Ak Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, ‘İstanbul Sözleşmesi nasıl usulüne yerine getirerek imzalanmışsa da, usulüne yerine getirerek sözleşmeden çıkılır’ dedi.
Umarım ki İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşmeyi besleyen, zeminini sağlamlaştıran diğer illet sözleşme ve kanunlar iptal edilir.
Ve umarım ki bu ifadeler konjonktürel salvolardan ibaret olmaz. Umarım ki Türk – Aile ve toplumunun başına bela olan bu sözleşmeler hakkında son haykırış son çırpınış ve son yazışmalarımız olur. Gayrı yaşanılan acı ve çirkinlikler nefret ötesi duygular hâsıl etti bizde.
İstanbul Sözleşmesi ve onu besleyen sözleşme ve kanunları kısaca hatırlatıp niye kaldırılması gerektiğini bir kez daha ortaya koymakta fayda var. İstanbul Sözleşmesi 24.11.2011 tarihinde Resmi Gazete ’de yayımlanarak iç hukukun parçası haline geldi. Toplumda yaşattığı acı ve hezeyanlarla, ‘fıtratı bozma projesi’ olarak yansıdı bizlere. Ve Resmi Gazete ‘de görüldüğü üzere, aynı zamanda 6251 sayılı yasaya tekabül eder. İstanbul Sözleşmesi ya da 6251 sayılı kanunun 4.maddesi ‘Temel haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı’ başlığını taşımakta olup, Türkiye Cumhuriyeti devleti bu maddeye rezerv koymamıştır. Önemle belirtmek gerekir ki zaten sözleşmenin 78.maddesi sınırlı sayıdaki madde dışında rezerv (çekince konulamayacağını) öngörür.
Türk toplumunu ‘dizayn’ hareketi TMK ve TCK ‘da ki değişikliklerle İstanbul Sözleşmesi zeminini sağlamlaştırmış 6284 Sayılı Kanun, Hayvan Hakları Koruma Kanunu, Cinsel İstismar ve Yasa Tasarısı gibi hukukî metinler ile hukuksal destek sağlanmıştır. Hem İstanbul Sözleşmesi hem de Lanzarote sözleşmesi ile 13 yaşında çocukların flört ve cinsel birliktelik yaşaması açık hale getirilip garanti altına alınırken 15,17 yaş evlilik yapanlar hapse atılmıştır. O yüzdendir ki salt İstanbul Sözleşmesini iptaliniz hiçbir şeye yaramayacak. Perçinleştirmek maksatlı çıkarılan kanun, sözleşme ve araya sıkıştırılan Hukukî metinler değişmediği sürecek kir temizlenmiş olmayacaktır. Geriye bırakılan mikroplar illaki üreyecektir.
6284 Sayılı Kanun kadının kocası hakkında ki şikâyetini ‘delilsiz’, ‘belgesiz’ doğru kabul etmiş ve kanun eliyle Hukukun evrensel ilkesi ‘masumiyet karinesi’ hiçe sayılmıştır. Kadını tanrılaştıran mantalitenin meyvesi 120-130 bin kocanın evden uzaklaştırılması olmuştur. Delilsiz, belgesiz suç isnadı nasıl bir adalet mantığıyla açıklanabilir. Adalet kavramı, kendi içinde hiç bu kadar paradoksal bir durum arz etmemiştir öyle sanıyorum. İspat edilemeyen suç, suç değildir. İspatı olmayan beyanla binlerin ahının alınması ve hesabının verilmesi nasıl göze alınabilir?
Lütuflara devam (!)
18 yaş altı evlilikler, yıllar önce dahi yapılmış olsa kocaya ‘tecavüz’ suçlaması getirmiş, sekiz bin aile reisini hapse atmış, aileler zor durumda kalmış, aileye birde böyle vurulmuştur. Bu insanları çıkarmadan, özür ve helallik dilemeden olmaz!
Yetmez!
Yıllarca maddi, manevi kayba uğratılan bu ailelere tazminat ödenmesi, illaki ödenmesi lazım. Yaşam akışları, düzenleri bozuldu. En güzel yıllarından, duygularından, enerjilerinden çalındı. Ne yapılırsa yapılsın bu haksızlıklar tolore edilemez. Fakat yanlıştan dönmek erdemdir. Hele de dönen bir siyasi iktidarsa bu sizi erdemli kılmanın yanı sıra kazançlı çıkarır.
Ondan sonra sabırla beklenir. Allah’ın ve mağdur edilenlerin affı. Belki affolunur, kim bilir?
“Bir ülkede namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.” Demişti İsmet İnönü. Cesaret sahibi kalem tutan eller habire gayret sarf etti. Lakin korkunç olan şu ki namusluları da namussuzları da kanun konumlandırıyor. Tuz kokmuş yani. Neyi neyle koruyacaksınız!
Siyasi/hukukî kazandırılan meşruiyetler büyük çoğunluğu muhafazakâr olan halkın eleştiri kabiliyetini öldürüyor. Bu korkunç bir şey.
AB bazlı fonlarla LGBTİ kurumları toplumda yer bulma, ayrımcılık ve nefret söylemine karşı canhıraş çalışıyorlar. Zinanın serbest bırakılmasını Cumhurbaşkanı “hata” olarak nitelendirmesine rağmen hiçbir adım atılmamıştır. O yüzden üzgünüm ki teyakkuzda kalmayı tercih ediyorum. Bir konjonktürel salvo olabilir minin kaygısını taşıyorum.
Belirtmekte fayda var, sıtmaya sebep olan sivrisinekler yok olursa bataklık kurutulur.
Devam edelim…
Aile; kadının beyanının esası, çocuk haczi, süresiz nafaka, erkeğin bir şikâyetle evden uzaklaştırılması aileyi kamu denetimine açmış, aile en ulvi vasfını “ mahremiyet” vasfını kaybetmiştir. İyi mi etmiştir? Hayır…
İllet sözleşmeden sonra boşanmalar ve kadın cinayetleri atmış, medya, sivil toplum kuruluşları bu acılardan beslenmiş, sözleşmeyi de aslında bu canlı kılmıştır. Cinayet ve kavgalar medya için bi reyting ve magazin haberi olmaktan öteye geçememiştir.
Ve sözde sözleşmeyle “ Hayvanları Koruma Yasası” adı altında insan ve hayvan ontolojik eşitlenmiştir. Bu durumda bu iyilik insana mı hayvana mı (?!)
Yine önemli bir husus “ toplumsal cinsiyet” ve “ cinsel yönelim” tamlamaları ilk defa İstanbul Sözleşmesiyle kendine yer bulmuş yolu LGBT’ ye çıkmıştır. Bu tamlamalar ve çağrıştırıcı lisan okul, kitap müfredatları broşürler vb. yazılı ve görsel tüm basımlarda yer almıştır. Bunlar sil baştan temizlenmeden olmaz.
Ayrıca TCK ‘ da 2004’te yapılan değişiklikler, TCK’den “ edep”, “ahlak”, “ırz”, “namus” gibi kavramlar çıkarılmış, belki daha da vahimi “ evlilik içi tecavüz” kavramı geliştirilmiştir. Garabetin de ötesinde asla bir evlilikte; karı veya kocanın hak etmeyeceği son derece sinsi olduğu kadar irrite duran bir söylem. Bu halka bunlar reva görüldü. Yeter ki AB istesin, başım gözüm üstüne der gibi. Batı bunu iyi biliyor, kendilerinden gelen siyasi, hukuki, sosyal, bilimsel, kültürel tüm operasyonlara açık olduğumuzu. Ne hazin…
Hiçbir rant, dünyevi menfaat, hiçbir siyasi kâr, toplumdaki bu acı, dram, yıkım, haksızlık ve adaletsizliğe değmiş olamaz. Hani Allah’a inanıyoruz ya. Büyük mahkemeyi unutuyoruz. Zerre iyilik ve kötülüğün karşılık bulacağı o büyük merciide haller ne ola ki?
Bu davada; aile başta olmak üzere bu memleketin insanı, dinini, maneviyatını, ahlakını, namusunu, kültürünü, neslini muhafaza etmek, bu uğurda zerre menfaati olmadığı gibi her türlü tehdidi göze alarak başta entelektüeller olmak üzere, gücü nispetinde çalışan, didinen, bu memleketin asıl sahiplerine selam olsun.
Son olarak AB sevdasından vazgeçilmeli. İnsan, toplum, kültür, inanç ve her türlü manevi değerleri bozmaya yönelik AB tonlu tüm sözleşmelerden; CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı Kanun, Lanzarote Sözleşmesi iptal edilsin.
“SİZ ey iman edenler! Allah için, hakkı ayağa kaldırarak adâletin timsali olun ve birilerine olan nefretiniz sizi adâletten sapmaya sevk etmesin! Âdil olun, bu Allah’a karşı sorumluluk bilinci olan takvaya daha yakındır: Artık Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” ( Maide-8)
SELAMETLE