Enes Tarım

1984 Bir İhanetin Hikâyesi

Enes Tarım

“Ekrandaki kadın "Smith!" diye bağırdı şirret bir sesle. 
"6079 Smith W! Evet, sen! Biraz daha eğilir misin lütfen! 
Bence daha iyisini yapabilirsin. Kendini vermiyorsun ki. 
Az daha eğil, lütfen! Tamam böyle daha iyi yoldaş. 
Şimdi rahat! 
Herkes beni izlesin…” George Orvel (1984)

Winston cebinden bir yirmi beş sent çıkardı. 

Madeni paranın üstünde de küçük, okunaklı harflerle aynı sloganlar yazılıydı; öbür yanında ise Büyük Birader'in yüzü görülüyordu. 

Büyük Birader'in gözleri paranın üstünden bile sizi izliyordu. 

Paraların, pulların, kitap kapaklarının, bayrakların, posterlerin, sigara paketlerinin üstünden, her yerden… 

Hep sizi izleyen o gözler ve sizi sarıp kuşatan o ses. 

Uykuda ya da uyanık, çalışırken ya da yemek yerken, içeride ya da dışarıda, banyoda ya da yatakta...

Kaçış yoktu. 

Kafatasınızın içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey sizin değildi.

***

Cırlak bir kadın sesi, "Otuz kırk yaş arasındakiler!" diye ciyakladı.

"Otuz kırk yaş arasındakiler! Lütfen yerlerinize geçin.  Otuz kırk yaş arasındakiler!"

Winston, eşofmanlarını giymiş, lastik pabuçlu, ince yapılı ama kaslı, genççe bir kadının görüntüsünün belirdiği tele ekranın karşısında hemen hazır ola geçti.

Kadın, "Kolları bükün ve uzatın!" diye gürledi. 

"Benim gibi yapacaksınız. Bir, iki, üç, dört! Bir, iki, üç, dört!

Hadi bakalım, yoldaşlar, canlanın biraz! Bir, iki, üç, dört!

Bir, iki, üç, dört!..."

Ekrandaki kadın, "Smith!" diye bağırdı şirret bir sesle. 
"6079 Smith W! Evet, sen! Biraz daha eğilir misin lütfen! 
Bence daha iyisini yapabilirsin. Kendini vermiyorsun ki. 
Az daha eğil, lütfen! Tamam, böyle daha iyi yoldaş. 
Şimdi rahat! Herkes beni izlesin."

Winston birden tepeden tırnağa tere batmıştı. 
Ama yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu. 
Korkunu asla gösterme!
Öfkeni asla belli etme! 
Gözlerindeki ufacık bir kıpırtı seni ele verebilir. 

Winston durduğu yerden, kollarını başının üzerine kaldıran ve −zarafetle değilse bile, olağanüstü bir beceri ve ustalıkla− öne eğilerek el parmaklarının ilk eklemini ayak parmaklarına değdiren eğitmeni izledi…

***

George Orwell’in son zamanlar revaçta olan ünlü romanı 1984’ü mutlaka duymuşsunuzdur. 

Daha çok tüm özgürlüklerin ayaklar altına alındığı totaliter bir toplum düzenini anlatan bu roman aynı zamanda edebiyat tarihinin en çarpıcı ihanet hikayelerinden birini barındırır içinde. Kitabı ilginç kılan galiba 1940 larda yazılmasına ve üzerinden neredeyse seksen yıl geçmesine rağmen insanlığın hayatını kolaylaştırması ve hizmet vermesi gereken devlet aygıtının neredeyse tüm dünyada her geçen gün daha totaliter, daha baskıcı bir hüviyete  bürüneceğini tahmin ediyor oluşu. Bu yönü ile de George Orwell’in hikayesinin gerçek bir hikayeye dönüşümü… 

***
Romanın baş kahramanı Winston, kuralları hiçe sayarak aşık olduğu Julia ile birlikteyken ‘Düşünce Polisi‘ tarafından yakalanır ve nerede olduğunu bilmediği bir hücreye atılır. Bunu uzun bir sorgulama süreci izler. Amaç, Winston’ın iradesini kırmak, ona Parti’nin gerçeklerini kabul ettirmek, hatta Parti’nin asla görünmeyen ama her yerde posterleri asılı lideri ‘Büyük Birader‘i sevdirmektir.

İşkencelere dayanamayan Winston bir süre sonra iki kere ikinin beş ettiğine, köleliğin özgürlük, Tanrı’nın Parti olduğuna inanır.

Parti görevlisi O’Brien, Winston’a “Seni alt ettik … Onurun ayaklar altına alındı … Yalvar yakar oldun, aman diledin, herkesi ele verdin, bildiğin ne varsa söyledin. Bir insan daha fazla küçük düşebilir mi?” diye sorduğunda Winston muzaffer bir tavırla “Julia’ya ihanet etmedim” diye yanıt verir. Ve Parti’nin eline düşenlerin korkulu rüyası 101 Numaralı Oda’ya alınır.

Bu odada ‘dünyanın en kötü şeyi‘ vardır. “Dünyanın en kötü şeyinin ne olduğu kişiden kişiye değişir” der O’Brien. 

Kimine göre diri diri gömülmek, kimine göre yakılarak öldürülmektir en kötü şey. 

“Senin durumunda dünyanın en kötü şeyinin fareler olduğu anlaşılıyor” diye devam eder O’Brien, içinden sesler gelen bir tel kafesi Winston’ın yüzüne yaklaştırarak. 

Parti, Winston’ın kabuslarından bile haberdardır.

İnsanoğlu en ölümcül acıya bile dayanabilir, ‘ama herkesin asla dayanamayacağı bir şey mutlaka vardır. 

Winston için dayanılmaz olan farelerdir. 

O’Brien Winston’a tel kafesin kapısını açtığında açlıktan kudurmuş farelerin uçarak yüzüne saldıracaklarını, gözlerinden ya da yanaklarından başlayarak dilini yiyeceklerini söyler. 

Winston daha fazla dayanamaz ve avazı çıktığı kadar bağırır: “Julia’ya yapın! Julia’ya yapın! Beni bırakın! İstediğinizi yapın ona, umurumda değil. Yüzünü paralasınlar, her yerini yalayıp yutsunlar. Beni bırakın, Julia’ya yapın!” 

Winston sevdiğine ihanet etmiştir sonunda.

Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları