Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

KÖLEDEN KÖLEYE MEKTUP 1

        Muhterem Dost,

Ali Şeriati, Mısır piramitlerini ziyaret eder. Ziyaret dönüşünde de piramitleri yükseltirken can veren kölelerden birine hitap ederek köleliğin günümüze kadarki serüvenini şöyle bir özetler. Günümüz köleliğine de değinmeyi ihmal etmez.

Ali Şeriati’nin köle kardeşine yazdığı mektuptan kesitler okurken bizim de aslında köle sınıfında olduğumuzu fark etmekte güçlük çekmeyeceksin. Söz, Ali Şeriati’de:

“Ne bizi bilen, tanıyan ne de bizim bildiğimiz, tanıdığımız insanlara karşı savaşlara sürüklediler bizi. Hiçbir zaman küçümsemediğimiz insanları öldürmeye zorlandık. Bizi savaşa zorladılar. Öldürmeye ve öldürülmeye zorladılar. Eğer zafer kazanılırsa ganimete konan başkalarıydı, biz değil…

Ey Dostum!

Sen öldükten sonra büyük değişiklikler oldu. Firavunlar ve tarihin azman güçleri görüşlerini değiştirdiler.  Sevindik buna. Önceden ruhların sonsuz olduğuna, bu nedenle eğer ceset korunursa ruhun cesetle olan ilişkisini sürdüreceğine inanıyorlardı. Bu nedenle bize bu büyük fakat azap veren binaları yaptırdılar. Şimdi çok akıllandılar. Ölümü fazla düşünmüyorlar artık. Müjdeler olsun! Mezar yapmak için yüz millerce uzaktan sekiz yüz milyon taş kütlesi taşımaktan kurtulduk.

Ey Dostum!

Ne yazık ki bu mutlu haberin ömrü kısa sürdü. Sen bu dünyadan göçtükten sonra, bizi işçi yapmak için yeniden ülkelerimize ayak bastılar. Bir kere daha ağır yükleri taşımak zorunda kaldık fakat mezarları için değil. Artık buna pek önem verdikleri yok. Bu kez kocaman kocaman sarayları için…

Bir ümit ışığı belirdi. “Büyük rehberler, yol göstericiler geldi.” dediler: Zerdüşt, Budha, Konfüçyüs, … Bir kapı açıldı kurtuluşa doğru. Konfüçyüs’e inancımız tamdı çünkü insan ve toplumun meselelerine el atmıştı ama prenslerin dostu oluverdi. Zaten bir prens olan Budha da terk etti bizi. Dünyayı ve nefsini bir yana bırakıp kendi içine döndü. Ağlamalarımıza ve vücutlarımıza vurulan kamçı izlerine bakmadan zamanın kralının sarayına gitti.

Ey Dostum!

Sen mezarlar için kurban edilirken biz saraylar için kurban edildik.

Birden, Firavunlar ve bizi köle olarak kullananların dışında peygamberlerin halefleri olduklarını ileri sürenler ortaya çıktı. Bu sözde halefler “Merhamet” adına bizi kullanmaya başladılar. Kutsal savaşlar adına cepheye sürüldük. Tanrılar, tapınaklar ve putlar için masum çocuklarımızı kurban etmek zorunda kaldık.

İran’ın servetinin beşte üçü, tanrılar adına Mubedler(eski Fars din adamları)’e gitti. Fransa’nın servetinin beşte dördü, tanrının kutsal adamları tarafından alındı bizden.

Ey Dostum!

Tanrıların, kölelerden nefret ettiğini hissetmeye başlamıştım. Din, kölelik düzenini kuvvetlendiriyor gibiydi. Aristo bile bazı insanların köle, bazılarının da yönetici olmak için doğduğunu ileri sürüyordu. Artık, kaderimin köle doğup köle kalmak olduğuna inanmaya başlamıştım.

Böylesine bir ümitsizlik içinde yüzerken dağlardan “Allah tarafından gönderildim.”  diyen bir insanın indiğini öğrendim.

NOT: DEVAM EDECEK İNŞALLAH

Yazarın Diğer Yazıları