi doğan oruç.
Hoş geldin rahmet sağanağı olup üzerimize yağan oruç.

Tüm müslümanlara Cenab-ı Allahtan hayırlı ramazanlar diliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları