Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

ÇÖZÜM İSTEYENLERE ALİYA’DAN REÇETE-2

11 Aralık 1997 tarihinde Tahran’da düzenlenen bir konferansta yaptığı konuşmada İslam, Müslümanlar ve Batı üzerine şu tespitlerini paylaşmıştı:

“… Açık olduğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların yardımı olmaz ama acı gerçekler bir ilaç olabilir. Batı çöküntü içinde ya da dejenere olmuş değil. Batı, çürümüş değil. Güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi ve kentleri bizimkilerden temiz. Batı’da insan haklarının düzeyi yüksek ve fakirler ile sakatlara toplumsal yardım iyi örgütlenmiş durumda. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Bunlar tecrübelerim… Onların ilerlemelerinin karanlık yönünü de biliyorum ve bunun, gözümden kaçmasına izin vermiyorum.

İslam, en iyisi ama biz, en iyisi değiliz. Bunlar iki farklı şey ve her zaman onları karıştırıyoruz. Batı’dan nefret etmek yerine, onunla rekabet etmeliyiz. Kur’an, bize bunu emretmiyor mu? Din ve bilimin yardımıyla ihtiyaç duyduğumuz gücü yakalayabiliriz. Bu, uzun ve zor bir yol ama başka yol da yok.”

Bosna Müslümanlarının “Avrupalılaştırılma” düşüncesine dair öyle berrak, öyle sağlam temelli bir yorum getirir ki adeta bir serlevhadır. İşte Aliya’nın yorumu:

“Biz, bir Avrupa ülkesiyiz ve Avrupa ulusuyuz. Bunu bir tür avantaj olarak değil, bir olgu olarak söylüyorum. Afrika’ya gitsem ve Afrikalıyım desem, beni gördükleri an kimse inanmaz bana. Dünyanın, Avrupalılar ve diğerleri diye bölünmesi yanlış. Diğerlerini incitir bu. İnsanların, medenî ve barbar diye ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Bu, tek hakîki ayrım. Gerisi incitici saçmalık.”

Birçoğumuz, Batı’nın sahip olduğu güce temel olarak ekonomisini ve askerî gücünü gösteririz. Aliya ise Batı’nın gücünün neyden kaynaklandığını şu ifadeleriyle izah eder: “Batı’nın gücü, ekonomisinden ya da askerî gücünden ileri gelmemektedir. Bu, işin görünen kısmıdır. Avrupa’nın güç kaynağı, eleştirel düşüncedir. Bu da onlara muhtemelen Araplardan geçmiştir. Bizim için hayatî önem taşıyan şey, işte bu eleştirel düşüncedir.”

Avrupa’ya dair düşüncelerini ifade ettiği bir başka konuşmasında ise şunları söylüyordu:

“Bir Avrupa ülkesiyiz biz. Ancak bu, bütün Avrupalı kötülüklere kapımızı açmamız gerektiği anlamına gelmez. Alkole, pornografiye, uyuşturucuya ve her türlü pervasızlığa…

Avrupalı keskinliği, gayreti ve örgütlenme duygusunu takip edeceğiz ama ÖLÇÜSÜZ VE ÖLÇÜTSÜZ olarak her türlü yolla Avrupa ve Amerika’yı taklit etmeyeceğiz.”

Aliya, ömrünün sonuna kadar insan onurunu, özgürlüğü ve adaleti önceleyen bir siyaset izledi. Bunu hayatının her anında görmek mümkündür. Ona göre eğer ortada bir mağduriyet, bir sıkıntı varsa bu problemin düzeltilmesi için çaba sarf edilmelidir. Aliya’ya göre, eğer var olan problem, mevcut yasalardan ve mevcut kurallardan kaynaklanıyorsa o zaman kurallar değiştirilmelidir. O, bu hususta şöyle diyor: “Kötü kararlar için kurallardan ve düzenlemelerden bahsetmeyin. Eğer kurallar âdil ve doğru değilse, onları değiştirin ya da değiştirilmesini önerin. Her hâlükârda, adaletsizliği yok etmek için bir şeyler yapın.”

İnsan haklarını savunma hususunda cesur davranamayan politikacılara, Aliya şu eleştiriyi getirir: “İşlerini vicdanlarıyla uyumlu olarak yapmak için yeterince sivil cesarete sahip olmayanlar, görevlerinden istifa etmeli.”

Gücü elinde bulunduranların, gücün gücünü arkalarına alıp zayıf tarafa haksızlık etmelerini, Aliya şu ifadeleriyle eleştirir: “Öyle anlaşılıyor ki zayıf taraf sizseniz, hata yapmaya hakkınız yoktur.  Sizin mükemmel olmanız gerekir. Ama güçlüler hata yapsa da olur. Güçlülerin icat ettiği bu kuralı kabul etmiyoruz. Hukukun ve insanlığın, zorbalığa üstün geleceğine inanmaya da devam ediyoruz.”

Ömrü boyunca erdemli kalabilmeyi kendine şiar edinen Aliya, Sırp zulmünden bahsederken bile şu inceliği gösterebiliyordu: “Ben, insanların milletçe kötü olabileceğine inanmıyorum. Kötü liderleri olan milletler vardır o kadar.”

(Devam edecek inşallah)

Yazarın Diğer Yazıları