Enes Tarım

Muhafazakarlaşma eğilimimiz

Enes Tarım

Türkiyeli Müslümanlar uzun süre gayrı İslami sayıp direndikleri devlete kısa süre önce boyun eğerek teslim oldular. 

Oysa cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren mütemadiyen muhalif bir tavır sergilemişlerdi. 

Yeni devletin kurucu ilkelerinin batıcı kodlar içermesini inançlarına bir uyumsuzluk/tehdit görüp dayatılan muharref dinsel normlar karşısında tedirgin davranıp uzak durmuşlardı. 

Ve gördük ki; içerisinde olduğumuz bu yüzyılın son çeyreğinde muhafazakar refleksler geliştirerek reddettikleri sistemin önemli aktörlerinden biri oldular. 

Yıllarca cadde ve sokaklarda tekbir getirerip “şeriat isteriz” sloganları atıp İslami bir devrimden başkasına razı olmayacaklarını haykırmış olsalar da sonunda, yeşil renkli tevhid bayraklarını ütüleyip katlayıp rafa kaldırarak yerine partili bayrak ve flamalarını sallayıp seçim alanlarında boy göstermeye başladılar...

Bu durum Türkiye İslamcığının yıllardır verdiği mücadele ve gayretin bir sonucu olarak amaca bir eriş yani vuslatı mı ifade ediyordu yoksa bir yoldan çıkış, bir sapış, bir muhafazakarlaşma eğilimi miydiydi?

Ne dersiniz?

***

Muhafazakarlık kısaca; insanoğlunun akıl, bilgi ve birikim bakımından sınırlılığına inanıp, radikal değişimleri reddederek, ılımlı ve tedrici değişimi savunup, beraberinde aile, gelenek ve din gibi değerleri temel alan bir fikir geleneği, bir siyasi ideolojiyi ifade ediyor.

Ve aslında kutsal bir kitabı yok...

Çünkü her ülkenin ahlaki/dini değerleri çok farklı... 

Ancak dünyanın her yerindeki muhafazakarlar ortak bir paydada buluşur ki o da; toplumun bir arada huzur içinde yaşamalarını sağlayan şeyin gelenek olmasıdır.
Toplumlar uzun toplumsal tecrübelerin sonucunda yüzyıllar süren denemelerin, tasavvurların ve fedakarlıkların sonucunda oluşmuştur ve devamlılığı sekteye uğramamalı, taşlar bir çırpıda yerinden oynatılmamalıdır. 

Ve insanlık ancak kendilerinden önce yaşamış kişilerin kazanımları, atalarından tevarüs ettikleri gelenekler sayesinde daha da ileriyi görebilirler. 

İhtiyat önemlidir ve ani reformlar tehlikelidir...

***

Her toplumda muhafazakar kesimler çoğunluğu oluşturur.

Ancak genel olarak örgütsüz olmaları yüzünden kurulu düzene bağımlıdırlar her daim...

Ve maalesef bu muhafazakar sessiz yığınların itaat güdüsü, münkerin gücünü oluşturur. 

Yoksa genel olarak insanlar iyidirler iyiliğe meyyaldirler çünkü fıtraten iyi olarak doğarlar... 

Ve yaşam içerisinde iyi olan kesimler çoğu kez yaşadıkları toplumun kültüründen birinci derecede etkilenir, mevcut değerleri benimser, statüyü korumak adına muhafazakârlaşırlar. 

Bu meyil, her dönem kurulu düzenleri kutsamaya, gayrı İslami sistemleri muhafazaya zorlar onları... 

Serveti ve gücü elinde tutanların yanında durmak isterler hep...

Ve her kötü ile mücadeleyi emreden kitabın bağlıları, güce meylettiklerinde yaşadıkları her yüzyılda hep aynı performansı sergilerler. 

Güçlü yöneticilerin kuluğuna soyunur, reaya olmayı ölümüne benimserler.

Çoğu kez şeriat zannı ile saltanatla da yönetilseler, demokratik yönetim iddiası ile elitlerin krallıklarında da yaşasalar her koşul ve şartta kendilerini dinin temsilcisi görürler...

Tarikat ve tekkelerde de yaşasalar gelenek adına gücü kutsar, şizofren şeyhlere bağlanır ve onun sultası altında ömrünü hizmete adayarak tüketir dururlar...

Gayrı islami de olsa kurulu düzenleri kutsar, devletin ototritesinin sarsılmaması için patalojik bir tutku ile mücadele ederler.

Çünkü mevcut olanı muhafaza etmektir onların dinden anladığı; mevcut düzenleri ilanihaye sürdürmektir çoğu zaman dindarlık...

Ve devlete itaat etmek Allah’a itaattir onların gözünde... 

Bunu kanıtlayabilmek için ayetlerden deliller de getirirler...

İktidar kutsaldır; yönetici ululemrdir; her yaptığında bir “hikmet” vardır…

***

O halde bir toplumda inananlar eğer egemen sınıfla ve serveti elinde bulunduranlarla, iktidarlarla iyi geçiniyor ve müttefiklik ediyorlarsa bilsinler ki bu bir bozulma, ifsat olma belirtisi, bir muhafazakarlaşma eğilimidir.

Bir toplumda dindarlar, cemaatler, dinsel oluşumlar yaşanan adaletsizlikleri görmüyor, sessiz kalıyor, eleştirmiyor, haksızlıkları zemmetmiyor; bilakis yanında yer alıyorlarsa muhakkak ki, muhafazakârlaşmışlar demektir...

İsrailoğulları firavunun zulmünden Musa’ nın asası ile Kızıldeniz’i yarıp geçerek kurtulduğunda ve rahatladığında ilk icraatları; Samiriye bir put yaptırarak tekrar eski şirk dinlerine dönüp buzağıya ibadet etmeleri idi.

Yani muhafazakarlaşarak, eski alışkanlıklarına, inançlarına, geleneklerine dönmekti.

Biz Müslümanlar şu halimizle, onlara ne kadar da benziyoruz...

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları