Geçtiğimiz yıl Dilek'deki yazlık bahçelerine ziyarete gitmiştim...
Çok güzel bir akşam geçirmiştik...
Sevgili Serkan ve Sercan sanki başka bir dünyanın gençleri gibiydiler...
Son derece saygılı, kibar ve ağırbaşlı bir izlenim bırakmışlardı zihnimde...
Ziyaretimin sonunda sevgili Serkan beni arabayla otobüs durağına bıraktı...
Acı haberi Bayram akşamı gece yarısı Paşa dayımın oğlu Hikmet verdi...
"Metin'in büyük oğlu Serkan'ı kaybettik", der demez...
Ne diyeceğimi bilemeden donakaldım...
"Yarın öğleyin on ikide Şehir Mezarlığına gel", dedi...
O anda başımdan kaynar sular döküldü...
BAŞKA BİR DÜNYANIN GENÇLERİ...
Geçtiğimiz yıl Dilek'deki yazlık bahçelerine ziyarete gitmiştim...
Çok güzel bir akşam geçirmiştik...
Sevgili Serkan ve Sercan sanki başka bir dünyanın gençleri gibiydiler...
Son derece saygılı, kibar ve ağırbaşlı bir izlenim bırakmışlardı zihnimde...
Ziyaretimin sonunda sevgili Serkan beni arabayla otobüs durağına bıraktı...
Benim yarım asırlık gurbet maceram haliyle akraba ilişkilerimizi de zayıflattı...
Ne yazık ki, sevgili Serkan'ı ilk ve son görüşüm de o oldu...
ANNEMDEN KALAN EN DEĞERLİ HATIRALAR...
Annem, ailenin küçük kızı imiş, bu nedenle ağabeylerinin indinde de sevgisi bir başkaydı...
Doğrusu annemin de ağabeylerine düşkünlüğü anlatılır gibi değildi...
Dünyalar iyisi merhum Ziya dayımın yanına defnettiğimiz torunu Serkan, Metin'in büyük oğlu...
Merhume, Cennet mekân biricik annemin yakınları benim de en değerli yakınlarımdır...
O gün Metin'in yanında olmak ona teselli verebilmek, dilimin döndüğünce, ama ne mümkün!...
Evlat acısının açtığı yarayı, sızlattığı yüreği kim sarabilir...
Sözün fazlası lafü güzaftır...
Tıpkı benim yaptığım gibi...
Kim ne derse desin, elbette ateş düştüğü yeri yakacaktır...
Teselli babından sarfedilen en hakikat ifadeler bile acılı yüreği yaralayabilir...
29 yaşında fidan gibi bir delikanlıyı toprağa vermek kolay mı?
Nihal yengeme ve Metin Kardeşime Rabbim güzel sabırlar ihsan etsin...
Şu üç günlük dünyada ha üç gün fazla ha üç gün eksik yaşayıp gideceğiz...
Var mı ötesi...
Asıl olan rahmetle anılmayı Yüce Rabbim hepimize nasip eylesin...
BİZİM YUNUS
Yoksul Yunus bir erenin kapısında hizmete talip olur. Hizmetin sonunda sorarlar buğday mı istersin nefes mi?
Yunus buğday isterim der ve buğday torbasıyla ayrılır dergâhtan, köyünün yoluna koyulur...
Yolda giderken düşünür.
Buğday birkaç günde bitecektir oysa nefes sınırsızdır.
Derhal döner ve tekrar dergâha gider.
Buğday torbasını bırakır ve hünkâra söyleyin bana nefes gerek der...
Yunus Emre adını ve menkıbesini ilk defa annemden işitmiştim...
Gözü yaşlı, gönlü yaslı annemden...
5-6 yaşlarında olmalıyım...
"Şol Cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu,
Çıkmış İslâm bülbülleri öter Allah deyu deyu..."
Yoksul Yunus bir erenin kapısında hizmete talip olur. hizmetin sonunda sorarlar buğday mı istersin nefes mi?
Yunus buğday isterim der ve buğday torbasıyla ayrılır dergâhtan, köyünün yoluna koyulur...
Yolda giderken düşünür.
Buğday birkaç günde bitecektir oysa nefes sınırsızdır.
Derhal döner ve tekrar dergâha gider.
Buğday torbasını bırakır ve hünkâra söyleyin bana nefes gerek der...
Yunus'un nefes isteğini Hünkâra iletirler.
Hünkâr ise o artık bizden geçti Tapduk Emre'dedir nasibi der ve Yunus'u Tapduk Emreye gönderirler...
Tapduk Emre Dergâhı'nda rivayete göre kırk yıl odun taşıyarak hizmet etmiş bizim Yunus...
Tapduk Emrenin Dergâhı'nda pişen Yunus, deniz derya geçer olmuş, sular gibi çağlar olmuş...
Yüz yıllardır dillerden düşmeyen deyiş ve şiirleriyle gönül gözümüze fer, bitap düşen ruhumuza da derman olmuştur...
İşte, Bizim Yunus'un muhteşem, dertlilere derman şiirlerinden bir güzel örnek...
Geldi geçti ömrüm benim, şu yel esip geçmiş gibi.
Yiğit iken ölenlere yanar içim, göğ ekini biçmiş gibi.
Geldi geçti ömrüm benim, şu yel esip geçmiş gibi.
Hele bana şöyle gele, şu göz açıp yummuş gibi.
İşbu söze Hak tanıktır, bu can gövdeye konuktur,
Bir gün ola çıka gide, kafesten kuş uçmuş gibi.
Miskin Adem oğlanını, benzetmişler ekinciye,
Kimi biter, kimi yiter, yere tohum saçmış gibi.
Bu dünyada bir nesneye, yanar içim, göynür özüm,
Yiğit iken ölenlere, göğ ekini biçmiş gibi.
Bir hastaya vardın ise, bir içim su verdin ise,
Yarın orda sana gele, Hak şarabın içmiş gibi.
Bir miskini gördün ise, bir eskice verdin ise,
Yarın orda sana gele Hak libasın biçmiş gibi.
Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalır derler,
Meğer Hızır İlyas ola ab-ı hayat içmiş gibi.
ZİYA OSMAN SABA
Hayatın her türlü gailesi içerisinde savrulan günlerimiz haddinden fazla hırpalıyor hepimizi...
Gün geçtikçe de zorlaşan yaşamak sanatı, insanları daha bir bencilleştiriyor...
Herkes kendi kozası içerisine çekilmiş...
Çok yaşayacağını umarken ölümünü bekliyor...
Cumhuriyet dönemi şairleri içerisinde çok önemli bir isim Ziya Osman Saba...
İçe dönük, sesiz, mü'min ve mütevekkil bir şair...
Sözün özüne şiir dersek yanılmış olur muyuz?
Bence şiir'in tanımı sırasında çok anlamlı bir ifade "sözün özü", yani özlü söz...
Düz yazı ile anlatmanın mümkün olmadığı hallerin dili şiircedir...
Konuşma dili de aynen düz yazı gibidir...
Anlat anlat bitiremezsin...
Oysa bazı hallerde susmak konuşmaktan daha anlamlıdır...
Daha deruni manalar içerir susmak...
Hayatın her türlü gailesi içerisinde savrulan günlerimiz haddinden fazla hırpalıyor hepimizi...
Gün geçtikçe de zorlaşan yaşamak sanatı, insanları daha bir bencilleştiriyor...
Herkes kendi kozası içerisine çekilmiş...
Çok yaşayacağını umarken ölümünü bekliyor...
Ne anlatsan nafile...
Hatırlatmak kabilinden...
Ziya Osman Saba'nın gönüllere inşirah bahşeden Rabbim Nihayet Sana şiiri belki kimilerini kozasından çıkarabilir...
RABBİM NİHAYET SANA
Rabbim, nihayet sana itaat edeceğiz.
Artık ne kin, ne haset, ne de yaşamak hırsı,
Belki bir sabah vakti, belki gece yarısı,
Artık nefes almayı bırakıp gideceğiz,
Ben, artık korkmuyorum: Her şeyde bir hikmet var.
Gecenin sonu seher, kışın sonunda bahar,
Belki de bir bahçeyi müjdeliyor şu duvar.
Birer ağaç altında sevdiğimiz annemiz,
Gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz
En güzel bahtiyar, en aydınlık, en temiz.
Ümitler içindeyim, çok şükür öleceğiz.