Altan Murat Ünal

Akletmek

Altan Murat Ünal

Dini faaliyetler çoğu zaman duygusal bir alana hapsedilmektedir. Sohbetlerde, toplantılarda, konferanslarda, vaazlarda nedense hep duygusallık öne çıkmaktadır. Hele de dini yayınlar, medya… Duygusallıkla örülü filmler… Akla hitap eden faaliyet yok denecek kadar azdır maalesef.

Duyguların insan hayatındaki rolü önemlidir, ama “İslam yalnızca duygulardan ibarettir” denilebilir mi? İslami bilinç ve duyarlılık duygulara, duygusallığa indirgenip aklın devre dışı bırakılması halinde tutkulara, zaaflara göre hareket etmenin yolu açılmış olmaz mı? Bilgi malzemesinden çok duygu malzemesiyle hükümler oluşturanların doğru düşünmesi; evreni, eşyayı ve olup bitenleri doğru algılaması, doğru değerlendirmesi mümkün mü? Hele de romantizmin etkisi altında kalınmış ise… 

Akıl düşünme, anlama ve kavrama gücüdür. İnsan için önemli olan “en iyi” ye yönelmektir. “En iyi“ ise Kur’an’ın istediği şekilde insan olabilmektir. Ancak o zaman her iki dünyada da “en iyi” ye, iyiliklere ulaşılabilir. 

“… Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver...” (Bakara, 2/201) 

Duygular, içinde bulunulan anın hazzını hedefler ve bu nedenle de objektif sorgulamadan, gerçeklerden kaçınır. Oysa akıl objektif sorgulamalarla içinde bulunulan anı değil tümel hayatın, eşyanın ve olayların gerçeklerini düşünmeye sevk eder insanı. İnsan bazen “Neden?”, “Acaba?”, “Doğru mu?” şeklindeki aklın uyarılarına kulak verir ve hemen sorgulamaya başlar, bazen de duygularına kapıldığı için bu sesleri ya duymaz ya da duymamaya çalışır, onlara kulaklarını tıkar. Aklını kullanmayanlar, kulaklarını tıkayanlar o “en iyi” ye nasıl ulaşabilir ki? Allah’ı bilen, kavrayan akıldır. 

“Bu Kur’an, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad, 38/29)

İnsan gerek kendisini gerekse eşyayı ve olayları yorumladığı zaman onun bu yorumu aklıyla doğru orantılı olacaktır. Tutarlı olabilmek için bilgiye, bilgi edinmek için tefekküre, tefekkür için de akla ihtiyaç vardır kuşkusuz. Yaratılan her şey insanı tefekkür etmeye yöneltiyor. Allah en güzele, en doğruya ve en iyiye ulaşma yetisini vermiştir insana. Yeter ki insan aklını kullansın, tefekkür etsin. Tefekkürün amacı “en iyi” ye ulaşabilmektir. Aristoteles, “İnsan zevkin değil, acısızlığın peşinde koşmalı.” derken bunun da ancak insanın aklını kullanmasıyla elde edebileceğini söylemiş olmalı.  Seneca ise “Aklını zorluklar için kullan; sert olan şeyler yumuşatılabilir, dar olanlar genişletilebilir, ağır olan şeyler daha az baskı yapar.” diyerek bütün zorlukların akılla aşılabileceğini belirtiyor. 

Akıl, mü’minin Allah’ın olayları yaratmasındaki ince hikmetleri görmesini, olayları bu hikmetler çerçevesinde yorumlamasını sağlar. Aklın kaynağı imandır, Allah korkusudur. Allah’tan korkanlar ancak O’nun buyruklarını yerine getirir, yasaklarından kaçınırlar. Bunlar akledenlerdir ve insanların çok azı akletmektedir. “…onların çoğunun akılları ermez.” (Maide, 5/103) ayetine bakıldığında insanların çoğunun akletmedikleri, dolayısıyla gerçek imana sahip olmadıkları anlaşılmaktadır. 

Zorluklar karşısında yılmak, gereksiz üzüntü içerisine girmek, karamsarlığa kapılmak tefekkürden uzaklaşan duygusal insanların temel karakteristik özelliklerindendir. Duygu sahibi olmakla duygusallık (romantizm) farklı kavramlardır elbette. Mü’minin güçlü kişiliği, basiret ve ferasetindeki keskinliği, karamsarlığa düşmemesi, zorluklar karşısında yılmaması onun akıl sahibi olmasından kaynaklanmaktadır. İslam’ın istişareye ne kadar önem verdiği biliniyor. Akıl sahibi olanlar istişareye çokça başvururlar. Çünkü istişarenin amaçlarından biri duygularla değil aklı kullanarak karar vermektir. İnsan tek başına karar verdiğinde duygularına yenik düşebilir ve doğru karar vermekten uzaklaşabilir.  
 

Yazarın Diğer Yazıları