Öfke, doğal, güçlü, geçici ve kontrol edilebilen bir duygudur. Öfke, raydan çıkmış bir araç gibidir; kontrol edilmediğinde nereye gideceği ve ne tür zararlara sebep olacağı önceden bilinmeyen bir duygudur. Bu güçlü duygunun kontrolü kaybedildiğinde kişi aklını ve iradesini kullanamaz hale gelir. Yani öfke, kişiyi kontrol etmeye başlar. İletişimde, öfkemiz bizi değil biz öfkemizi kontrol etmek zorundayız. Öfkemiz bizi kontrol etmeye başladığı zaman ortaya çıkacak olan sonuçlarla ilgili telafisi mümkün olmayan durumlar ortaya çıkabilir.
Öfke duygusu Allah tarafından insanlara verilmiş bir duygudur. Bu tıpkı, sevgi gibi, hüzün gibi doğal bir duygudur. Belki de haksızlığa karşı direnç göstermek ve kendimizi korumak için verilmiş doğal bir duygudur. Önemli olan bu duygunun dengede olması, karşı tarafa zarar vermemesi ve doğal olarak öfkelenen kişiyi yıpratmamasıdır. Doğal halinden çıkmış olan, şiddete dönmüş olan bir öfke olması gereken bir öfke değildir.
Öfke de diğer birçok duygumuz gibi bizler için bir sınanma sebebidir. Her durumda ve duyguda olduğu gibi öfke konusunda da aşırıya kaçan, sınırı aşan kişi aslında sınavı kaybetme durumu ile karşı karşıyadır. Yani Allah, öfkeyi de hayat sınavımızın bir parçası olarak bizlere vermiştir.
Danışmalar için bizlere başvuran danışanların önemli bir kısmı öfke kontrolü için gelmektedir. Onları dinleyince çağımız insanının ne kadar çok öfke sorunu yaşadığına tanık olurum. Hatta, öfke çağımızın önemli bir sorunudur, diyebilirim.
Öfke konusunda özellikle iki durumu ortaya koymak istiyorum:
Birincisi, şehir hayatı insanları daha çok gergin bir yapıya getirmektedir. Doğadan, topraktan, temiz havadan uzak olan insanların vücudu daha çok elektrik biriktirmektedir. Bu da daha çok gergin olmaya, daha çok tahammülsüzlüğe, daha çabuk kızmaya ve parlamaya sebep olmaktadır.
İkincisi ise günümüz kültürü hakkaniyet ölçüsünden uzak, rekabete dayalı, tahammülsüz bir nesil hedeflemektedir. Bunun sonucunda tahammülsüz ve öfkesine engel olamayan insanların çoğalması olarak ortaya çıkmaktadır.
İslâm kültürü, insani ilişkileri önemser. İletişimde saygıyı ve karşı tarafı anlamayı savunur. Tahammül olmasa olmaz insani bir duygu olmalıdır. Yine, uzlaşı insan ilişkilerinin olmasa olmazıdır. Çağımız kültüründe ise tam tersi uzlaşmak, tahammül etmek ve dahası affetmek bir yenilgi olarak sunulmaktadır. Bunun sonucunda ipinin ucu elden kaçmış olan bir öfke ile karşı karşıya kalmak…
Hayat düz bir çizgi halinde yaşanmaz. İnişler ve çıkışlar olacaktır. Bu inişler ve çıkışlar imtihanımızın asıl kısmını oluşturur. İşte bu inişli ve çıkışlı dönemlerde aşırılığa kaçmamak gerekir. Bizleri ve duygularımızı yaratan Rabbimiz, öfke duygumuzu dengede kullanmamızı istemektedir.
Peygamber efendimiz, “Pehlivan, güreşte insanları yenen değildir. Asıl pehlivan, öfke anında kendisine hâkim olandır.” “Biriniz öfkelendiği zaman sussun” buyurmuştur. Burada ifade edilen şey, sabır ve öfkenin dengede tutulması, karşıdakine ve kendisine zarar verilmemesidir.
Öfke anında derin nefes almak, olumlu düşünmek, dua etmek, abdest almak, dikkati başka yöne çevirmek aşırı öfkenin önüne geçmeyi sağlayan şeylerdir.
Selam ve saygılarımla