Ali Yiğit

Hırs Merkezli Şehirler..

Ali Yiğit

Sanırım yeni nesli suçlamakla geçecek kalan ömrümüz..

El birliği ile yok ettiğimiz bizi biz yapan değerlerimizi sadece anlatacağız..

Gelecek nesle ''Hırs Merkezli Şehirler'' bırakıp  değerlerine yabancılaşan bir şehirle  yeni nesli suçlayacağız

Bizim eskiden yaşadıklarımızı yeni nesle taşımak istiyoruz..

İyi de manevi değerleri hatırlatacak etrafına baktığında tefekküre sevk edecek yapılar ve insanlar nerede.. El birliği ile hepsini şehrin dışına itmedik mi?

Mahalleyi yok ettik, komşuluğu bitirdik, mahalle esnafını AVM'lere ezdirdik, camiler gökdelenler arasında kayboldu, mahalle mezarlıkları şehrin dışına taşındı..

Kısacası manevi değerleri hatırlatacak göreceli neyimiz kaldı..

Mesela mahalle esnafına gidildiğinde Allah hayırlı işler versin, Allah bereket versin, siftah senden bereket Allah'tan, Siftah ettin mi? güle güle harca. Hayrını gör  temennisi ile dükkana girilir ve çıkılırdı.

AVM ve süper marketlerde bu güzel temenniyi kullanacak bir ilişki kuramazsınız.. AVM ve süpermarketlerde sadece metalik bir iletişim vardır..

Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın 2017 yılında Şehircilik Şura Kongresinde yaptığı şu konuşma şehirlerin geldiği durumunu özetler gibi..

"Şimdi yeşillik arıyorsanız mezarlıkların olduğu yerde bulursunuz. Bunun dışında maalesef bu tür sıkıntıları yaşıyoruz. İstanbul'da selviyi bulacaksan Karacaahmet Mezarlığı'nda bulursun, onun dışında bulamazsın o hale geldik. Bugünkü şehirlerimiz insan fıtratını değil bireysel hırsları merkeze alan bakış açısıyla inşa ediliyor" dedi.(R C. Başkanı Recep Tayyib Erdoğan 2017 Şehircilik Şura Kongresi Mahallelerin bir özelliği de mezarlıkla mahallenin iç içe olmasıdır..

Mahallede mezarlık kültürü vardır..

Yeni imara açılan bölgelerde fıtrat merkezli değil hırs merkezli yapılar yükseliyor.

Mahallelerde var olan mezarlıklar dahi bi şekilde kaldırılmak isteniyor..

Mahallede yeni  bir mezarlık alanı bırakmak talebi şurada kalsın mevcudu korumak bile başlı başına büyük bir sorun..

Geçmişe dönüp baktığımızda mezarlıklar için  geniş bir alan ayrılırdı.

Her mahallenin mezarlığı kendi mahallesindedir..

Mahallelinin gözü önündeydi mezarlık..

Gelen geçen her yolcu bir Fatiha okur, ölümü hatırlar..

Mahalle mezarlıkları aynı zamanda kişinin mahallesiyle olan bağıdır.

Yıllarca il  dışında olanlar  kabir ziyareti için olsa da mahallesine gelir, eski eş ve dostlarını görür hasbihal eder dostluklar pekişirdi.

Çünkü annesinin veya babasının kabri mahallesindedir. O yüzden mahalle de unutulmaz..

Servi ağaçlarını da unuttuk mezarlıklar şehrin dışına taşınalı..

Necip Fazıl'ın Canım İstanbul şiirde söylediği gibi..

“Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
“Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...”

Gerçekten de ecdadımız mezarlıklarını servi ağaçlarıyla süslemiştir. 

“Servi Ağacı”, geleneklerimizde hem ölümün, yani faniliğin, hem de vahdetin sembolüdür. 
Kışın yapraklarını dökmemesiyle dayanıklılığı, gücü, dirayeti, bir anlamda da hayatı simgeler.  

Dimdik duruşuyla hem doğruluğu ve dürüstlüğü temsil eder, hem de Kur’an alfabesinin ilk harfi elife benzer. Elif, aynı zamanda “Allah” lafzının ilk harfidir ve vahdaniyeti sembolize eder...

Yahya Kemal'in yabancı bir sefir Türkiye nüfusunun 20 milyon olduğu bir dönemde Yahya Kemal’e sorar “Türkiye’nin nüfusu kaç” diye... Yahya Kemal hiç düşünmeden 200 milyon cevabını verir. Hayretler içinde kalan sefir, “Efendim, bu nasıl olur?” diye karşılık verince Yahya Kemal, “Biz  ölülerimizle beraber yaşarız” diyerek, kökü mazide olan ati olma şuuruna ve geçmişimizle barışık olmanın gerekliliğine işaret eder. 

Gerçekten de eskiler ölüleriyle birlikte yaşar. Günümüzde olduğu gibi, bu mezarlıklar şehrin dışında değildir, bilâkis şehir ile iç içedir. Mezar taşlarımız yaşamakta olduğumuz topraklar üzerinde de var olduğumuzun birer göstergesi, birer tapu belgesi gibi bir tarzı, derinliği ve toplumun karakterini yansıtan, toplumla hayat bulan birer ifade biçimleri aslında. 

Osmanlı mezarlıkları, çevrelerinde yaşayan insanlara sanki bu dünyanın geçiciliğini fısıldar. Osmanlı toplumunda hayat ölülerle o kadar iç içedir ki, insanlar evlerinin önündeki bahçeye yahut her gün gittikleri caminin bir köşesine bile gömülebilmektedir. 

Şehrin sınırları çoğu kez mezarlıklarla belirlenir, sokaklara, meydanlara, mahalle aralarına serpiştirilmiş mezarlar, türbeler ve hazireler de insanla ölüm arasındaki ilgili, belki de iki semti birbirine bağlayan o mânevi atmosferi daima canlı tutar. Bu iç içelikten hedeflenen şey, dünyanın geçiciliğini hatırlatan nasihati hep göz önünde tutmak ve öldükten sonra kendilerine dua edebilecek insanlara kendilerini daha iyi göstermektir.

Bu yüzden Osmanlı mezarlıklarında mezar taşı yazıları çoğunlukla yola bakar. Böylece yoldan geçenler medfun bulunan zata bir Fatiha okumadan geçmez. Örülen duvarlar ve korku Şimdi ise ‘mezarlık’ kelimesi korku ve ürpertinin bir diğer adıdır. Mezarlıklarla şehirlerarasında örülen duvarlar yükseldikçe insanoğlunun ölüm korkusu bir kat daha artar.

Şehri kuşatan tüketim çılgınlığını tetikleyen kullan at kültürünü hayatın merkezine alan şehirlerdeki yapılarla yeni nesle geçmişi nasıl anlatacağız..

Kalın sağlıcakla..

Yazarın Diğer Yazıları