Malatya'da Çiftçi Üretmeyi Bırakıyor: İşlenen Tarım Arazileri Neden Azalıyor?
Kayısı başta olmak üzere birçok ürünün yetiştirildiği Malatya'da, işlenen tarım arazilerinin git gide azalması derin endişe yaratıyor. Peki, azalışın en büyük nedenleri neler? Malatya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Fevzi Çiçek, en önemli nedenlerini açıkladı. İşte detaylar…
Türkiye'nin önemli tarım bölgelerinden biri olarak kayısı, kiraz, hububat ve daha birçok ürünün yetiştirildiği, verimli toprağıyla adından söz ettiren Malatya’da, işlenen tarım arazilerinde gözle görülür bir azalış yaşanmaya başladı. 2021 yılında yaşanan pandemi, 2022 yılında Rusya- Ukrayna savaşıyla gıdaya ulaşım konusunda yaşanan sıkıntılar, tarımın önemini artırırken, Malatya’da tarım arazilerinin azalışı endişe yarattı.
TÜİK’in yayınladığı verilere göre, Malatya’da 2020 yılında 185 bin 64 hektar tarım alanı işlenirken, bu rakam 2021 yılında yüzde 4,65 azalışla 176 bin 455 hektar alana geriledi. 2022 yılında yüzde 0,47 hektar azalarak 175 bin 622’ye, 2023 yılında ise yüzde 2,89 hektar azalışla 170 bin 537 hektar alana düştü. Bu durum derin endişe yaratırken, azalış nedenleri merak konusu oldu. Konuyla ilgili NetHaber.com.tr’ye konuşan Malatya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Fevzi Çiçek, azalışın en önemli nedenlerini açıkladı.
“Yüksek Maliyet ve Kentlere Göç Edilmesi İşlenen Arazileri Etkiledi”
Malatya’da 2020 yılında 185 bin hektar işlenen tarım alanı, 2023 yılında 170 bine düşmüş. Bu azalışın en önemli nedeni nedir?
Birkaç tane sebebi var. Birinci sebebi: son yıllarda özellikle deprem ve pandemi ile beraber insanlar artık yoğun üretimden vazgeçti. Biraz daha korumalı bir sisteme geçti. Sonra da kırsal alanlardan kent merkezlerine doğru göçler arttı. Dolayısıyla üretim alanlarda yani kırsalda nüfus her geçen gün azalıyor.
İkinci sebepte: Tarımsal üretimdeki girdi maliyetlerinin artması ve pazardaki tüketiciye erişimi zorlaştı. Dolayısıyla karlılık oranını düştüğü için insanlar üretmekten vazgeçtiler. Bu da işlenmeyen tarım arazilerinin artmasına sebep oldu. Üretimde verimliliği sağlayamadıkları için ürün çeşitliliğinden vazgeçtiler. Daha önce buğday, hububat, sebze, karpuz, kavun, şeker pancarı üretilirken, artık sadece kayısı üretimde olmaya başladı. Yani çok yoğun iş gücü gerektirmeyen işlere dönmeye başladılar. Bu da üretim alanlarının daralmasına sebebiyet verir.
Sıcaklık arttı, verimlilik düştü. Su kaynaklarında azalma olduğu için bunu enerjiyle karşılamaya kalktılar. Maliyet yükseldiği için karlılık tartışılır hale geldi. Bunun en bariz örneğini şöyle söyleyebiliriz: 2024 yılında 1 kilogram buğday üretim maliyeti 10.80 kuruş iken, Toprak Mahsulleri Ofisi 9.25 kuruş alım fiyatı açıkladı. Vatandaş ürettiği ürünü hasat ettikten sonra Toprak Mahsulleri Ofisi’ne getirdi. Yeterli depolama şartları olmadığı için TMO alım yapmadı. Dolayısıyla üretici, ürününü piyasaya götürmek zorunda kaldı ve 7 liradan ürününü sattı. Yani üretim maliyeti yaklaşık 11 lirayken, 7 liradan ürünü satmak zorunda kalan bir insanın, bir yıl sonra üretime devam edip etmeme gibi bir endişesi söz konusu oldu.
Diğer bir konu da şudur: ulaşım arttı. Coğrafi anlamda nakliyeler rahat gelmeye başladı. Adana'da, Konya'da üretilen ürün rahatlıkla bir gün sonra buraya gelmeye başladı. Böyle olunca bu defa bölgeler arası sirkülasyon (Dolaşım) başladı. Yerelde üretilen ürün, dediğimiz maliyetlerden dolayı artık değer bulamıyor. Geçen yıl karpuz üreten üreticilerimiz, ürünleri tarlada bırakmak zorunda kaldı. Çünkü maliyeti karşılamaz. Tüketici de bu fiyat artışlarından dolayı, ürüne erişimde sıkıntılar yaşıyor. Ürün pahalı. Burada tüketim daralması söz konusu oldu.
Suya erişim azaldı. Deprem yaşadık. Depremle birlikte iş gücü azaldı. İşçi temin edilemiyor. Süreç içinde çifti kendini modernize edemedi. Makineli tarıma istenildiği gibi geçilemediği için hala yoğun iş gücüne ihtiyaç duyuluyor. İnsanlar göç etti. İşçi teminiyle beraber piyasadaki enflasyonla kapsamlı işçi maliyetleri de arttı. Günlük yevmiyeler arttı. Dolayısıyla bunların tamamını üretime yansıdı. Bu da süreç içerisinde insanlar iki tane şeye dikkat etti: ya üretimden vazgeçecek ya daha az işçilik gerektiren ürünlere yönelecek.
“Dışarıda üretilen ürünle rekabet edilemez duruma geldi”
Ülke Genelinde Benzer Durum Var Mı?
Türkiye genelinde de böyle bir durum var. İthalat politikası yanlış politikadır. Her zaman bunu ifade ediyoruz. İthalat politikasından dolayı da artık dışarıda üretilen ürünle rekabet edilemez duruma geldi. Bizdeki arazi yapısı, işletme yapısı küçük aile işletmesi. İthal ettiğimiz ülkelerdeki işletmeler büyük ve profesyonel işletmeler olduğu için daha uygun, daha hesaplı üretebiliyorlar. Bu yıl büyük bir değişiklik yapıldı. Geçmişte bu sıkıntılar vardı. Tarıma yapılan destekleme kalemleri de hem çok çeşitli hem de miktar olarak düşük olduğu için üretime katkısı yoktu. Şimdi tarımsal üretim planlaması diye bir yönetmelik yayınlandı. Buna göre, 3 yıllık planlar yapılacak ve destekleme miktarları artırıldı. Bu ne kadar üretime katkı sağlar? Bunu da süreç içerisinde göreceğiz ama geçmişte uygulanan sistem bir nebze düzeltilmiş gibi göründü.
“Artan nüfus karşısında, sürekli azalan ya da verimli düşen bir duruma düştük”
İşlenen Tarım Alanlarının Azalışında İklim Değişikliğinin Etkileri Neler?
İklim değişikliği ürünün hem verimini düşürüyor hem de kalitesini düşürüyor. Ani sıcaklardan dolayı ürünün verimliliği azalıyor. Su kaynaklarının azalmasından ve yeterli sulama yapılmamasından dolayı verim yine azalıyor. Tarımdaki gübre, mazot yükseldiği için üretici bu defa karlılığını yükseltmek amacıyla buradaki girdi tasarrufuna gidiyor. Yani daha az gübre kullanayım, daha az ilaç kullanayım noktasına gidiyor. Bu da ürünün hem kalitesini hem dekardan alınacak verimi çok ciddi anlamda düşürüyor. Bu defa ulusal anlamda da verim düşüklüğüne sebebiyet veriyor. Biz tarımsal anlamda, her geçen gün artan nüfus karşısında, sürekli azalan ya da verimli düşen bir duruma düştük.
Yıllardır yoğun kullanılan, yanlış kullanımdan dolayı verimsizleşen topraklar, yağış rejimindeki değişmelerden dolayı yıllık metre birim alana düşen yağışların düzensizliği, yağışların istenen dönemde yağmaması gerek tarımsal gerek hidrolojik kuraklığa sebebiyet veriyor. Bundan dolayı kısa vadede ürün üretiminde gelgitler yaşanıyor. Bir yıl normal üretiyorsun, ertesi yıl çok ciddi kuraklık yaşıyorsun. Daha önceden biz sadece hububatta bile kendi kendimize yeter durumdayken, bugün kendi kendimize yeterlilik durumumuz düştü. Yüzde 90'lara düşmüştür. Yani yüzde 10 açığımız var demektir. Bu baklagillerde yüzde 75'lere düşmüştür.
Soya fasulyesini, hayvan yeminde kullanıyoruz, insan beslenmesinde kullanıyoruz. Kendi kendimize yeterliliğimiz yüzde 5. Yani Yüzde 95 açığımız var. Bizim artı olduğumuz durum meyve ve sebze üretiminde kendi kendimize yeterliliğimiz var. Bu alanda da ürün pazarlama politikalarında bir gelişim sağlayamıyoruz. Alıcı ülkeler sürekli bize ciddi sıkıntılar ortaya çıkarıyor. ilaç kalıntısı var diyorlar, ya bahaneler uyduruluyor ya da alım kriterlerini artırılıyor. O da bizim aleyhimize olan bir durum. O yüzden diyoruz ki: piyasa şartlarını araştırıp, artık geleneksel tarımdan vazgeçip, modern tarıma dönmemiz lazım. Tüketici odaklı üretim yapmamız gerekiyor. Tüketici ne istiyor? Hangi dönemde hangi kalitede istiyor? Biz ona göre yeni bir model geliştirmemiz gerekiyor.
Modern Sulama Yöntemleri Uygulanmalı
Yanlış Sulamanın Etkileri Nelerdir?
Yanlış sulama zaten su kaynaklarımızı hoyratça harcanmasının en büyük sebebi. Ürün çeşidine göre sulama yöntemleri vardır. Modern sulama dediğimiz; mini sulama, yağmurlama yöntemi vardır. Ama biz hala büyük bir alanımızda salman sulama dediğimiz, su tasarrufunu etkileyen, topraklarda verim kayıplarının sebebiyet veren, bitkinin su ihtiyacını doğru zamanda doğru miktarda karşılayamayacak metotlar uyguluyoruz. Her ne kadar son yıllarda bu konuda yatırım yapılmaya çalışılsa da tam istediğimiz seviyeye ulaşamadık. Şuan Türkiye genelinde yaklaşık 23 milyon hektar tarım alanımızın, 8.30-9 milyon hektar alanı sulanabilir. Son 10 yıla baktığımızda hala 5,5 -6 milyon hektar alanı sulayabiliyoruz.
Yani sulanabilir arazimizin tamamını sulayamaz durumdayız. O yüzden artık ya toplu kapalı sistem sulama tesisleri kurmamız gerekiyor. Açık kanallardan vazgeçmemiz, parsel içerisinde de ürettiğimiz ürüne göre bir modern sulama tekniklerinden birini tercih etmemiz gerekiyor. Aksi halde su kayıplarına sebebiyet verir. Çünkü yağış rejimleri de çok ciddi anlamda değil.