Vahdettin Yiğitcan

Samimiyet Esastır Gayrısı Laf-û Güzaf!

Vahdettin Yiğitcan

Değerli okurlar,

Akletme melekemizin bizlere yüklediği sorumluluk nedeniyle "insan"lık vasfımızı en iyi şekilde ifade etmemiz lazım gelmektedir.

Bu ifade ediş tarzı, ister toplumsal yaşamımızı düzenlerken, isterse de bireysel hayatımızı sürdürürken üstlenmiş olduğumuz işlerimizi yaptığımız esnada iyi ya da kötü yanlarıyla görünür olur açığa çıkar...

İnsanın, istisnasız yeryüzünün her yerinde dünyaya gözünü açan her insanoğlunun doğasında bulunan fıtri değerleri eşittir.

Bu fıtri değerler nedeniyle dünyaya gelen bütün çocuklar masum, masun ve kar beyazı bir yürekle mücehhezdirler.

Ne var ki, insanın içinde doğmuş olduğu ortam onun doğuştan taşıdığı değerleri ya aşındırır, ya da mevcut değerleri daha da yüceltebilir. 

Ancak insan, akletme yahut aklını kullanma mükellefiyeti seviyesine eriştiğinde ise artık sorumluluk kendi omuzlarına yüklenmiş demektir. Bundan sonraki kat edeceği yolu kendi tercihleri belirleyecektir.

Bugün yeryüzünü yaşanmaz kılan, milyarlarca insanın vicdanını kanatan, el'an Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da, Ürdün'deki mazlumlara akıllara ziyan katliamlarıyla cehennemî korkular yaşatan kötücül ruh hali, insandaki fıtri değerlerin tamamen yok edildiğinin yansımasıdır.

İnsan suretinde gördüğümüz fakat insanlıktan çıkmış bu yaratıklardan şerrin dışında hiçbir şey beklenemez. 

Evet değerli okurlar, insanın doğuşuyla beraber doğasında var olan fıtri değerlerini ki, ben onu "salih insan" tanımlamasıyla isimlendiriyorum. 

İnsan, "salih insan" vasfını güçlendirdikçe yeryüzü ve insanlık gelişir, güzelleşir, aksi halde insan "salih insan" vasfından uzaklaştıkça da yeryüzü yaşanmaz bir hal alır, insanlıksa içinden çıkılmaz bir batağa saplanır... 

Tıpkı bu günlerde yaşadığımız çözümsüzlükler gibi...

Benim salih insan tanımlamamda hiçbir din, dil, ırk, renk ayrımı yoktur. Şu an yeryüzünün her yerinde her meşrepten salih insanlara rastlamak mümkün. Kendine has muhayyel dünyasının büyük şairi Nazım Hikmet'in bir şiirinde dediği gibi :

"Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir." 

Sorumluluk ve Samimiyet

Bildiğiniz gibi Ziya Paşa'nın çok ünlü bir sözü var "Ayinesi İştir Kişinin Lafa Bakılmaz". 

Bu söz yaygın halde bilinir ve çok sık kullanılır kullanılmasına da, sözün içerdiği anlamın ruhuna uygun davranılır mı orası çok karmaşık bir alandır. Dokunanı yakar, cısss ki, ne cısssdır!

İster özel ister tüzel isterse de şahsi işini yürütmekte olan insanların kahir ekseriyeti, günümüz için söylüyorum; işini gerektirdiği hassasiyette, samimiyetle yerine getirmiyor, yapmıyor. Sebebi ne olursa olsun, hiçbir mazeret işini yapmamanın haklı gerekçesi olamaz.

Benim bizzat şahidi olduğum kimi resmi kurum çalışanlarının savsaklamaları, ayrıca mevzuat hazretleri var ki, tam bir 32 Kısım Tekmili Birden komedi tiyatrosu. 

Benim komedi tiyatrosu nitelememe bakmayın, olayın komedi yönü izleyiciler nazarından komedi.

Olayın gerçek kahramanı mağdur açısından ise tam bir cinnetlik hadise...

Malatya'ya yeni atanan kendi ifadesiyle de "Adanmış" Vali Ersin Yazıcı ayağının tozuyla kurumlara hassasiyetlerini hatırlattı ve dikkatlerini çekti.

Asıl olması gereken de buydu diye düşünüyorum.

Asıl mesele yeni başlıyor, aynı cevvaliyetin devamlılığını sağlamak...

Gemiyi açık denizlerin fırtınalarından koruyarak güvenli bir şekilde limana yanaştırmak. Hergün tekrar eden bir sonsuz manivela gibi hizmet çarkını hiç durmaksızın aşındırmadan işletmek.

Sorumluluk, üstlenilen işin ehemmiyetini idrak etmekle başlar...

Samimiyet ise omuzlanılan görevi aşk ve şevkle yerine getirmenin göstergesidir.

Sayın Ersin Yazıcı'nın iptida teyakkuz sirenleri de sorumluluk ve samimiyet hatırlatmaları için çalmıştır...

Hulusi Şahin'in Büyük Yanlışı

Malatya 6 Şubat Depremleriyle tam bir yok oluş yaşadı. Yeni yerinde yaklaşık 160 yıllık geçmişiyle genç bir şehir olan Malatya yerle bir oldu.

Deprem öncesi çarpık yapılaşmanın kurbanı olan Malatya plansızlık nedeniyle ufuksuz idareciler ve yöneticilerin elinde yapboz tahtası gibi üzerinde sürekli tepinilen bir il olmuştu.

Caddeleri cadde değil, sokakları sokak değil, trafik akışı kilitlenmiş, otopark mı, hiç sormayın hak getire... 

Nihayet böylesine garabet bir haldeki Malatya'yı 6 Şubat Depremleri haritadan sildi.

Malatya'nın kadim kültürüyle uyumlu kendi değerlerimizin öne alındığı yaşanabilir bir şehri yeniden inşa etmenin imkânı doğdu derken mevcut yöneticilerin elinde korkarım eskisini aratmayacak bir şehri yeniden hayata geçirecekler... Yanılmayı çok isterim.

Gelelim asıl Meselemize. Malatya'nın elinde Dünya Kültür Mirasının ortak değeri Arslantepe Höyüğü bulunuyor.

Günümüzden en az yedi bin yıllık kadim geçmişiyle insanlık tarihinin gözleri kamaştıran kalıntılarının bulunduğu bir şehir Malatya...

Dünyanın her yerinden insanların ilgisini çekmesi çok doğal.

Malatya'nın yöneticileri çok değil biraz kafayı dünya turizminin nasıl işletildiğine yorsalar, Malatya'ya ekonomik açıdan yepyeni ufuklar açacaklarını görürler...

Malatya hem yerel hem de yabancı turistlerin ilgisini hiç çaba sarfetmeksizin çekiyor. Eskimalatya'da bulunan Roma, Doğu Roma, Memlük, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti dönemlerine ait eserleri ve tarihiyle minyatür bir açık hava müzesi gibi.

Bu eserleri günümüzde gün ışığına çıkaran dönemin belediye başkanı Selahattin Gürkan'ın emeği inkâr edilemez...

Lafı fazla uzatmadan söyleyelim, Malatya gibi turizm potansiyeli çok yüksek bir şehrin tek "Turizm Danışma Bürosu" özel bir şirketin hizmetine nasıl tahsis edilir? 

6 Şubat Depremleri nedeniyle dönemin Malatya eski Valisi Hulusi Şahin Malatya'nın kültürel zenginliğini, itibarını ve misafirperverliğini hiçe sayarak şehrin merkezinde yer alan "Turizm Danışma Bürosu’nu özel bir şirkete nasıl tahsis eder anlayabilmiş değiliz... 

Malatya eski Valisi Hulusi Şahin tarafından yapılan bu yanlıştan dönülmesini, kültürel değerlere çok önem verdiğini ve sıkı bir kitapsever olduğunu öğrendiğimiz sayın Vali Ersin Yazıcı'dan Malatya'nın tek "Turizm Danışma Bürosu’nun yeniden asli işlevine kavuşturulmasını bekliyoruz...

Yazarın Diğer Yazıları