Kazandık derken kaybettik değerlerimizi
Ali Yiğit
Sosyolog Kader TOKAY hanım dün bir mail göndermişti..
Şunları yazmış...
Eskiden insanlar kafamı sokacak bir evim olsun diye uğraşırken unutmadılar etrafındaki eş dost, hısım akraba, konu komşuyu...Sıla-i rahim içselleştirilmişti.. Bizi biz yapan, birlikteliğimizi sağlayan değerlerimiz değil miydi?
Köyden köye amca, dayı, hala ziyaretleri... Bayramlar...Düğün, cenaze, hasta ziyaretleri acılar paylaştıkça azalır, sevinçler artardı paylaştıkça.. Sevincimizi çoğaltıp acıları azaltabiliyorduk.. Ve hayat kolaylaşıyordu insan için..
Ne arabalar vardı ne de otobüs. Ulaşım dersen ya at arabaları veya saatlerce yollar yürünmüş. Mahrumiyetin verdiği yokluk ve zorluklar onları yollarından çevirmemiş. Hayat zordu ama gönüller geniş sevgi, saygı, güven, hoşgörü zirvedeydi..
Küçücük evlerinde bir arada yatılı misafirler günlerce ağırlanırdı. Kimse yorulmaz, sıkılmaz, usanmazdı.. Çamaşır bulaşık elde yıkanır, öyle çeşmeyi açınca musluktan su gelmezdi.. Köyün belli uzaklığında bulunan köy çeşmesinden su taşınırdı. Evler mis gibi kokan, ham maddesi öllük olan perdah yapılırdı odalar, eyvanlar..
Ortalama bir evde 6-7 çocuk, dede, nine geniş aile üzerine bir de misafir eksik olmazdı o küçücük evlerde..
Ya şimdi?
Kendi çocuklarının bile geçimini fazla olduğunu düşünen ebeveynler hiç amca, dayı düşünür mü?
Evler 150-200 metre kare, bulaşık, çamaşır makinede, araba son model hayatı kolaylaştıran her şey elimizin altında ama nedense kimsenin eşini dostunu görecek zamanı YOK. Evler genişledi, gönüller daraldı.
Geçenlerde eskiden beri tanıdığım arkadaşımla konuşurken anne babasına gidip gelemediğini söyledi. Sebep çok acımasız, kızının gireceği üniversite sınavı. Çocuğun kafası karışmasın, çalışma düzeni bozulmasın diye. Komşusu böyle yapmış oğlu Ankara Hukuk Fakültesini kazanmış. Çocukların önüne bir yarış koyduk, ha bire koşturuyorlar..
Sonra üniversite kazanmak için odaya tıkılan o çocuk İnternet bağımlısı olup çıkacak arkasından yalnızlık sendromu, bozuk psikoloji...
Yok, efendim YGS, KPSS, TEOG derken ne çocuklar görebiliyor kimseyi ne de anne - baba.
Korkmayın bir şey olmaz eskiden de sınavlar vardı. Çağırın eşi dostu bir bardak çay, bir tabak yemek fazla pişir. Birinin derdine ortak ol. Birinin derdini dinle. Ya da anlat derdini sen paylaş sıkıntını rahatla.. Belki çocuğun sınav stresi de kalmayacak. Hayat lüks daire de yalnızlık içinde geçirecek kadar uzun değil. Ailece bir arada yaşayın. Daha mutlu ve huzurlu olacaksınız emin olun. Çevrenizdeki insanlar bir telefon kadar yakın arayın. Koparmayın bağlarınızı yarın çocuklarınızın gideceği bir kapı kalmayacak... Tanımıyor kimseyi ne kadar yakınınız onu bile bilmiyor. 10-15 yıl vadeyle aldığımız apartman hapishane evlere tıkamayın hayatları. Alın yanınıza çocuğu beraber ziyaret edin akrabaları öğrensin kimin kim olduğunu. Yaşasın ki tanısın insanları. Aslında konuşunca herkes rahatsız bu durumdan ya da öyleymiş gibi davranıyorlar. Hasta olmuş dayısı gelmemiş, ev almış halası hayırlı olsun dememiş...
Hep bir bahanesi vardır.
Böyle düşünerek koptuğumuz insanların sayısı çok.
Zaman geçtikçe yalnızlaştık hayatta...
Eskiler hiç kırılmadı mı?
Üzülmedi mi?
Hayat onlara çok mu adil davrandı?
İşlerimi yoktu?
Vakit bize bir gün 24 saatte onlara daha fazla mıydı?
Yoksa dertleri neydi yokluk bir yanda tarla toprakla uğraşırken insanların dertlerini dinlediler. Yan yana bir arada olmayı, dertlere derman olmayı başardılar..
Yokluk içinde yaşarken değerler bir bir korunurken..
Ya biz ne yaptık kazanırken KAYBETTİK/ Kaybediyoruz bir bir değerlerimizi..
Maddi anlamda düne nazaran çok çok ilerledik..
Ama manevi çöküş hızlı bir şekilde devam ediyor..
Geleceğini sanal aleme kilitlemiş bir neslin yalnız kaldığı günleri yaşıyoruz..