Enes Tarım

SEÇİM ATRAKSİYONLARI

Enes Tarım

En çok ta o bıyık altından gülmelerine gıcık oluyordum.  

Bu gülüş onu kibirli yapıyordu ve ben kendini beğenmişleri sevmiyordum...

Hiçbir şey yokmuş gibi: “Ne olmuş sanki ana muhalefet partisinden aday olmuşsa?” diye soruyordu gülerek.

Dalga geçiyordu galiba.

Ve ben bu ciddiyetsizlikten hoşlanmıyordum…

***

Dedim: “Sen şaka mısın kardeşim. Her şey bir tarafa siyasetin de bir ilkesi olması lazım değil mi? İktidar partisinden yıllarca siyaset yapmış ve bir ilçede belediye başkanlığı yapmış biri muhalif bir patiden nasıl başkan adayı olabilir?”

Dedi: “Ne fark eder ki? Uzun yıllar bir partiye hizmet etmiş; üç beş yıl da muhalefet partisine hizmet etsin. Ne var ki bunda. Hem tüm partiler bu memleketin partisi değil mi?”

Şaka mı yapıyor ciddi mi konuşuyor anlayamıyordum.

Dedim: “Bak kardeşim adam yıllarca muhafazakâr kimliği ile siyaset yapmış. Üstüne üstlük bu muhafazakâr kimlik ile seçmen karşısına çıkarak dindar/ milliyetçi bir siyaset üretmiş. Şimdi tüm bu yaptıkları kendini yıllarca seçerek başkan yapan parti yönetimine ve o partinin seçmen kitlesine ihanet değil midir? Bu nasıl bir siyaset? Nasıl bir erdemsizlik?”

Dedi: “Ne olur? Ne fark eder ki? Adam aynı adam. Ak partiden de seçilse CHP den de seçilse aynı kişi değil mi? Partisi farklı olursa yapacağı hizmet te farklı mı olacak? Birinde başarılı bir yönetim çıkardıysa diğerine geçtiği için başarısız; işe yaramaz biri mi olacak? Kumaş aynı kumaş, terzi aynı terzi, elbise aynı elbise. Terzi aynı olunca farklı mekânlarda dikiyor olmak o elbiseyi kalite anlamında daha mı farklı kılacak? Hem önceki dönem başarılı olmuşsa hangi partiden olursa olsun aynı hizmeti devam ettirecek. Yok, başarılı değilse zaten hangi siyasi oluşumdan aday olursa olsun halk memnun değilse seçmeyecektir. Ne gibi bir sorun var bunda anlayamıyorum?”

***

Anlamıştım.

Gülümsüyor ama dalga geçmiyordu, ciddiydi…

Ne desem de işin vahametini anlatamayacağıma inanıyordum artık.

Son bir gayretle:

Dedim: “Hem bir tarafta dindar insanların oluşturduğu, dini hassasiyete sahip bir parti; diğer tarafta ise böyle hassasiyetleri az olan bir kitle partisi varken bu bir kendini inkar değil midir?”

Ciddileşmişti ilk defa; konuşmaya başladığımızdan beri...

Dedi: “Sanki seni dinleyen de bu topraklarda Allah’ın kitabı ile hükmeden bir parti var ve insanları onunla yönetiyor. Sanki başka diğer bir parti çoğunluğu elde ederse bunu kaldırarak gayri İslami bir yönetim getirecek. Hem bu bir yerel seçim, genel seçim değil. Kim seçilirse seçilsin o beldeyi aynı yönetmeliklerle, genelgelerle yönetecek. Her parti de bu ülkenin partisi değil mi?

O yüzden yerel seçimler adayların parti kimliği değil hizmet yapmada başarılı olup olamayacağı tartışılmalı bence. Kim becerebilecekse, kim iyi ise, kim tecrübeli ise, kimin geçmiş referansları ve eğitim düzeyi daha iyi ise onun seçilmesi gerekmez mi o şehrin geleceği açısından? O yüzden partilere değil kişilere ve kaliteye odaklanılmalı değil mi? Ve nasıl ki halkın tercihlerine saygı duyulması gerekiyorsa aynı şekilde adayların parti tercihlerine saygı duyulması gerekmez mi?”

***

Yani kısaca: “Tüm partiler de üç aşağı beş yukarı aynı ve bu kadar farklı anlamlar yüklenmemeli…” demek istiyordu.

Yapacakları şeyler sınırlı ve hangisi muktedir olursa olsun çok farklı alternatif yönetimler sergileyemeyecekleri; sergilenecekse de bunda parti kimliğinin değil, adayın kişisel çabalarının etken olacağını söylemek istiyordu…

Sustum...

Ne söylesem anlamayacağını, anlatamayacağımı, anlamak istemeyeceğini zaten biliyordum.

Konuşmak abesti. Mırıldanarak:. “Hayırlısı ne ise o olsun” dedim.

Yorulmuştum. 

Bir şey söylemeden kalktım.

Söylenecek söz kalmamış kelimeler tükenmişti.

Kalkıp yürüdüm.

Yürüdüm…

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları