Ali Yiğit

Şehirlerin Ruhu Ve Ramazan Keskin Hoca..

Ali Yiğit

Ramazan hocamla ilgili yazımı hazırlamış göndermiştim gazeteye. Ancak  çok değerli Ahmet KÜÇÜK üstadımdan bir yazı geldi  güzel ve anlamlı olan yazıyı siz değerli okuyucularında istifade etmenizi istedim.

Şehirler insan ve toplumları inşâ eden çevre ve çerçevedir. Aslında önce insan şehirleri inşâ eder sonra şehirler döner insanı inşâ ederler. İnsanla bu kadar iç içe olan şehirlerin işleyişi insan bedeniyle/organizmasıyla ifadelendirilmiştir. Farabî bu yaklaşımın öncülerindendir. Her şehir tıpkı insan gibi onu harekete geçiren muharrik bir güce, ruha sahiptir. O ruh bir taraftan ait olduğu Medeniyetin ruhunu temsil eder diğer taraftan da o şehrin bizatihi kendisini tanımlar. Bilindiği üzere İslam Medeniyetinin teorisi/ruhu İmandır, onun pratiği/laboratuvarı ise İslâm/kayıtsız şartsız teslim oluştur. Buna göre İslâm Medeniyetinin Şehirleri söz konusu bu iman teorisinin pratiği, laboratuvarı, dışa vurumu, yani o imanın mekan boyutundaki Müslümanı/ona teslim oluşudur. Şehirlerin ruhu insanlar tarafından oluşturulan, yapıp edilen ve o mekana kimlik ve kişilik kazandıran “şey”dir. O şey de şehrin tarihi, kültürü, mimarisi, musikisi, edebiyatı, sanatı, maddî ve manevî zenginliği, kişilerin kulağına fısıldanan destanları ve o şehrin yetiştirdiği yaşayan veya bağrında yatan seçkin insanlarıdır. Bir başka deyişle o şehrin Süreyya yıldızlarıdır.  

Şehirlere ruh üfleyen o şehri sembolize eden mekanlar veya Süreyya yıldızı mesabesindeki seçkin şahsiyetlerdir. Medine’ye Hz. Peygamber, Hama’ya Halid b. Velid, İstanbul’a Fatih Sultan Mehmet, Bursa’ya Orhan Gazi, Malatya’ya ilk dönem Battalgazi, Niyazi Mısrî gibi şahsiyetler bu şehirlere bir ruh ve duruş üflemişlerdir. Malatya’nın son döneminde fikir ve düşünce bağlamında aynı ruh ve duruşu üfleyen  bir çok eser ve makale müellifi, ezher alimi merhum İsmail Hatip ERZEN, M.Said ERTÜRK, elli civarında eser kaleme alan Said ÇEKMEGİL, Mehmet ALPTEKİN, Ramazan KAYHAN gibi şahsiyetleri zikretmemek kesinlikle haksızlık olur. Ancak bu şehirdeki bütün bu birikimle billurlaşan İslâm düşüncesinin ete kemiğe bürünmüş haliyle merhum Ramazan KESKİN hocamız öne çıkanlardan biridir.

O modern dönemde yaşayıp modern araçları kullanmış ancak ilişkili olduğu aşiretiyle, kardeşleriyle, halkıyla, milletiyle, ümmetiyle modern veya postmodern yol ve yöntemlerle, organik ve profesyonel ilişki kurmamıştır. Onlardan biri gibi yaşayıp mücadelesini onların içinde kalarak tabii, samimi ve yüz yüze orijinal/Nebevî bir yolla sürdürmüştür. Bu onu farklı kılan en belirgin özelliğidir. Köy köy, mahalle mahalle, ev ev, şahıs şahıs gezerek hitab ettiği kitleye dokunmuş ve onların önce kapısına sonra da yüreklerine girmiştir. Ramazan Hocamız “toplumların sahibi olanlar onların problemleri/dertleri ile ilgilenip,  o dertlere çözüm arayışında olanlardır” şeklindeki sosyolojik bir prensibin kendisinde tebarüz etmiş halidir. Ağlayanla ağlamanın, gülenle gülmenin, sevince, tasaya ortak olmanın ne demek olduğunu ve bunun nasıl bir geri dönüşe evirildiğini cenazesindeki o muhteşem kalabalıkta gözlemledik.

Belki de her kes içinden geçirdiğini, yapmak isteyip de yapamadığını tıpkı iman eden sihirbazların Firavun’a “ ey firavun artık neye hükmedeceksen hükmet, sen ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin” ötesi var mı şeklindeki meydan okuyuşunun modern dünyadaki “ bu memleket sahipsiz değildir…” şeklindeki yiğit ve yürekli çıkışına tanık olduğu için on binler olarak cenazeye akın etmişti.  Zira Ramazan Keskin gibi hocalar şehre itiraz edebilme ruhunu üfleyen yıldızlardı ve insanlar yolunu aydınlatan yıldızlarına sahip çıkmıştı.

Resûl-i Ekrem’in, “İman Süreyyâ yıldızı kadar uzakta da olsa bazıları her türlü gayreti göstererek onu elde eder” şeklindeki hadisi yıldızlaşabilmenin ancak imanla mümkün olduğuna açıkça işaret eder. Süreyyâ, bilindiği üzere uzaklığından veya ulaşmanın zorluğundan  kinaye olarak erişilmesi güç bir yerde bulunmayı ifade etmekte, iman ise onun yıldızlaşmasına, parlaklığına teşbih edilmektedir. Ramazan Keskin Hocayı yıldızlaştıranın onun sahip olduğu imanı, samimiyeti ve teslimiyetiydi.

Evet bugün bir yıldızımız “dünya istasyonundaki ömrünü” tamamlayıp yolculuğunun kalan kısmına devam etmektedir ve yıldızımız sönmemiştir elhamdülillah. Zira yıldızları onun aydınlığında yürüyen insanlar söndürür ya da sürdürürler. Bu onların ne kadar aydınlandıklarıyla bire bir ilişkili bir durumdur. Umuyorum ki Ramazan Keskin hoca vefatından sonra da bu şehre ruh üfleyen bir yıldız olmaya devam edecektir.

Son dönemlerde şehrin “ruh ”unu öldürüp yıldızlarını söndürerek onu “ölü bir şehre” dönüştürme eyleminin bir parçası olarak şehirlerdeki “eğlence programlarının acilen durdurulması ve bu şehrin asıl ruhunu ve kimliğini taşıyan o kutlu yıldızların aydınlığında yürüyenlerin buna müsaade etmemesi gerekmektedir. Şehrin asıl ruh ve kimliğini aktif ve dinamik bir şekilde muhafaza etmek bu şehir sakinlerinin en önemli sorumluluğudur.

Yani bize düşen bu şehre sahip çıkıp en azından ona ruh üfleyen Süreyya yıldızlarının mirasına varis olarak onlara bir vefa ve neslimize beka adına Süreyya’yı içerisinden çıkaran yeni küme yıldızlarının oluşacağı bir vasat, bir iklim oluşturmaktır vesselam. Rabbim bu şehre emek veren, ruh üfleyen bu şehrin yıldızlarından teorisi iman olan İslam Medeniyetinin bu şehirdeki pratiği/teslimiyeti olanlardan biri olan Ramazan KESKİN hocamıza rahmetiyle muamele eylesin, evlatlarına sabrı cemil lütfetsin, Malatya’nın, ümmetin, hepimizin başı sağ olsun. Selam ve dua. 

Yazarın Diğer Yazıları