Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

BİR SÖZ Kİ YÜREK OYNATA... EĞER VARSA...

        Sevgili Dost,

        Çok meşhur bir kıssa vardır. Bilmeyen pek azdır. Bir yer hariç… Ömer, bir gece şehrin kenar mahallelerinden birini gezerken bir ışık görür. Gider bakar ki ne görsün? Bir kadın, önünde ateş, ateşin üstünde tencere ve kadının etrafında birkaç küçük çocuk.

Ömer’in dikkatini tencerenin içindeki su çeker. Sorar sebebini ve öğrenir ki kadın, çocuklar uyuyuncaya kadar onları oyalamaktadır. Zira hepsi açtır ve yiyecekleri bir lokmaları dahi bulunmamaktadır. Kadın, bir yandan tenceredeki suyu karıştırırken diğer yandan da “Allah, bunun hesabını elbette Ömer’den soracaktır.” der. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Ömer bu durumu nereden bilsin ki?” der.

Kıssanın bundan sonrası malumundur. Hz. Ömer gider, yiyecek getirir vs.

Lakin bu kıssanın bana kalırsa en can alıcı kısmı nedense hep es geçilir. Oysa asıl ders, oradadır. Kadın, Hz. Ömer’in soru cümlesine karşılık olmak üzere bir cevap verir. Öyle bir söz söyler ki Hz. Ömer’in yüreği sarsılır. Ömer’in kalbini yerinden oynatan söz şudur: “Madem bilmeyecekti, madem unutacaktı o halde ne diye halife oldu?” ALLAHU EKBER…

Değerli Dost,

 Başkan Ömer; kadını dinledi, anlamaya çalıştı ve haklı buldu. Oysa bir yöneticinin, halktan tek tek her bir ferdin durumunu bilmesi mümkün değildir. Öyle değil mi?

Buna rağmen Ömer, yine de kendini kınadı ve adalet terazisine doğrudan bağlı bulunan hassas yüreği, karşılaştığı durum ve işittiği son söz karşısında sızladı.

Ömer; kadını muhalif olmakla, terörist olmakla, provokatörlük yapmakla itham etmedi.

Bizim aslında evvela, sızlayan yüreklere sahip yöneticilere ihtiyacımız var. Vardır elbet… Halkının sızısını kalbinin en ücra hücrelerinde hisseden, halkı rahat etmedikçe kendisi de rahat etmeyen idareciler de vardır ama belli ki sayıları çok çok azdır. Yoksa şehirler, ülkeler ve dünya böyle olur muydu?

Birçok yere seçimden seçime uğrayan, kendisi gibi düşünmeyenlere “öteki” olarak bakan, vatandaş piyasaya göre daha ucuz diye belediye ekmek büfelerinin kuyruklarını mesken edinirken kendileri belediyenin gelirleriyle festivaller tertipleyen, devletin kurumlarını aile şirketi gibi kullanan, Müslüman olduğunu söyleyen ama israfın haram olma hükmüne muhalif davranarak devletin imkânlarını ölçüsüzce harcayan, kıt kanaat geçinmeye çabalayan vatandaşın  omuzlarına sürekli zam yükü bırakan idarecileri düşündükçe Ömer’in sızlayan yüreğini hatırlıyorum. O sert mizaçlı adamın, bir sözle nasıl ürperdiğini, ne hâle geldiğini hatırlıyorum.

Sevgili Dost,

          Kadının o dehşetli sözünü şöyle uyarlayarak bitireyim muhabbetimizi:

“İdareye talip olup da bu talepleri karşılık bulanlar!

İnancınız her ne olursa olsun, yönettiğiniz halktan kopuk bir hayat yaşayacaksanız, halkın çaresizliğine umut olamayacaksanız, adaletinizle ve merhametinizle yüreklerde yer bulamayacaksanız, vatandaşın omuzlarındaki yükü hafifletmek için çabalamayacaksanız, hülasa vatandaşı kendi çaresizliğiyle baş başa bırakacaksanız o zaman ne diye bu halkın yönetim işlerine talip oldunuz ve ne diye bu halka idareci oldunuz?”

Rabb’im, idarecilerimize Ömer’in yüreğinden versin.

Vesselam…   

Yazarın Diğer Yazıları