Cafer Çelik

Eğitim

Cafer Çelik

Eğitim, öğrenilenlerin, işitilenlerin, görülenlerin yaşamda etkin kılınmasıdır. Bu benim tarifim. Okumaya, şekilleri seslendirme; yazmaya da sesleri şekillendirme derim. Bu esasa uygun olarak; Elif, Ali, üzüm, inek, öküz gibi kelimelerle 1959’da öğretmenliğimin üçüncü yılında Malatya merkez Hasırcı köyünde okuma-yazma çalışması yaptım. Bir ay içinde öğrencilerimi okur, yazar duruma getirdim. Benim birinci sınıf öğrencilerim üç ay içinde 3.,4.sınıf seviyesinde okur-yazar duruma geldi. Durumu müfettiş gördü. Milli eğitim müdürünü de okula davet edip durumu gösterdim, ilgililere duyurularak genelleşmesini arz ettim. Yapılacaklar, üsten gelir; astan gitmez.1962 yılında, iki devre (40)’ardan (80) kişi birinci sınıfa kayıt yaptırdım, sabah, öğleden sonra çalışarak okuma-yazma öğrettim.

Şunca yıl uygulamamızın eğitimde hedeflediğimizi gerçekleştiremediğini çeşitli toplantılarda, somut örneklerle dile getirdim. Ya amaçlardan vazgeçilsin; ya da amaçları gerçekleştirici uygulama bulunsun teklifini yüksek sesle duyurmaya çalıştım. Sesime ilgi duyan olmadı.

Sözde kalan, öze işlemeyen, faydalıyı yapmanın mükafatını, zararlıyı yapmanın mesuliyetini inanarak özde hissettirmeyen öğretimin eğitici yeterli etkisi olmuyor. Adaletten dem vuranların, adaletsizliği; eşitliği savunanların tarafgirliği, hak-hukuk savunucuların haksızlığı, saygı, sevgi, acıma, yardımlaşma gibi insani yüksek hasletleri dile getirenlerin aksi davranışları; her yanlış, yakışıksız ve zararlıyı yapanların açıktan değil, yaptıklarını gizlemeleri bildikleri halde öğrendiklerini yaşamlarında etkin kılmamalarının somut ifadesidir.

Çanakkale Savaşında revire getirilen yaralılar imkanlar kısıtlı olduğundan üç guruba ayrılıyor. Hafif yaralılar, yapılması gerekli şeyler yapılıp cepheye gönderiliyor. Tedavisi mümkün olanlar yatırılıp iyileştirilmeye çalışılıyor, ağır yaralılara, zaman ve imkansızlıktan bir şey yapılamıyor. Bu durumları askerler de öğrenmiş durumda. Öğlen yemekleri geliyor. Yemek bir tas üzüm hoşafı, çeyrek ekmek. Ağır yaralı, yemeğini hafif yaralılardan birine verilmesini istiyor.-Ben işe yaramam, o yesin yurt savunmasında faydalı olur. Diyor. Bir savaş alanında yaralılar arasında kardeşini arıyor, su! diye bağıran sesinden tanıyarak yanına yaklaşıyor. Su vereceği sırada su isteyen bir ses işittiğinden suyu ona götürmesini istiyor. İkinci yaralıda suyu, su diye bağıran birine içmeden gönderiyor. Adam koşuyor. Kavuştuğunda öldüğünü, dönüşünde ikincinin de şehit olduğunu, kardeşine kavuştuğunda onun da şehit olduğunu görüyor. Su elinde kalıyor. Analar oğullarını “ölürsen şehitsin, kalırsan gazi” diyerek; hem acı, hem sevinç duyarak savaşa gönderiyor. Cepheye mermi taşıyan analarımız, çocuğundan önce mermileri nemden korumaya çalışıyor. Benzer örnekler saymakla bitmeyecek kadar yapılmış, yaşanmış, görülmüştür. Yakın senelerde en yüksek eğitim kurumlarından mezun olmuş; gelir seviyesi yüksek kimselerin meclise alınan koltuklarda; Kızılay, Türk Hava Kurumu’nda, daha nice yerlerde yapılan yanlış ve yakışıksız haller. ..Çoğu kimseler yapma imkanı bulamadıklarından yapılmaması gerekenleri yapamıyorlar. Güven kalmamış; çok kimse birbirine güvenmediğinden ortaklık bir şeyler yapılamıyor.

İnsanlar faydalı şeyleri, fayda, mükafat görmek için; yapılmaması gerekli şeyleri ceza görecekleri için yapmazlar. Her ne yaparsa görüldüğüne, bilindiğine, karşılığının görüleceğine, sözde değil, gerçek ve özde inananlar, yasaklardan korunmaya, hayırlı olanları yapmaya, dünyada şeref bulup, rahmetle anılmaya, ahrette mükafat görüp, ebedi saadete ermeye özen gösterirler. Diğer eğitim teknikleri yüzden ve boyamadır. Sola ve silinebilir. Öze inen eğitim, ilim, imanla kökleşen; ibadetle, ahlakla olgunlaşan; ilahi Kur’an yasasına uygun olarak yapılır.

Yazarın Diğer Yazıları