Malatya'nın en güzel ve bakir semtlerinden, sokak kenarlarındaki harıklardan içilebilir temizlikte pırıl pırıl suların aktığı ve bahçeler içindeki Zaviye Mahallesinde oturuyoruz... Mahallemiz Cennetin yeryüzüne yansımış gölgesi gibi masalsı bir tablo sanki...
İlk gençlik dönemimiz, 1970'li yılların başı, "Malatyalı Fahri" adı büyüklerimizin dilinde efsane gizemiyle dilden dile anlatılıyor...
Her anlatanın dilinde hikaye başkalaşıyor ancak omurga değişmiyor, Fahriye hanımın ölümü ve Malatyalı Fahri'nin ölümüne kadar yakasını bırakmayan yaşadığı derin kederi...
Duyanların tüylerini ürperten ve ölümle sonuçlanan bir aile faciasının canlı tanığının yürek yakan ahı adeta arşa yükseliyordu...
Fahriye hanım'ın ölümünün ardından ailesini alıp İstanbul'a yerleşen Fahri Kayahan'ın çalışmaları, burada, çok renkli ve üretken bir çevre içerisinde oldukça verimli bir döneme girmiştir...
Malatya gibi bir taşra şehrinde kendi halinde akıp giden bir hayat, İstanbul gibi İmparatorlukların Başşehri olmuş bir şehrin zengin kültür ortamında çok hareketli bir imkâna kavuşur.
Zaten şehir çocuğu olan Fahri Kayahan, inanılmaz bir uyum süreciyle hemen İstanbul'un kültürel havasını teneffüs eder ve içselleştirir. Büyük bir iştiyakla başta musiki ortamları olmak üzere ilgi duyduğu sanat çevreleriyle iletişim ve çalışma imkanlarını oluşturur.
Musiki çevrelerinin önde gelen üstadlarından musiki dersleri alarak bilgisini, görgüsünü ve icra kabiliyetini olgunlaştırır.
Doldurduğu plaklar ülkenin dört bir yanında gözyaşlarıyla dinlenmektedir...
Yanık sesi ve hüzünlü okuyuşuyla adı, "Ağlayan ve Ağlatan, Malatyalı Fahri Kayahan" olmuştur artık...
Malatyalı Fahri'nin şöhret olduğu yılların dünyası, ekonomik kriz altında ve İkinci Dünya Savaşı'nın yapıldığı yıllara denk gelmesiyle doğal bir ümitsizliğin hüküm sürdüğü bir dünyaydı...
Bu kriz ortamında ülkemiz de çok çetin bir yoksulluk içerisinde kıvranıyordu...Ekmekler karne ile dağıtılıyor, halk fakr-u zaruret içerisindeydi... Böylesine karamsar sosyolojik bir ortamda, elbette insan ruhuna en hakim his hüzündür... Malatyalı Fahri'nin yaptığı müzik, halkın ruhuna ilaç gibi bir etkiyle tesir ediyordu.
Yaklaşık 55 yıllık ömründe sanat alanında çok başarılı işlere imza atmak ve şöhretin zirvelerini tatmakla beraber maddi anlamda derviş gönüllü olduğundan dünyalık kaygısına düşerek mal-mülk sevdasına kapılmamıştır.
Ben burada sizlere rahmetli Fahri Kayahan'ın hayat hikâyesini aktarıyor değilim, benim yaptığım, rahmetlinin yaşamış olduğu dönemleri ve sanatçımızı aklımın erdiğince anlayabilmek çabasıdır.
Malatyalı Fahri, ömrünün sonuna kadar anılarına sıkı sıkıya bağlı yaşamış, tepeden tırnağa her hali ve davranışıyla mahzun bir insandır...
Ölümüne sebep olan evinin soyulma hadisesinde eserlerinin çalınmış olması Fahri'yi derinden sarsar.
Bu hırsızlık olayına dayanamaz, bitap düşmüş ve mecalsizdir artık, Haseki Hastanesinde bir ay tedavi görür ve nihayetinde ruhunu teslim edip hakkın rahmetine kavuşur...
Eserlerini hüzünle dinlediğimiz sanatçımızı saygı ve rahmetle selamlıyoruz...
Madalyon'un Diğer Yüzüne Bakalım mı?
Malatyalı Fahri'nin yaşadığı aile felaketi dilden dile dolaşırken her anlatıcının hayal gücü nisbetinde farklılıklar arz etmektedir...
En ciddi kaynaklarda bile bir mutabakata rastlayamazsınız... Bir efsane halinde sır perdesi kalkmadan olaylar gizemini korumaktadır...
Rahmetli Çetin Altan'ın köşe yazılarına seçtiği başlık gibi, "Şeytanın Gör Dediği" bir durum var bu olaylarda...
Hiçbir kaynakta yer almayan önemi bir bilgi olarak...
Bilindiği üzere Fahri Kayahan İstanbul'a gider gitmez aile yakınları olan İsmet İnönü'lerin sahibi oldukları bir binaya yerleşir, ayrıca sanatçımızın son ikametgâhı da İsmet İnönü'nün oğlu Ömer İnönü'nün mülküdür...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu liderlerinden Malatya'lı İsmet İnönü'nün (7. defa) Başbakanlığı (1 Mayıs 1935- 1 Kasım 1937) dönemine denk gelir.. Malatyalı Fahri'nin yaşadığı aile faciası İsmet İnönü'nün Başbakanlığı döneminde gerçekleşmiştir... Aile faciasına ilişkin çok su kaldıracak kritik sorular havada kalmaktadır. Sırf bu nedenle, üst üste örtüşen bu tarihlerde vuku bulan elim hadisenin sır perdesi daha da kalınlaşmaktadır. Acaba siz araştırmacıların da ilgisini çekti mi? Ne deriniz?
Kemal Deniz'e Teşekkürlerimle
Değerli okurlar okumakta olduğunuz bu yazının ilham kaynağı Gazeteci
Yazar Kemal Deniz meslektaşımdır.
Kendileriyle henüz yüz yüze tanışmıyoruz.
Kemal bey, Araştırmacı Yazar Ramazan Çiftlikçi ile birlikte güzel bir eseri vücuda getirmişler...
Eserin adı, "Malatyalı FAHRİ KAYAHAN, Hayatı ve Eserleri"
Kılı kırk yaran bir titizlikle ve iğneyle kuyu kazar gibi yıllara sari bir çalışmayla tamamladıkları bu eser, Malatyalı Fahri'yi en zengin bir muhtevayla okuyuculara tanıtmaya çalışıyor...
Böylesine bir titizlikle hazırladıkları eseri, sayın Kemal Deniz lütfedip imzalayarak bu fakire de gönderme inceliği göstermişler bu vesile ile Kemal Deniz'e çok teşekkür ederim.
Fakiri mutlu eden bir diğer tevafuk da 2000 yılının Nisan ayında yazdığım
"Malatyalı Fahri Efsanesi" ve "Hasret Haysiyeti" başlıklı yazılarımın Kaynaklar Bölümünde yer almasıdır... Yazılarımın kaynaklar kısmında yer alması nedeniyle Ramazan Çiftlikçi ve Kemal Deniz'e hasseten şükranlarımı sunuyorum...
Bilindiği üzere Malatyalı Fahri ismi Malatyalıların saygıyla zikrettiği bir isimdir... İş bu eser tüm yönleriyle değerli sanatçımızı tanıtan bir çalışma olmuş.
Eserin kitaba basım işini Yeşilyurt Belediyesi gerçekleştirmiş.
Baştan sona fırtınalarla savrulan bir hayatın hikayesini soluyacağınız bir çalışma, "Malatyalı FAHRİ KAYAHAN, Hayatı ve Eserleri"
En kısa zamanda okumanız ve genç kuşaklara okutmanız temennisiyle...
Böylesine bir eseri kültür envanterimize kazandırmakla ne iyi ettiniz, Kemal Deniz ve Ramazan Çiftlikçi...