Vahdettin Yiğitcan

Modern Zaman Masalı veya Masal Tadında Gerçek Bir Hayat

Vahdettin Yiğitcan

Değerli okurlar,

Ne yazık ki, yıldırım hızıyla doğal hayattan uzaklaşan bir dünyada gözümüzü açmışız!

Yıldırım hızıyla doğal hayattan uzaklaşan dünyamız değil, dünyaya el'ân hükümdar olan "yeryüzünün bozguncuları" ve onların gözü dönmüş halüsinasyonlarının yol açtığı sentetik hayat.

Bu yüzden hayatın kaynağı toprak ananın bağrından kopmuş, asalaklaştırılmış birer doyumsuz tüketici seviyesine indirgenmişiz.

Benzeri nedenlerle hodbin ve küstah yaratıklara dönmüşüz. Tam o bahsi geçen bozguncuların işlerine geldiği gibi...

Çeşitli kalıplara uygun yetiştirilmiş, eni, boyu, huyu, suyu, aklı, gönlü sınırlandırılmış edilgin insansı yığınlar haline getirilmişiz.

Bu yaşama tarzıyla da fıtri anlamda doğuştan gelen donanımlarımız olan insanî hasletlerimize gönüllü yabancılaştırılmışız.

Merhamet, iyilik, hak, hukuk, yardımlaşma, ahlak, ırz, namus, dürüstlük, emanet, emniyet, güven, vatan, bayrak, özgürlük gibi kavramlar anlam aşınmasına uğrayarak globalleşme illizyonuyla asli manalarını yitirmişler...

Hayatın esas kaynağı olan toprak ananın bağrından koparılmış bir yaşam tarzına sıkıştırılmış insansı varlıklar olarak, kahir ekseriyet, huzur arayışlarımızı antidepresan bataklıklarında beyhude çırpınışlarla bulmaya çalışıyoruz. 

Fazla uzağa gitmeye gerek yok, toplumumuzun yakın geçmişinde "Köylü Milletin Efendisi" idi.

Yani hayatımızı sağlıklı idame ettirebilmek için topraklarımız her türlü kimyasalların bozgununa maruz kalmadan önce ekilip, biçiliyordu; mümbit meralarımızda da büyük ve küçükbaş hayvanlarımız zümrüt yeşili otlaklarında besleniyorlardı, üstelik kendi kendimize de yetiyorduk.

Rahmetli Esmeray'ın 'Gel Teskere' şarkısında askerdeki eşin ailesine yazdığı mektupta, toplumsal kaynaşmanın ve cıvıl cıvıl bir hayatın içinde koca öküz, sarı dana, güzün ekilen ekinlerin baharda boy atmasının anlatımı, köyde, toprağın bağrında sürdürülen bir hayatın bütün kültürünü okuyor; zevkle dinliyoruz.

Modern Zaman Masalı veya Masal Tadında Gerçek Bir Hayat

Şeyda Nur Kaya, Psikoloji ve Gazetecilik mezunu. Necip Özer Kaya, Beden Eğitimi Spor Öğretmeni 
-------------------------------

Sakın, köy güzellemesi yapıp şehir hayatını karaladığım düşüncesine kapılmayasınız. Şehrin ve köyün kendine özgü kural, kaide ve asaleti vardır. Köyün işlevi ayrı, şehrin işlevi ayrıdır. Birbirlerinin olmazsa olmaz tamamlayıcısıdırlar.
İnsanca olan hayatın hakikati bu, toprak üzerinde yaşam ve toprakta bizzat üretim. 

Bu üretimin mücadelesi, yorgunluğu, hasılı dökülen alın terinin tadı, verdiği huzur, dünya mutluluğudur diye özetleyebiliriz.

Dün, köyünde üretici konumunda olan aziz köylü kardeşimiz, bugün şehrin çeperinde hor, hakir, zelil bir halde, asgari ücretli atölye işçisi.  

Elleriyle ürettiği mis gibi doğal tereyağına, yoğurda, yumurtaya, ete, süte, tavuğa hasret bir hayatın pençesinde maaile çile dolduruyor. 

Metropolden Doğaya Sığınış, Özgürlük 

Değerli okurlar,

Önceki hafta yaklaşık bir haftalık bir İstanbul kaçamağı yaptım.

Dile kolay, tam tamına ömrümün 43 yılını İstanbul'da geçirdim. Gençlik yıllarımın tamamı demektir kırk üç yıl. 

1964 Yılının İstanbul'u ile 2024 yılının İstanbul'u arasında akıl almaz değişim yaşanmış.

Kadim İstanbul şehrinin, şehir kimliği ve estetiğine karşı işlenmiş inanılmaz hoyratlık ve ihanet cinayetleri gördüm. 

İstanbul metropol olmaktan da öte, adeta bir başka ülkeye dönüşmüş...

İstanbul'da abartısız 20 milyon insan her gün tıpkı atletler gibi 100 metre koşusu hızıyla maraton koşuyorlar. 

Buna insan enerjisi ve ruh hali ne kadar tahammül eder kestiremezsiniz...

Dün evde gündüz kuşağı yayınında TRT Haber Televizyonunda "Anadolunun Yüreğine Dokunanlar" adlı bir belgesele rastladım.

Öylesine etkileyiciydi ki, adeta soluk almaksızın pür dikkat heyecanla izledim.

Modern Zaman Masalı veya Masal Tadında Gerçek Bir Hayat

Büyükşehirde yaşarken insan sadece tüketici oluyor; ama üretici olmak, insana çok büyük bir güç veren birşey.
--------------------------

İstanbul'un gayri insani koşullarını ve yoğun iş temposunu sorgulayan Şeyda ve Necip çifti çözümü toprağa dönüşte görmüşler. 

Özetle kendilerinden dinleyelim:

- Ben Şeyda Nur Kaya, 28 yaşındayım, psikoloji ve gazetecilik mezunuyum. Son iki yıldır çiftçiyim, hayvancılık yapıyorum. İneklerimiz var. Eşimle beraber köye yerleştik. Hayvanlarımız var onlara bakıyoruz.

-Ben de Necip Özer Kaya, 29 yaşındayım. Beden Eğitimi Spor Öğretmenliği bölümünden mezunum. İki sene önce evlenmeyle burda başlayan bir çiftçilik kariyerimiz var.

Şeyda: Zonguldak Çaycuma bölgesindeyiz

Necip: Ailemizde hayvancılık yapan hiç kimse yok. Bizim de köy geçmişimiz yok zaten. Ama artık İstanbul'da yaşamak bize bir noktada yük gelmeye başladı. İkimiz de hayli yoğun bir iş temposuna sahiptik. Zamanımızın çoğu trafikte geçiyordu. Ve aslına baktığımızda ileriye dönük, çok hayal kuramadığımızı fark ettik. Ne yapabiliriz, İstanbul'u nasıl terk edebiliriz planları yaparken, hayvancılık bir şaka olarak başladı aramızda. Ve neden olmasın ki, dedik ve gerçek oldu.

Şeyda: Burası, bizim ailemizin ata toprağı. Buraya bir aile evi yapılmıştı. Annemle babam ve abim de buraya taşınmaya karar vermişlerdi, ben de Necip'le tam o sırada evlenecektik. Ben de dedim ki, gideceksek şimdi gidelim, yoksa gidemeyiz dedim. 

Konfor alanından çıkıp, daha önce hiç ineğe dokunmamış bir insan olarak burda gelip hayvan almak büyük bir cesaretti.

Modern Zaman Masalı veya Masal Tadında Gerçek Bir HayatŞeyda: Son iki yıldır çiftçiyim, hayvancılık yapıyorum. İneklerimiz var. Eşimle beraber köye yerleştik. 
--------------------------------------

Necip: Tersine göç genellikle insanların aklına emeklilik planları arasında yer alan bir husus. Ama biz şunu fark ettik, biz de emeklilik çağlarını beklesek yaş olarak ilerlemesini beklesek enerji olarak sorun yaşayacaktık, yada hayvancılık serüvenimizi başlatamayacaktık. Aslında genç yaşta bizi bu konuya iten de bu düşünce oldu.

Şeyda: Biz bu cesareti gösterdikten sonra, evet bazı şeyler çok meşakkatli olabiliyor, çok zor olabiliyor. Ama insana hayatta ve canlı olduğunu hissettiriyor. Arkadaşlarım, Necip'in ailesi benim asla köyde yaşayamayacağımı düşünüyorlardı. Buraya geldiğimde hiçbirşey bilmiyordum. Ancak şimdi öğrendim, bilmediğim şeyler öğrenilebilir şeylerdi, öğrendim. Eski nesiller çok zorluk çektiği için şehir demek eşittir, konfor demek. Köy eşittir, çile demek. Ama artık böyle değil. Bunu da değiştirecek olan bizim gibi gençler. Burada kendi işinin patronu oluyorsun, kendi gücünü kendin planlıyorsun ve özgürsün.

Modern Zaman Masalı veya Masal Tadında Gerçek Bir HayatNecip: Köy hayatında çok zorlandığımız şeylerden bir tanesi bir gün dahi tatilin olmaması. Mutlak yapılması gereken işler yapılacak, diğer işler ondan sonra. Köyde herkes yaşar, bir tek tembel insan yaşayamaz. Köyün anlamı değişiyor. İnternet sayesinde yaptığım hayvancılıkla ilgili dünyadaki gelişmeleri izleyebiliyor ve bilim insanlarının makalelerini okuyabiliyorsam köyde yaşıyorum diyemem.

Şeyda: Büyükşehirde yaşarken insan sadece tüketici oluyor; ama üretici olmak, insana çok büyük bir güç veren birşey. Üretmek insana değer katıyor.

Evet, değerli okurlar, doğal hayatın bağrına sığınan bu güzel insanların hikayesinin kısacık bir özetini sizlerle paylaşmaya çalıştım. Daha fazlasını adresini verdiğim 15 dakikalık belgesel filmden izlemeniz dileğimle... 
 
KAYNAK: https://www.youtube.com/watch?v=bnpt_07fZLM

Yazarın Diğer Yazıları