Değerli okurlar,
Akıl sağlığımız elverdiği oranda, yaşadığımız müddetçe dünyanın ve insanlığın binbir haline şahit oluruz.
Şahidi olduğumuz veya maruz kaldığımız olayların neticesinde zihnimizde oluşan kanaatlardır, adına tecrübe dediğimiz birikim zenginliğimiz.
Hayatın normal akışı içerisinde gerçekleşen olaylar şaşırtmaz bizi. Kuzey yarım kürede yer alan ülkemizde ilkbahar, yaz, sonbahar, kış şeklinde birbirini takip eden dört mevsim hüküm sürer. Bu mevsimlerin birbirini takip etmesinde şaşılacak bir durum yoktur. Asıl bizi şaşırtacak olan kış ortasında yaz, yaz ortasında da kış şartlarına maruz kalmaktır.
Nitekim insan ilişkilerinde de durum çok farklı değildir. Sosyal bir varlık olarak gözümüzü açtığımız andan itibaren, önce ailemiz içerisinde, daha sonraları da yaşımız ilerledikçe halka halka büyüyen sosyal çevrelerin içerisindeki insanlarla iletişim ve çeşitli münasebetlerle muhataplık yaşarız. Bütün bu yaşanmışlıkları aklî bir süzgeçten geçirerek değerlendirip kendimize yön tayin eder, insanî kriterlerimizi oluştururuz.
Nasıl ki, içinde bulunduğumuz coğrafi koşullar gereği mevsimlerin birbirlerini takip etmesi şaşkınlığa yol açmadan doğal bir seyir izliyor ise, insan davranışlarında da aklî süreç neticesinde oluşan güven esaslı münasebetler "insanî" bir seyir izleyerek normal sınırlar içerisinde devam etmelidir.
Biz her ne kadar insanlardan olması gereken insanî davranışları beklesekte, insanî heves, hırs, yanılgı ve zaaflar sonucunda bir anlık öfkenin kurbanı olarak beklenilen olgun davranışı değil de bizleri ters köşe eden, şaşkınlıktan şaşkınlığa sürükleyen haller maalesef zuhur edebiliyor. Hem de kişilikleriyle saygın iki gazeteci arasında... İsim vermeyeceğim onlar kendilerini biliyorlar.
Kişilikleri ve iyi niyetleri hakkında şüphe duymadığım bu değerli gazeteci arkadaşlar hangi saikle böylesine bir kavganın göbeğinde yer aldılar anlayabilmiş değilim.
Malatya hali hazırda bildiğiniz gibi neresinden tutsan elinde kalan bir garip şehir. Benim bizzat sekiz yıldır kesintisiz yaşadığım bu şehirde gördüğüm kadarıyla insicam, planlama, iktidarı ve muhalefeti ile birlikte siyasi güç birliği, vatandaş duyarlılığı, sivil toplum kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin katılımcı katkısı ne yazık ki sıfır...
Depremler ve sonrasında Ankara'da çizilen planlar çerçevesinde inşa edilen şehir merkezimiz ise tamamen şehrimizi tanınmaz hale getirdi.
Yerel basında şehrin inşası ve imarına yönelik dile getirilen eleştiri ve önerileri hesaba alan yok. Bunun yegâne sorumlusu da maalesef yine yerel basından başkası değil. Malatya'nın yerel basını doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyemeyen bir yanlı tutum içerisinde. Eskilerin deyimiyle "sevdiğine bayram, sevmediğine ramazan..."
Ne Zannediyorsunuz; Dünya Üç Günlük
Cennet Mekân Rahmetli Annemden hayatın bütün halleri ve meşakkatlerine dair sayısız öğütler işitmişimdir. Bu öğütlerin kaçta kaçına uyuyorsun diye soracak olursanız büyük bir mahcubiyetle önüme bakarım...
İlk defa Annemden işittiğim müthiş güzellikteki bu söz sırası geldikçe aklımdan geçer ve söylerim. Söz şu:
“Hırs Gelir Göz Kararır; Hırs Gider Yüz Kararır.”
Bilmem bu sözü açıklamaya gerek var mı?
Yani, kızgınlık ve öfke anında aklına gelen her sözü gözünü karartarak korkusuzca söyleme, öfken geçip sakinleşince o sarfettiğin kötü sözler yüzünü karartarak seni utanacağın hallere sokar…
Geçtiğimiz günlerde karşılıklı okuduğum iki suçlayıcı ve karalayıcı yazıda eleştiri ötesi atış serbest bir üslup gördüm. Bu seviyeyi selamlaştığım iki insana da yakıştıramadım doğrusu...
Sözlerim Malatya basınının iki güzide gazetecisine; sizler ki, toplumun gözü önünde halkın vicdanını temsil eden gazetecilersiniz. Ortaya koyduğunuz davranışınıza bir de bu veçheden bakar mısınız? Kime ne anlatıyorsunuz...
Malatya'da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıda işini ciddiyetle yapan gazeteci var, yarın yüz yüze geleceğiniz ortamlarda karşılaşma ihtimalinizi hiç mi düşünmediniz...
Dünya üç günlük, sonu belli olan bir yolun yolcusuyuz...
Kendi kendinize saydırdığınız aşağılayıcı karalamalarınıza üçüncü kişilikleri de katarak topyekün suçlama ve hakaretlere varan toptancı tavrınız, yenilir yutulur şeyler değil.
Böylesine gözü dönmüşcesine kendi kendinizi kaybederek yaptığınız bu yüz kızartıcı davranışı hangi saikle yaptınız?
Erdemli davranış, nedamet duymaktır. Nedamet, insana has, en insanî, insanı insan kılan yegâne özelliktir.
İkinizi de özür beyanıyla birlikte nedamete davet ediyorum beyler.
Çünkü, ikinizi de seviyorum…