Doç Dr. Murat SEZİK

Siyaset Medya İlişkisi (2)

Doç Dr. Murat SEZİK

Medyanın, politik davranışa etkisini inceleyen araştırmalarda, Vatandaşların etki altında kalmamak için dikkatli olmadıkları, kişilerin bilgi düzeyleri ve içinde bulundukları siyasal kültüre ters haberleri görmek istemedikleri, vatandaşların medya unsurlarının vermek istemediği veya görmediği haberleri çevreden alabildikleri ve çatışan-kesişen haberlerin birbirini nötrlediği ifade edilerek medyanın politik duruşu sorgulanmıştır.

Medya, Marksist filzof Althusser’in ifadesiyle devletin ideolojik aygıtıdır. Althusser, hiçbir sınıfın, aynı zamanda devletin, ideolojik aygıtları içinde ve üzerinde hegemonyasını kurmadan devlet iktidarını uzun süre elinde tutamayacağını da ifade etmiş ve bu yönü ile kitle iletişim araçlarının manipüle edici, ikna edici, halkı ortak bir değer yargısı etrafında toplanmasındaki rolünün önemini de ortaya koymuştur. İkinci dünya savaşı döneminde radyonun üstlendiği misyon buna örnektir. O dönemlerde radyo bir kesim tarafından algı oluşturmak üzere kullanılırken, bazı kesimler özgürlük aracı bazıları ise eğlence ve halk için moral destek amaçlı kullanmaktaydı. Radyo, Hitler ve Goebbels tarafından yalın ve anlaşılabilir iletilerle sürekli tekrarlara başvurarak iç ve dış kamuoyunu etkileme çabası amacı ile kullanılmıştır. Benzer şekilde Sovyetler Birliği Komünist devrimle birlikte rejimin anlatılması, rejime ilişkin olumlu algıların üretilmesi ve yaygınlaşması amacına dönük olarak yayın yaptığı dil sayısını dörtten on bire yükseltmişti. 

Medyanın toplumsal değişim ve dönüşümde de siyaset kurumu ile birlikte çok önemli rolü bulunmaktadır. Sosyal bilimlerde toplumsal yapı ve bu yapının tarihsel süreç içerisinde geçirdiği değişimler hemen her dönem ilgi çeken bir konu olmuştur. Toplumsal yapı denildiğinde o toplumda yaşayan bireyler, gruplar, etnik topluluklar, sınıflar, statü grupları, kurumlar ve bunlar arasındaki ilişkiler anlaşılırken, toplumsal değişim denildiğinde ise bu ilişkiler ağında yaşanan değişimler ve dönüşümler anlaşılmaktadır. ( İngiltere ve Fransa’nın dışında kalan tüm dünya ülkeleri toplumsal değişimi iç dinamiklerinden kaynaklanan unsurlardan değil ithal etmek suretiyle gerçekleştirmişlerdir.) 

Medya, özellikle Türkiye’de toplumsal değişim de de aktif roller üstlenmiştir. Şöyle ki;  modernleşen nüfusun büyük çoğunluğunun köyler yerine kentlerde yaşamaktayken, ekonomi tarım yerine sanayi ve hizmet sektörüne dayanmakta, siyasal sistem ise demokrasiye evrilmişti.  Ülkede geniş ailelerin çekirdek ailelere dönüştüğü bir süreç yaşanmış, bütün bu süreçlerin yaşandığı mekânlar başta büyük kentler olmak üzere kent alanları olmuştur. Kentlerde değişim ve dönüşümün hızlandırıcısı olarak medya ve yerel medya kanalları aktif roller üstlenmiştir. Kentlerde yaşayan geniş kitleleri etkileyerek onları modernleşme taraftarlarının arzu ettiği istikamete yöneltmek yerel medyaya düşmüştür.  Medya’nın Toplumsal Değişim ve Dönüşüm İçin Kamuoyu Oluşturma Gücü çok önemlidir. 

Bu konunun anlaşılabilmesi için de kamuoyu kavramı ele alınmalıdır. Kavram içerisinde yer alan “kamu” sözcüğü “grup” ve “oy” sözcüğü de  “kanaat” anlamına gelmektedir.  Toplumda yaşayan farklı grupların farklı konularda farklı kanaat ve tutumlara sahip olduğu hatırlanırsa, kamuoyunun sadece çoğunluğun kanaati olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Kamuoyu, çoğunluk ve azınlık kanaatlerinin karşılıklı etkileşmesinin ürünüdür. 

Herhangi bir konu hakkında gündem oluşturarak toplumun hazırlanması oldukça önemlidir. Zira kamuoyu oluşturulan konu hakkında toplum direnç göstermeyecektir. Kamuoyu yaratma bireyler açısından ele alındığında: “Gündem (kamuoyu) oluşturma, her şeyden önce bireylere nasıl düşüneceklerini değil, ne hakkında düşüneceklerini belirtmektedir. Bu süreçte birçok faktör rol oynamaktadır. Bireylerin sosyo-kültürel ve sosyo-demografik özellikleri, yaşı, cinsiyeti, gelir durumu, eğitim seviyesi, siyasal, toplumsal ve ekonomik olaylara duyarlılık düzeyi, okuma ve izleme alışkanlıkları gibi değişkenler izleyici tepkilerini oluşturmakta; sonuçta, gündem oluşturma sürecini olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir.” 

Örneğin,  elitler tarafından medya kanalları üzerinden bir dünya imajı çizilmekte, ardından da çizilen bu imaj hakkında ne düşünülmesi gerektiği kitlelere empoze edilmektedir. Bir başka deyişle “Üzerinde düşünülecek dünya da, dünya hakkında düşünülebilecek şeyler ve düşünme biçimleri de bir avuç insan tarafından tayin ediliyor.”  Bu bakış açısıyla ifade etmek gerekirse, medya organları tarafından oluşturulan kamuoyunun sesi olan insanlar çoğunlukla bilgiye sahip değillerdir, sadece sahiplerinin sesini yansıtan papağanlardır.

Medyanın toplumu istenilen yönde değiştirmek üzere bazı durumlarda iktidar bazı durumlarda ise muhalefetin siyasal elitleri ile beraber hareket ettiği ifade edilebilir.  Bu durumda bireyler güçlü medya yapılarının yanlış yönlendirmelerine maruz kaldıklarından gerçekte olmayan hususları var gibi kabul ederek hatalı yaklaşımlar sergilemeleri mümkün olabilmektedir. Ayrıca bireylerin paylaşım yapmasına izin verilen medya yapıları altında yayılan yalan haberlerin yayılımının da gerçekleşmesi, medyanın kamuoyu oluşturmadaki etkisi ile birlikte düşünüldüğünde kontrolsüzlük açısından olumsuz bir yapının ortaya çıkabileceğine işaret etmektedir.

Medya da kullanılan dilin hem kullanım açısından hem de içerik açısından doğru olması gerektiğini gösteren yaklaşım Konfüçyus’a aittir. Onun vurgusu iletişim olmakla beraber şüphesiz kitle iletişim araçlarını da kapsadığı ifade edilebilir. Konfüçyus’a “Ülkenin bütün yönetimi sana bırakılsaydı ilk iş olarak ne yapardın?” diye sorulduğunda. Cevaben hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle, dili düzeltmekle işe başlarım der. Niçin dil? Diye sorulduğunda ise “Dil düzgün olmayınca söylenen söylenmek istenilen değildir, söylenen söylenmek istenen olmayınca yapılması gereken yapılmadan kalır. Yapılması gereken yapılmadan kalınca törelerle sanatlar geriler, törelerle sanatlar gerileyince adalet yoldan çıkar. Adalet yoldan çıkınca halk çaresizlik içinde kalır. Bu nedenle söylenmesi gereken başıboş bırakılamaz. Dil her şeyden önemlidir. Dil, insanların verdikleri anlamlara göre biçimlenen bir yapıdır ve anlam kelimenin kendisi değil, onu kullanan ve anlayan insandadır. Üstelik anlam zamana ve ortama göre de değişir. İnsanın olay ve nesneleri tanımlamasına, tanımlama da tanımlamayı yapanın niyetine, elindeki araçlara göre değişir. Bu bağlamda medya gerek kullandığı dil gerekse kelimelere yüklediği anlamlarla çoğu kez gerçekte olan yerine yeni bir kurgu oluşturmaktan çekinmemektedir.    

Yazarın Diğer Yazıları