Asiye Türkan Aile Danışmanı / İlahiyatçı

Rahmet ayı sonlanırken!

Asiye Türkan Aile Danışmanı / İlahiyatçı

Rahmet ayı olmasına vesile olan Ramazan’ın hedefi insanlığımızı anlamak ve bu anlamla hayatımıza anlam katma gayreti içinde olmaktır. Buna vesile olacak Kuran-ı Kerim ise Hz. Muhammed’e ( a.s.) verilmiş bir cevaptır. 

Alemlere rahmet Allah Resulü erdemlerle donanmış muhteşem bir şahsiyet, herkesin derdini kendine dert edinen, kafasında hayata ve ölüme dair birçok sorusu olandı. 

İçinde bulunduğu toplumda hâkim olan kanaatin kesinlikle yanlış olduğunun farkında olan, lâkin doğrunun da ne olduğunu bir türlü bilemeyendi. 

Özü sözü doğru olan, yaratılanların bir gayesi olduğunu düşünen, yalnızlığı tercih edip tenhalara çekilen, içinden gelen sesi dinleyendi.

İbrahim’i geleneğe sahip olan Mekke’de, özellikle Ramazan ayında, daha çok, yaşı kemâle ermiş kimseler, dağlardaki mağaralara çekilirlerdi. Orada ‘kıyam, rükû ve secde’ gibi hareketlerle ‘arınma’ ve ‘iyileşme’ anlamına gelen ‘tahannüs’ yaparlardı. Bu toplumun yadırgamadığı durumdu. 

Muhammed b. Abdullah için otuz beş yaşından sonra çok özel bir dönem başlamıştı. Çocukluğundan beri gittiği farklı yerlerde gördüğü ve dinlediği yanlışlar ve saçmalıklar onu hep düşündürmüştü. 

İçinde yaşadığı toplumun inanç ve yaşantı tarzı o toplum insanlarının yaşadıkları birçok probleme çözüm yolu bulmakta yetersizdi. Hep bir arayış içerisindeydi. 

Hayatı ve yanlışları sorgulaması onun sahibi olan yaratanından özel bir ikrama kavuşmasına sebep olmuştu. 

Aklını yitirdiğini ya da toplumda çok itibar sahibi olan kâhin olacağı düşüncesi ile günlerce korkulu anlar geçirdi. Allah’ın vahyi ile karşı karşıya kaldığında sevgili eşi tarafında desteklenen Hz. Muhammed, üstün bir ahlâk sahibiydi. 

Hatice annemiz eşinin ne kâhin olduğunu, ne de aklını yitirdiğini şu şekilde dile getirmişti;

“Hakkında kötü şeyler düşünme, sevin! Yemin ederim ki, Allah seni hiç bir zaman utandırmaz. Çünkü sen akrabana bakarsın, sözün doğrusunu söylersin, işini görmekten aciz olanlara yardıma koşarsın, yoksullara destek olur, onlara yardım edersin.”  

Kendisinin bir kitapla destekleneceğini asla ummayan Allah Resulü önceki hayatında iman nedir kitap nedir bilmiyordu.

“Sana da emrimizden bir ruh üfledik. Sen (daha önce) Kitap nedir, iman nedir bilmezdin...” (Şûra Suresi: 42/52)

Kitap ve iman bilmediği halde sevgili eşinin ifadesiyle; bütün insanî özelliklerini üzerinde barındıran, fıtratı üzere yaşayan bir beşer ile karşı karşıya kaldığımız bir gerçekti. 

Hak Teâlâ’nın kendi isimleri olan Rauf ve Rahîm sıfatı ile zikrettiği rahmet peygamberi Hz. Muhammed (a.s.) insanların arasında tam kırk yıl yaşadı. 

Veda haccında görevini lâyıkıyla yapıp yapmadığını ashabına üç sefer sormuş ve aldığı cevap karşılığında “Şahit ol ya Rab” diyerek imanına 120.000 ashabını şahit tutarak fani dünyadan ayrılmıştı. 

Yıllar geçmesine, aleyhinde o kadar konuşulmasına, yazılmasına, karalamalar yapılmasına rağmen hâlâ gündemde yerini bulmuş, herkesin gözdesi olarak kalabilmişti.

Peki, Ramazan sonu yaklaşırken bırakın 120.000 kişiyi 120 kişiyi karşımıza alıp görevimi layıkıyla yaptım mı diye sorabilecek miyiz? Kuran ahlakıyla ahlaklanmamıza şahitler bulabilecek miyiz? 

Ne dersiniz dostlar?

Yazarın Diğer Yazıları