Enes Tarım

Din gelenek ilişkisi

Enes Tarım

“Dünya yer ve gök kalınlığında bir yakut taş üzerine konulmuştur. Bu taş kırk bin ayaklı bir öküzün boynuzları arasında yer alır. Öküzün boynuzları yerin etrafında arşa kadar yükselmiş ve bu suretle yerlerle gökler birbirleriyle perçin edilmiştir. Ve dünyayı taşıyan bu kocaman öküzün ayakları yedi kat yer ve yedi kat gök büyüklüğünde kumdan bir tepenin; tepe de o nispette büyük bir balığın arkasındaki kanadın üzerinde bulunur… ”  
***
Bu ve benzeri rivayetlerin yüzyıllar süren bir zaman diliminde kulaktan kulağa nesilden nesile aktarımlarla günümüze dek gelen, gerçeği yansıtmayan hikâyeler olduğunu artık biliyoruz. 
Ama bu tür hikayeleri tevil ederek günümüze aktarmaya çalışan tahripkâr ama samimi dindarlar her dönem olacak şüphesiz.  
Bizdeki kaynaklarda da nebiye atfen: “ Dünya öküz ve balığın üzerindedir…” gibi benzer rivayetler bolca bulunmakta.
Hadis alanında yapılan çalışmalar tüm bunların Müslüman olmuş Yahudi âlimlerin kendi eski dini kıssalarını İslami bir formatta Nebinin sözleri gibi gösterip anlatmalarıyla başladığını göstermekte… 
***
İlk dönem Müslüman neslin elinde Allah’tan gelen bir vahiy, o vahyi açıklayan bir de nebi vardı. 
Biz biliyoruz ki Allah resulü o günkü Arap toplumunun İslam’a muhalif olmayan birtakım gelenek ve örflerini değiştirmeden uygulamaya devam etti. 
Geçmiş örf büyük oranda değişmedi, gelenek muhafaza edildi. 
Ancak sonraki kuşaklarda neyin gelenek, neyin din olduğu karıştı ve geleneğin din gibi kesin çizgilerle sunulması sorunu ortaya çıktı. 
Neyin “din” neyin ” gelenek” olduğu anlaşılmaz hale geldi. 
Kıyafetten tuvalet adabına, yatış şeklinden gündelik hayatın her yönüne ait davranışlar din kabulü ile mutlaklaştırıldı ve örfün ilahi olanla karışması sorununu gündeme geldi. 
Arap toplumuna ait örfleri vahiy sanma sorunu böyle başladı… 
***
Nebinin devamlı yaptığı bazı davranış kalıpları o güne ait çözüm önerileri idi. 
Öyle ki,  onun sağlığında geniş ölçüde sünnetin kaydına ihtiyaç ta duyulmadı. 
O Kur'an'ın yazımına son derece önem vermesine rağmen sünnet ve hadislerinin yazılmasını teşvik etmedi. 
Kur' an dışında yazdırdıkları sınırlı sayıda şeylerdi ve irtihalinden sonra ortaya yeni problemler, ihtilaflar çıktı. 
Bu problemler sonucu din ve geleneği yorumlayış farklılıkları fırkaları, mezhepleri, kamplaşmaları ortaya çıkaracaktı.
İslam dünyası genişliyor, sahabe sayısı azalıyor, dini önderlik zayıflıyordu. 
Ve “hangi yol onun yolunun devamıdır” cümlesi artık tartışmaya açık idi...
*** 
O halde biz biliyoruz ki Hz. Peygamber 23 senelik nübüvvet sürecinde içinde yaşadığı toplumun yararlı uygulamalarını muhafaza ederken değişimi ihmal etmedi.  
İrtihali sonrası toplum geneli belli bir gelenek anlayışında uzlaşamadı; mezhep, tarikat, fırka, parti, okul, cemaat benzerlerinin farklı okuyuş anlayış ve uygulamaları oluştu. 
Şu an İslam dünyasında pratik olarak yaşanan bir ölçüde bunun devam etmesidir. 
Bugün artık mezhepler ve ekoller kendi içlerinde bile uzlaşmaz ayrılıklar içerisinde, kısır tartışmalarla didişip duruyor. 
Oysa Hz. Peygamber'in uygulamalarını, hangi sıfatla (yani bir nebi olarak mı yoksa bir idareci olarak mı) yaptığını anlarsak ne kadar bağlayıcı olduğunu da anlayabiliriz.
Onun din alanı dışında kalan söz ve uygulamaları şartların ve zamanın farklılaşması ile değişime uğrayan, mutlak olmayan uygulamalar olduğunu kabullenmek lazım.
Defi hacetten sonra temizlik yapılmasını emreden Hz. Peygamber, içme suyunun bile zor bulunabildiği bir coğrafyada, insanları sıkıntıya sokmamak için temizliğin taşlarla yapılmasını önermekte idi. 
Burada esas olarak istenilen şey defi hacet sonrası temizlik idi; yoksa temizlikte taş kullanılması değildi. 
Artık günümüzde kapı önünde durup selamla izin isteme emri yerini kapı ziline bıraktı.
Keza taşla taharetlenme de yerini tuvalet kâğıdı ve suya…
Eşek, at veya deve üzerinde yapılan seyahat, araba veya uçağa…
Ok atıcılığı yerini silah ve füze kullanımına…
Binicilik araba kullanımına…
Cihat için hazırlanan "besili atlar" da yerini askeri araç ve gereçlere... 
O halde çoğu hususu aslında pratik anlamda hayatın içerisinde uyguluyor; şekilden çok uygulamaların bugünkü şartlarda ifade ettiği anlamı dikkate alıyoruz zaten…
***
Hz. Peygamber devlet başkanı ve toplumu ıslah eden bir idareci sıfatı ile hakkında vahiy olan konularda değişikliğe giderken ve uygularken hakkında vahiy olmayan konularda da hali hazırdaki örfü uyguluyordu.
Dolayısıyla geçmişten gelen bazı uygulamalar “tüm zamanlar için bağlayıcı değildir” şeklindeki bir yaklaşımı tercih etmek geleneği dinden ayrıştırmanın ilk adımıdır. 
Toplumların kendi yerel gelenek ve örflerinin dinin temel ilkeleriyle çelişmediği sürece azami ölçüde hassasiyet göstererek kabulü de bu alanda atılması gereken ikinci önemli adım olmalı.
Ve bu anlamda geleneği yeniden okumak, din ile geleneği ayrıştırmak, toplumlara geleneği din olarak dayatmamak en büyük devrim olacak.
Tabii geleneği din dışılıkla suçlayarak yok sayıcı mülahazalarla okumamak kaydı ile…
Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları