Enes Tarım

Kavmini sevmek fıtrattandır

Enes Tarım

Yeni bir hac mevsimi daha bitti.

Hacılar dönmeye başladı ve eminim çoğu hayata ve dünyaya bakışını değiştiren, geniş perspektif ve zenginlik katan bir farklılıkla evlerine dönüyor. 

Siyahı beyazı, zencisi Arabı, Farisisi Hintlisi, Çinlisi ile milyonlarca insanın bir renk cümbüşü içerisinde büyülü bir harmoni eşliğinde Allah’ın evi etrafında ahenkle dönerken; bu ambiyansa şahitlik etmek onu değiştirmediyse zaten hiçbir şey fayda etmez ona.

Bu atmosfer karşısında büyük bir şaşkınlıkla İslam’ın asırlar öncesinden verdiği eşitlik ve kardeşlik mesajını ve tevhidi hissetmedilerse yazık onlara…

***

İşte “Malcolm X’ te de aynen böyle olmuştu. 

Yeni girdiği din ve yarım yamalak öğrendiği ilmihal bilgileri ile Mekke’ye hac yapmak için gelmiş; gördükleri karşısında afallayarak bir mektup göndermişti Amerika’daki yakınlarına. 
Mektupta Amerika’daki ırkçılık probleminin çözümünün İslam’da olduğunu heyecanla anlatıyor; tüm dünya insanlarına İslam’ın eşitlikçi ve özgürlükçü ruhunu haykırıyordu.

İslam’ı ilk kabullendiği dönem sadece siyahların haklarını savunurken sonrasında özellikle hac tecrübesi ona evrensel insan hakları perspektifini kazandırmış;  Avrupa ve Amerika’da hâlâ ırkçılık problemi devam ediyorken dünyada ırkçılığın tek çözümünün İslam olduğunu görmüştü. 

Çünkü asırlar öncesinde İslam, statüsü, rengi, dili ne olursa olsun tüm insanların eşitliğini savunurken, Amerika’da hâlâ beyazların ve siyahların kiliseleri dahi ayrı idi…

***

İslam’ın nuruyla aydınlanmadan önce Arap toplumu da cehaletin karanlığında yaşıyordu. 

Güçlünün güçsüzü ezdiği, üstünlüğün ancak nesep, soy, ırk ve zenginlikle elde edildiği bir dönemdi bu. 

Kişi, ataları ne kadar şeref sahibi ise o kadar şeref, izzet ve asalet sahibi oluyordu. 

Sahabenin de aslında birdenbire eski alışkanlıklarını bırakarak İslâmın erdemlerini kazanması kuşkusuz kolay değildi. 

İlk dönem Ebu Zer ile Bilal’i Habeşi arasında yaşanan bir olayda da bunu görüyoruz.

Ebu Zer, siyahî olan annesinden dolayı Bilal’i ayıpladığında sevgili efendimiz onu şöyle uyarmıştı: “Ebu Zer! Onu annesinden dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen kendisinde hala cahiliyeden izler bulunan bir kimsesin.”  (Müslim)

Ona ırkçılık nedir diye sorulduğunda da: “Zalim de olsa kendi kavmine arka çıkmandır.” (Ebu Davud) demişti…

***

Bir gazvede iki genç kavga etmiş, sonrasında: “Yetişin ey Ensar yetişin ey Muhacir” şeklinde bağırmaya başlamışlardı. 

Nebi olayı duyduğunda, “Bu cahiliye çağrıları da nedir?” demiş sonrasında şu sözleri söylemişti: “Kişi zalim de olsa, mazlum da olsa din kardeşine yardım etsin. Eğer kardeşi zalimse, onu engellesin. Çünkü zalimi yaptığı işten döndürmek ona yapılacak bir yardımdır.” (Müslim) 

Kuran da:  “Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır…” (Hucurat 13) nasihatini bize verir.

Buna göre hiç kimse bir başkasını ırkından veya renginden dolayı ayıplayamaz. 

Zira hiç kimse kendi iradesiyle ırkını veya rengini seçmemiştir.

Kıyamet günü insanlar ırklarından veya kabilelerinden değil, inanç ve amellerinden sorguya çekileceklerdir. 

Bedenlerine ve mallarına değil, kalplerine ve amellerine bakılacaktır. (Müslim) 

Allah’ın huzuruna geldiklerinde herkes kendi ameliyle baş başa kalacak, soy sopun hiçbir önemi olmayacaktır.

 “Sura üfürüldüğü zaman, o gün ne aralarında soy sop yakınlığı kalacak ne de birbirlerini arayıp soracaklardır…” (Müminun 101) 

***

O halde kişinin kendi kavim ve kabilesini sevmesi caiz değil midir?

Aslında yasaklanan şey kendi ırkını, diğerlerinin üstünde ve ayrıcalıklı görerek soyunu ve nesebini övünç kaynağı yapmaktır. 

Bir defasında Hz. Peygambere: “Ya Resulallah kişinin kendi kavmini sevmesi kabilecilik/ırkçılık sayılır mı?” diye sorulmuş ve o: “Hayır… Kabilecilik/ırkçılık, kişinin kendi kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır.” şeklinde cevaplamıştı. (İbni Mace) 

Her insan kavmini ve akrabasını sever, onların başarılarıyla gurur duyar, onlara iyilik ve ihsanda bulunmak ister. 

Çünkü bu insanın fıtratında olan bir duygudur. 

Mekke’den ayrılarak hicret etmek zorunda kalan efendimiz yıllar sonra Mekke’nin fethinde: 

“(Ey Mekke!) Vallahi sen, Allah’ın arzının en hayırlısı ve bana Allah’ın arzının en sevimlisisin. Senden çıkarılmış olmasaydım, vallahi seni terk etmezdim.”  diyerek doğup büyüdüğü yere olan sevgiyi dile getirmişti.

Yine: “Sizin en hayırlınız, günaha girmemek şartıyla yakınlarına arka çıkanınızdır.” (Ebu Davud) buyuran Peygamberimiz, bir kimsenin kendisini öz babasından başkasına nispet etmesini ve onlardan olmadığı halde kendisinin başka bir kavme mensup olduğunu iddia etmesini de yasaklamıştı. (Buhari)

***

O halde asıl olan bir ırkın başka bir ırka, bir topluluğun başka bir topluluğa tahakküm etmesini ortadan kaldırmaktır. 

Tümü de Adem’in çocuğu olan insanların soylarını esas alarak birbirlerine karşı üstünlük iddiasında bulunmaya hakları yoktur. 

Üstünlük, ırk, ten, dil veya coğrafyada değil; insanı insan yapan evrensel ahlâkî erdemlere bağlılıktadır… 

Allah Resulü bu gerçeği meşhur Veda Hutbesinde bütün insanlığa şu evrensel mesajla haykırmıştır:

“Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır…” 

***

Hâsılı kelam bir hacı vatanına geldiğinde tüm hac yolculuğu boyunca karşılaştığı bunca farklı renkten tenden kavimden soydan insan karşısında hala ırkçılık yapmamayı öğrenememişse, İslam’ın tüm insanlığı 15 asır önceden eşit ve kardeş kıldığını kavrayamamışsa hala ırkçı 
kalmışsa…

Veyl olsun ona…

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları