Süveyda Keskin

Kapitalizm/Tüketim Döngüsü

Süveyda Keskin

Hiç şüphesiz her anlayış kendi dinamikleri üzerine bina edilir. Ve tartışmasız tüketim kültürü de kapitalizmin belki de en önemli ayağını oluşturur. 

Tüketim; “tüketici pazarına hükmeden kriterlerin, insan ilişkilerine taşınması, nakledilmesi eğilimidir.” Bozulan her eşyanızı onarmak yerine yenilerini alıyorsanız “insan israfı” eğilimine girmiş, yalnızca makineleri değil, insanları israf etmiş olacaksınız,” der ünlü Polonyalı Zygmunt Bauman. 

Tüketmek: yok hale getirmek, sonunu getirmek, istihlak etmektir.  İlginçtir ki ihtiyaç kelimesinin yerine kullanılmaya yönlendirilmiştir.  Oysa ihtiyaç, ihtiyaç duyulan, gerekli olandır. Zaruridir. 

Tüketim aslında iktisadi bir kavramdır. Ünlü İngiliz iktisatçı Keynesyen ilk defa üretimin karşıtı olarak kullanmıştır.

Üretim; mal ve hizmet meydana getirmek, yapmak, imal etmek ve imalattır. İhtiyacın giderilmesi için üretime ihtiyaç vardır. Ve ihtiyacın karşılanması zorunlu olandır. Sadece ihtiyaç hedeflendiği için kısıtlıdır, gerektiği kadardır. 

Tüketim ise tam zıttıdır. Tüketmek hedeflendiği için de sonu gelir elde olanın. Yok olur.  İhtiyacın anlam ve içeriğiyle taban tabana zıt olan tüketmek kavramının kullanılması bir paradoksu ifade ederken, bir gerçeği de ortaya koymuş oluyor. 

Gerçek kapitalizmin körüklediği seri üretim stoklarını tüketmeniz, sonunu getirene kadar almanız içindir. Küresel batı kurnazlığı aslında acı bir şekilde üretimi tüketimle yok ediyor… 

Ve medya, semboller, imajlar toplumunda belirleyici ve dönüştürücü bir nitelik taşıdığından, insanlar kendi algılarının dünya perspektifleriyle veya yaşam koşullarıyla ne kadar örtüştüğünün farkına bile varamıyor. Ha bire sınırlı olan sağlığını, gençliğini, vaktini, enerjisini ve yine sınırlı olan dünya kaynaklarını tüketmek için harcıyor.  Bu yüzden çağımızın toplumu “tüketim toplumu” dur.  Kapitalizmin en önemli ayağını teşkil eder. Üretmeyen ama ha bire tüketen bir toplum.

AVM ve benzeri alış-veriş merkezleri “alış-veriş yap mutlu ol” sloganıyla dolup taşarken, bir başkasının ürettiğini tüketirken mutlu olan, hatta gurur duyan enteresan bir tipoloji oluşturmuş durumda…  Böyle bir paradoksun içinde, var olduğunu zannediyor. 

“Harcadıkça bitmeyeceğine” inandırılan insanın “harcanıp da nelerin bittiğini” görememesi de başlıca garabet bir durum.  Elinizdeki parayı harcarsınız, biter, elinizde değildir artık.    

Tüketim iktisadi bir kavram olması sebebiyle ekonomik dalgalanmalarda siyasilerin “alın verin ekonomiye can verin” demeleri piyasaların hareketlenmesi içindir. Çünkü tüketim harcamaları milli geliri oluşturan unsurdur. Fakat aşırı tüketim, ekonomik dalgalanmalara sebebiyet verdiği gerçeği, harcamaların belli bir seviyede dengede tutulmasını zaruri kılar.  

Zaten iktisat yani ekonomi, denge demektir ve hangi bazda alırsanız alın, her bütçe dengeyi korumak zorundadır. Aksi çöküşü hazırlar. Eldeki en âlâ bütçenin bile bir sınırı vardır tıpkı dünya kaynakları gibi. Tıpkı dünyada var olan canlı cansız her şeyin bitimi gibi…  Ki iktisat ilmi de bu amaçla ortaya çıkmıştır. 

İktisat: sınırsız olan ihtiyaçların sınırlı olan kaynaklarla nasıl daha iyi ve etkin bir şekilde giderilebileceğini inceler.  Yaşadığımız dünyanın kaynakları sınırlıysa yok etmek pahasına tüketmek anlayışı ancak kapitalizmi ayakta tutar. 
Üretim bünyesinde tüketilmeyi değil ihtiyaç anlayışını barındırmadıkça da bu anlayış, sömürüye devam edecektir.  Nitekim son hızla ediyor da… 

“Yiyin için, israf etmeyin Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” Araf/31. İhtiyacın fazlası israftır. Paranızın, enerjinizin, sağlığınızın, zamanınızın israfıdır tam olarak.  Yani harcanan sadece yeryüzünün kaynakları değil. Kaynakları elde etmek için, işletme sürecinin her aşamasında kullanılan insanın da israfıdır.  Tüketim aşamasında yine öyle… 

Dünyanın %3’üne sahip küresel kapitaller, madde üzerinden eş zamanlı olarak insanı da tüketmiş oluyor.  Tüketirken tüketiliyoruz. %97, %3 için harcanıyor. 

“Yaratılmışın en üstünü kılanan” İsra/70 insan, en oluşunun farkına vardığı gün harcanılmışlığına son verecek. Aksi durumda algısı farklı mecralarca oluşturulan insan, kapitalizmin seri üretiminin stoklarını eritmek için ha bire harcayacak. Harcadıkça harcanacak… 

Farklı bir tarafıyla da alım gücünün altında olan her sınıfa, toplumsal prestij ve toplumsal farklılaşma mantığını ve anlayışını da oluşturmuş olacak. Bu cahil ve zalim anlayış kendi hüsranını hazırlayacak gibi.  

Harcamayı yaşam tarzı edinen birey geldiği noktada orijinal olan her şeyi çakma ve sahte olanla değiştirdi. Bu azılı alışkanlık, insani ilişkilere yansıdı.   Maddi statü kendine yakın olanları (eş, dost, arkadaş, akraba) da değiştirdi.  Maddiyata sahip olma sürecinde “emek faktörleri”nin ne önemi vardı?

Maddeyi tüketen insan bu süreçte varlık anlamına dair her şeyi tüketmeye ne yazık ki devam ediyor.   

Yazarın Diğer Yazıları