Nilüfer Zontul Aktaş

İtikâf günlüğü

Nilüfer Zontul Aktaş

Hilkate değmiş bir yokluk sonra varlık. Hilkate değmiş bir karanlık sonra aydınlık…

Gece gündüz oynardı sanki âdem! Doğanın kucağında, tıpkı onun gibi.

Bazen de huzuru için yapardı bunu, mutmain olmak için. Yakardı tüm ışıkları! Söndürürdü bazen de/ çekilirdi inzivaya. Sükût derdi. Derdi işte. Derd’i bırakmak, sabrı kuşanmak ve Bir’e yakın olmak için…

Işıkları söndürmek korkutmazdı, karanlıklardan korkan olsa da, aynalara bakamasa da göremese de gözaltlarına değen gölgeleri…

Söndürmek iyiydi zaman zaman ışıkları… Gecenin zarifçe örtüldüğü arz gibi, dinleniyordu beden... 

Kimsecikler görmeden ağaçların saçlarını örüyordu, kuşlarla şarkı söylüyor, papatyalarla söyleşiyordu.

Kim bilir belki de o kocaman, güçlü bildikleri kişi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu o vakitler.

Yanağına düşen damlaları kendisi bile görmüyordu.

Lakin avuçlarına sinmese de gözyaşı kokusu! Sadece yürek, belki de gözleri bilecekti ağladığını.

Elleri işte! Siliverirken dokunuyordu her yere. Ve her yeri şahit tutuyordu gözyaşlarına.

Ah elleri!

‘’Dizlerimi bükmek’’ dedi, sonra ‘’Eğilmek küçülmek iki avucun arasında’’ dedi. Ne kadar güzelmiş karanlıkta. Ana rahmi dinginliği…

İtikaf …

Arı suya dalış, bir yıldıza yarenlik, bir çiçeğin kokusunu taşımak gönülden evrene.

Latif bir sessizlik, ulvi ahenge tercüme.

İtikaf…

Alemin seyrinde vefa, uyanıklık gecenin aydınlık hükmünde

Ruha yüklenmiş terennüm, kalbe asılan fenerler.

Koyulaşmış tüm renkleri yıkamak, takva çeşmesinde.

Adımlamak aleme, ezber tutmak ilahi isimlerle

İtikaf…

Rikkat, saadet. Huşu... 

‘Amin’ deryasında yüzlerce dua. 

Tıkanmış damarlara anjiyo

Buğulu bir sesten dökülen yağmur.

İtikaf…

Azad, hilkat, hikmet…arınıklık suyu.

İtikaf sekine, yola girme, tevbe. Teslimiyeti yineleme,

Kemalat. Sadakat…

Ben isteyenim. Ben yalvaranım. Ben kulum… Halimi arz eyledim sadece Rabbime.

Ben yârin kapısına dayanmalıydım onun yollarına kapanmalıydım.

Adımı duyuyordum sanki semalardan.

‘’Üzülme ye’se kapılma’’ dercesine bir meltem üflerdi bu karşılık.

Belki bir rahmet inişi.  ‘Oku’ dedi rabbim okudum, okudum, okudum… Kucağıma doluşmuş yıldızlar var.

Işıltının ruhu sükûnet/ sükûnetin rengi gece/ dili dua…

Sığdığım kab sığ değil şimdi, sanki daha da derinleşiyor gibi… Ayaklarım çöllerden rahmete yürüyor, dilimin her dönmesinde.

Sen Rahman’sın diyorum. Sen Rahim’sin diyorum. Sen Afüv’ sün …

Birer birer kalkıyor kabuklar. Birer birer kopuyor devleşmiş yaralar nasıl bir merhemmiş ki bu, ıslandıkça tenim yıkanıyor ve tüm azalar.

DUA. Ne çok yakışandı dile… Geceye yakışan karanlık gibi. Günahları örseleyecek silkeleyecek…

Ruhun giyindiği elbiseleri birer birer soyarken karanlıkta yenilerini giydirmek birer birer…

İncilerle süslemek pınarlardan gelen/eş tutmak yıldızların ışıltılarını…

Tüm kafeslerin parmaklıklarını söküp özgür bırakmak kuşları…

İşte o vakit! İşte o vakit! Karanlıkta karanlığın kalbi nasıl bıçaklanır öğrendi âdem… Nur fışkırır kesiklerden.  Yanar işte tüm ışıklar

Bir damla büyüklüğünde aydınlık. Bir seccade boyu aydınlık. Bir oda kadar aydınlık. Gökyüzü kadar aydınlık. Bitiyor işte gece. Güneş kucaklayacak birazdan…

Gözyaşı akar bazen. Bazen yakar. Bazen deler geçer. Bazen de her damla saplanır. “Döküldükçe israf olmayan tek şey gözyaşıdır.“ Yenik ekin yaprağı gibidir yürek. İnziva, gece, dua, dinginlik, yakarış… Teslimiyetin, hafifliğin, karanlıktan aydınlığa geçişin köprüsüydü sessizce rabbiyle hemhal. Kapatmalıydım ışıkları, gönül kandilleri ki sönmezdi asıldıkça birer birer, tüm azalar da.

Vakit ramazan. Bir itikâfla onarmak ruhu bedeni. Derde bulanmış yüreklerin dinginliğe niyeti, arz makamı. Duâ ve selam... 

Yazarın Diğer Yazıları