Vahdettin Yiğitcan

Kadim Malatya Sevdalısı 86 Yıllık Bir Ulu Ağaç Şair ve yazar Celal Yalvaç

Vahdettin Yiğitcan

Yazıya neresinden ve nasıl başlasam inanın bilemiyorum... Muhterem Celal Yalvaç'la tanışmam, değerli arkadaşım, hatırşinas Bülent Korkmaz'ın sayesinde oldu. Daha sözün başında can arkadaşım Bülent'e selam sevgi ve teşekkürlerimi sunarım. 

Değerli müellif Celal Yalvaç'ın Malatya'nın esatir-i evveline dair gönlünden geçenleri ve şahidi olduğu olayları terennüm ettiği manzum hikayeleri mısralara aktardığı, 126 ana kıta ve mütemmim cüz olan son bir kıtayla 127 kıtadan oluşan "Malatya Manzumesi"ni İstanbul'da yaşadığım yıllarda okumuştum ve hayran kalmıştım. Bu kadar mı güzel anlatılır, inanılır gibi değildi...

Malatya Manzumesi'nde ifade edilen her şey en ince ayrıntısı dahi atlanmaksızın, devlet yönetiminden yerel yönetimlere ve mahalle yaşamına kadar toplumsal hayatın tüm katmanları inanç ve gelenekler dahil olmak üzere ilmek ilmek işlenmiş, çok tatlı bir lisanla okuyuculara aktarılmıştı. 
Çocuk yaşta ayrıldığım şehrimden bir ömür sayılabilecek zaman dilimini Dünyanın gözbebeği diye tavsif ettiğim güzelim İstanbul'da yaşıma bir zenginlik olarak katmıştım. Aradan geçen 43 yıllık ayrılığın sonunda tekrar "Anne Vatanım" olarak tanımladığım Malatya'ya dönüş kararı aldım. 

2016 Yılının son aylarında döndüğüm Malatya'yla 43 yıl önce terkettiğim Malatya aynı şehir değillerdi. Diyeceksiniz ki, elbette aynı olamazlar aradan geçen 43 yıllık değişim ve gelişmenin neticesidir aradaki fark... Siz itirazınızda haklı görünebilirsiniz ancak Malatya'nın yaşadığı aklın ışığında hesaplı ve kitaplı bir gelişme ve serpilme değil düpedüz aklıevvel talancı ve köy zihniyetli basiretsizlerin elinde hercümerç oluştu...

Hiç ummadığım korkunç çorak bir ortamın içinde buldum kendimi, sanki soluk alamıyordum.

Güzel bir tevafuk eseri Net Haber Gazetesi'nden yazı teklifi aldım, içine düştüğüm can sıkıcı hallerden ancak yazarak kurtulabilirdim. Nitekim öyle de oldu... 

Bülent Korkmaz'la Tanışmam

Malatya'ya gelişimin üzerinden aylar geçmiş ve benim iki satır şöyle dolu dolu konuşabileceğim arkadaş çevrem maalesef yok!..

Zaman zaman gazeteye gidiyorum orada bir iki arkadaş hepsi o kadar. 

Birgün bir televizyonun sabah programında "Malatya ve Turizm" konulu bir sohbet yapılıyor. Sunucu bayanın misafiri Bülent Korkmaz isimli bir insan. 

Programı ilgi ve zevkle sonuna kadar izledim. Bu sohbeti gerçekleştiren Bülent Korkmaz'ı bulmam ve tanışmam lazım dedim kendi kendime... 

Gazeteden spor yazarı ve turizmci Abdullah Ergün arkadaşımı aradım ve Bülent Korkmaz'ı ona sordum, tanışıyorlarmış ve telefon numarasını verdi.
Sözü daha fazla uzatmayayım, o gün bu gündür sevgili Bülent'le telefonla daha sık ve mümkün oldukça da yüz yüze görüşürüz. 

Sağ olsun Bülent benim hastane günlerimde de Malatyalıların deyimiyle asla terkimi vermedi, sık sık aradı ve hal hatır ettik. 

Bülent'in ilgileri zengin ve bu anlamda da çevresi çok geniş. 

Malatya Manzumesi'ni çok beğendiğimi söylediğimde kendisinin ifadesiyle "Celal Amcayı" tanıdığını ve işitme konusunda biraz rahatsız olduğunu söylemişti. 

Hemen hemen iki yıl boyunca sayın Celal Yalvaç'ı dünya gözüyle bir ziyaret etmeyi istediğimi kendisine her görüşmemizde hatırlatırım.

Hatta geçen yıl Celal beyin küçük oğlu Bülent Yalvaç'la "Kayısı Çiçeği Şenliği"nde tanıştığımızda kendisine değerli babası Celal beyi Bülent Korkmaz'la birlikte ziyaret etmeyi düşündüğümüzü söylemiştim. 

Yaklaşık üç hafta önce Bülent'le bir görüşmemizde demez mi ki, Celal amcayı ziyaret edelim.  Bu habere çok sevindim. 

Ziyaret günü gazeteden Yakup arkadaşım da bize katıldı ve muhterem Celal Yalvaç'ı Kütüphanesinde ziyaret ettik.

Sohbetimizden Kesitler ve İzlenimlerim

Bizleri kapıda karşılama nezaketi gösteren Celal Bey çalışma masasının arkasında tüm heybetiyle ve gazeteci yeleği ile de dimdik ayakta olduğunun resmini veriyordu... 

Söze kendimi tanıtmakla başladım. Kendisini ziyarete gelenin kimlerden ve 

kim olduğunu yakından bilmesi için. 

Kendimi Karakaşlılar'dan Cemil Efendi'nin kız evladı torunu olduğumu söyleyerek kısaca tanıtmış oldum.

Meğerse Celal beylerle dedemler Paşaköşkü'nden  arazi komşuları imişler... Paşaköşkü'nün üst kısmındaki arazi de Celal beylerinmiş.

Karakaşoğlu Cemil ve kardeşi İsmail efendileri bazı hususiyetleriyle yakından tanıyan Celal Bey başladı dedemleri ve komşuları Kasım dayıyı anlatmaya. Ben bu anlatılanları hayran hayran ağzı açık dinliyorum. Celal bey iştahla o günleri gözlerinin içi parlayarak hatırlıyor ve zevkle ve yüzünden hiç eksik olmayan tebessümüyle bizlere hatıra ziyafeti çekiyordu..

Nefis çayların eşliğinde devam eden sohbetimizi çok fazla uzatarak Celal beye sıkıntı vermek istemiyoruz.

Bu gönlü bol "Vakıf İnsan Celal Yalvaç"ın daha fazla zamanını almaktan imtina ediyoruz. 

Ben kendisine okuma iştiyakını soruyorum, Eskiden bir kitabı iki üç günde bitirirken şimdilerde yatmadan önce ancak 20-30 sayfa okuyabiliyorum, diyor...

İzlenimlerime gelince pırıl pırıl bir hafıza ve berrak bir zihin. Fiziki yıpranmışlığın ötesinde her şey yerli yerinde.

Kim Celal Yalvaç'a "Malatya'nın Hafızası" yakıştırmasını yapıyorsa fena halde çuvallıyor!...

Ne demek Malatya'nın Hafızası? Malatya'nın hafızası olsa olsa müzeleridir... Sessiz sedasız bir yığın obje, bu mudur bir insanla mukayese edilen nesneler!...

Celal Yalvaç yazdıkları ve gözlemleriyle Malatya'nın iyisi ve kötüsüyle yitip giden değerlerine ışık tutan bir fener işçisidir. Gözümüz, kulağımız ve idrak gücümüzdür ve hep öyle kalacaktır.

Sizi tanıdığıma çok mutlu oldum, sağlık içinde size bereketli bir ömür diliyorum sevgili Celal Yalvaç ağabeyim... . 


Malatya Manzumesi'den Tadımlık Dörtlükler

Koyunun yoğurdunu, sitilde çalkalardık.

Güz geldikçe nöbetle değirmene kalkardık.

Doldururduk ambara bulgur ile yarmayı,

Böylelikle düşlerdik kışı da çıkarmayı.
 
Kavurma yapmak için keserdik koyunları,

Kış günleri -masal-la süslerdik oyunları.

Cin, Peri’den bahsedip ürkütürdük herkesi,

Ziyaretle korkutup keserdik çıkan sesi.
 
Ay’ın tutulmasıyla, Güneş’in tutulması,

Büyük olay olurdu onların kurtulması.

Teneke, kap-kacağı ne bulursak çalardık,

Kurtarınca onları çok hülyaya dalardık.

Evlerde banyo yoktu, lüküstü -gusulhane-,

Hamama gitmek için ancak buydu bahane.

‘Öfeleme’ yenirdi, ‘Samut’ kokardı hamam,

Bu ziyafetten sonra banyo olurdu tamam.

‘Gelin Hamamı’ ile ‘Kırk Hamamı’ çok hoştu,

Yapılan eğlencenin, halk keyfinden sarhoştu

Darbuka eşliğinde çalınıyordu sazlar.

Neş’e ile oynardı müşteri kadın, kızlar.

Her zaman kuvvetliydi, güçlüydü imanımız,

Arkadaşlık uğruna feda idi canımız.

Kalbimiz zengin idi belki azdı nakdimiz,

Buna rağmen neş’eyle geçer idi vaktimiz.

Yorumlar 1
Bülent Korkmaz 03 Şubat 2022 14:23

Vahdettin Abi, sağ olasın, sağlıklı olasın, hakkım olmayan şekilde beni övmüşsün yazında ama elbette asıl övgüyü Celal Amcamız hak ediyor. Sizin onunla ilgili "Vakıf İnsan" tanımınız bence Celal Amca hakkında yapılmış en güzel tariflerden biri. Yakın çevresinde olmaktan onur duyan birisi olarak ben de başkaları da tanık ki, Celal Amca "araştırmacı, gazeteci", senin de belirttiğin gibi, "Malatya'nın iyisi ve kötüsüyle yitip giden değerlerine ışık tutan bir fener işçisi" olmanın üzerinde vakıf insandır. Onun, kendi deyimiyle, yazıhanesi maalesef birçoğu göçüp gitmiş olsa da halen birçoğumuza (ve bana da) vakit bulduğumuzda uğradığımız bir sığınak, bilgilenme, moral bulma yeridir. Kendisi bunu yazdığıma kızacaktır ama :) çayımızı çorbamızı da eksik etmez. Bu hoş yazın için sana tekrar teşekkür ediyorum Vahdettin Abi; eline, kalemine sağlık.

Yazarın Diğer Yazıları