Abdullah Ergün

Bizim hakemlerimiz

Abdullah Ergün

Mahalle aralarında plastik toplarla futbolun sihirli dünyasına merhaba derken, futbolun kuralları ile ilgili fazla bilgiye sahip değildik. Önemli olan futbol oynamamızdı.
Acıkma sorunumuz hiç olmazdı. Çünkü salçalı ve yağlı ekmeklerle gereken gıdayı alıyorduk

Tarlalarda kale direklerin olmadığı ortamlarda iki büyük taş arasında oluşan kale direkleri ile maçlarımızı oynuyorduk. Maçların doksan dakika olduğundan bile haberimiz yoktu. Bizim kuralda 6’da half-time 12’de biter veya 10’da half time 12 de biter kuralı geçerliydi.

Maç sonrasında kana kana içilen sular ve sonrasında yapılan maç kritikleri ertesi güne kadar devam ediyordu.

Maçlarda hakem faktörü olmazdı. Çünkü itirazı gerektirecek pozisyonlar yaşanmıyordu. Tek sıkıntı kale direklerinin olmayışından dolayı üsten giden topun gol olup olmadığı en büyük sorunumuzdu.

Maçlarımız genelde akşam namazından sonra biterdi. O saate kadar üç ve ya dört maçı tamamladığımız oluyordu.

Gazetelerden Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve o yılarlın efsane takımı Eskişehirspor ve Göztepe kulüplerinin maç kadrolarına baktığımız zaman maçın hakemlerini de tanıma fırsatını yakalıyorduk.

Sulhi Garan, Cezmi Başar ilk öğrendiğimiz hakem isimleri oldu. Daha sonraları Doğan Babacan, Ertuğrul Dilek, Orhan Cebe, Hilmi Ok, Ziya Türkdoğan, hafızamıza yazılan isimler oldu. Bu isimler içinde yakın bir zamanda hayata veda eden Doğan Babacan’ın ayrı bir yeri vardı.

1974 dünya kupası finallerinde Batı Almanya - Şili maçını  "Doğan Babacan" yönetecekti.

 Şampiyonanın ilk golünü Batı Alman Paul Breitner atmıştı. Maçın 67. dakikasında Şilili Carlos Caszely, Berti Vogts’u biçince saha karışmıştı. Ekranlardan Vogts’un yerde kıvranışı, sahadaki itiş kakış izleniyordu. Dakikalar sonra ortalık yatışıp, tam ceza atışı kullanılacakken önce Babacan, Caszely’i yanına çağıracak, Dünya Kupaları tarihinin “ilk” kırmızı kartını gösterecekti.

Doğan Babacan’ın ayağını topun üzerine koyarak Şilili Caszely’e kırmızı kart gösterdiği an gazete sayfalarında haftalarca kalmıştı.

O zaman futbolun günümüze oranla daha yavaş oynanması hakemler için bir avantaj sağladığını düşünüyorum.

Yıllar sonra futbolda lisansımız çıkınca futbol düşüncemiz dede büyük değişiklikler yaşanmaya başlandı.

Artık tarlalarda plastik topların peşinde koşma devrimiz sona ermişti. Nizami oyun alanları, tek tip forma ve hakemlerle resmi maçları oynama zamanımız gelmişti.

İlk resmi maçımız olan Darendespor-Boztepe maçı beklide ben ve bizim takımda ilk defa resmi bir maça çıkacak olan arkadaşlarımız için büyük heyecan taşıyordu.

Rakip Boztepespor o yıllarda iyi bir hava yakalamıştı. Kaleci Mehmet, Keklik, Laik, İnce Mehmet, Nurettin, Veysel gibi önemli futbolculara sahipti.

Antrenörümüz Harut Resulkal ilk defa resmi maça çıkacak olmasızdan dolayı gerekli uyarılarda bulunuyordu. Maçın hakemi Ahmet Öner’di. Soyunma odasında hakem ile tartışmak yok, itiraz yok, sarı kart gören bir daha forma giyemez diyordu. Maç heyecanına birde hakemlerle ilgili uyarılar gelince daha da zor bir durumda kaldık. Defansın en gerisinde ben oynayacaktım. Rakip Boztepespor maçın başlaması ile birlikte üzerimize gelmeye başladı. Libero oynuyorsun. Kademeye girerken kart görecek hareketlerden çekinmek zorunda kalıyorsun. Maç içinde bir gözümüzde hakem Ahmet Öner’de başarılı bir hakem olduğunu biliyorduk. Saha içindeki performansı ve futbolcularla olan diyaloğu ve disiplinini bizim maçta da ortaya koydu. Sonuçta ilk maçımızı kart görmeden tamamladık. Herkesin fark yeriz diye düşündüğü maç 1–1 berabere bitmişti. Maçtan sonra maçın hakemi Ahmet Öner’in yanına gittik. Tebrik ettik. Oda bizlere iyi bir takım olduğumuzu söylediği zaman dünyalar bizim olmuştu.

Yani ilk resmi maçımızda maçın hakemi tarafından onurlandırılmamız muhteşem bir duyguydu.

O yıllarda Ahmet Öner ile birlikte Fazıl Tura, Durmuş Doğan Tosun, Cengiz İnci, Coşkun Aras, Halil Aslan ilk aklıma gelen hakem isimleri oldu. Yıllar önce ikinci lig maçlarına giden Rahmetle andığımız, Lütfü Kuşdemir, Nihat Gülşen, Ramazan Kölük önemli isimlerdi.

Futbolculuğumuz süresince hakemlerle iyi ilişkiler içindeydik. Maçımızı yöneten her hakemden futbolculuk adına bir şeyler öğreniyorduk.

Bizimde unutamadığımız hakemler oldu.

Daha sonraları asker kökenli hakemler olan Reşat Çağan, Turgut Şığıç, Güven Yontar, Yaşar Çakıröz’ün yönettiği maçlarda Malatyalı hakemlerin bizleri yakından tanıması onlar için büyük avantajdı. Maçın hangi bölümünde hangi hareketin başlangıç noktasında neler yapacağımızı biliyorlardı. Bu yüzden fazla sıkıntı yaşanmıyordu.

Bu isimler içinde Cengiz İnci’ye ayrı bir bölüm açmak lazım. O yıllarda sadece futbol oynamıyorduk. Akşamları salona gidip Basketbol ve Voleybol maçlarına da çıkıyorduk. Cengiz İnci gündüz Şeker stadında orta hakemlik yapıyor. Akşam salonda Basketbol veya Voleybol hakemliği yapıyordu. Buna paralel Cengiz İnci Teakvan-do, Eskrim, Boks, Yüzme dallarında da hakemlik yapıyordu. Fazıl Tura’nın maçlarımıza çıktığı anda herkes kendi gardını alıyordu. Sahadaki 22 futbolcu Fazlı Tura tarafından tanınması sahada olumsuzlukların asgariye inmesi anlamını taşıyordu. Zamanında futbol oynaması kendisi ve bizler için bir avantajdı. Oyunun durduğu anlarda saha içi diyaloglar ile maçın gerilimini düşürüyordu. Sahada sadece hakemlik yapmıyor futbolcuların artıları ve eksilerini göstermesi ile değişik bir atmosfer yaratıyordu.

Fakat asker kökenli hakemlerin yönettiği maçların büyük bölümünde sıkıntı yaşadık. Aldıkları askeri disiplinin yanına birde hakemlik eklenince sahada değişlik bir hale geliyorduk.

Malatyalı hakemlerin aksine bizleri tanımaması iki taraf içinde dezavantajdı. Saha içinde gırgır ve şamatanın olduğu bölümlerde kesinlikle taviz vermiyorlardı. Fakat Reşat Çağan’ın yönettiği maçlarda her şey vardı. İyi bir hakemdi. Sahadaki futbolcunun ne yapacağını çok iyi biliyordu. Kartları çıkartmadaki hızlılığı ve kısa süren konuşmaları aklımızda kaldı. Zamanında futbol oynaması kendisi için büyük bir avantajdı.

Daha sonraları Malatya amatör kümede futbol oynayan bazı arkadaşlarımız ve büyüklerimiz futbolu bıraktıktan sonra hakemlik yapmaya başlamışları. Bizim kuşak arasında yer alan bazen rakip bezende yan yana futbol oynadığımız bu isimler maçlarımıza çıkmaya başladılar. Burada yapacak bir şey yoktu. Herkes birbirini iyi tanıdığından dolayı fazla sıkıntı yaşanmadı.

Amatör maçların bitmesinden sonra gayri resmi oynanmaya başlanana müesseseler arası maçlarda bazı hakem arkadaşların özverileri de unutmadık. Temmuz ve Ağustos aylarına denk gelen bu maçların birinde hakem olarak görev yapan Ramazan Kabak sıcaktan sıkıntı içinde olan futbolcuların halini gördükten sonra maçın oynandığı anda birden düdüğü çalarak “ On dakika su molası” demesi maçı izleyenler ve futbolcular arasında büyük yankı uyandırmıştı.

Günümüzde artık futbol çok değişti. Yıllar öncesinin yavaş futbolu yok. Sahada 15 -20 kilometre koşan futbolcuların temposuna ulaşmak için hakemlerde aynı futbolcular gibi tempoya ayak uydurmak zorundalar.

Günümüzde takımların saha içi performanslarından çok hakemlerin performansları konuşuluyor. Yıllar önce “Oynat Uğurcuğum” dönemi başladıktan sonra hakemlerin maç içindeki kararlarının “ileri al-geriye al” modasıyla birlikte hakemler daha çok hata yapmaya başladılar.

Yanı hakemler konuşuldukça işler daha çok Arapsaçına döndü.

Lig kalitesinin en dip seviyeye gelmesi kulüpleri ve camiaları hiçte üzmüş durumda değil onlar için başarısızlığın en büyük nedenlerinin başında hakem hataları geliyordu.

Bu yıl uygulamaya konulan VAR sitemiyle hakem hataları daha aşağıya çekilmiş durumda.

Yıllarca şapkayı önlerine koyup “Nerede hata yaptık demeleri gerekirken bunu başka yerlere çekmekle bu ülkenin futbolu asla ileriye gidilemeyeceği belli olmuştu.

Bizler de futbol oynadığımız dönemde bu işin olumlu yönlerini yaşadık.

Yıllar önce Malatya futbolunda maçlar oynanırken gırgır ve şamatanın yanı sıra bize futbolculuk dersi veren eski hakemlerimizden sadece futbol adına değil hayata dair çok şeyler öğrendik.

Yazarın Diğer Yazıları