Tarık İnce

Merak: Yaşam Boyu Öğrenme

Tarık İnce

Günümüz haz, hız ve tüketim çağında, yaşamı anlamlı kılmak için merak ve yaşam-boyu öğrenme kavramları derdimize çare olur mu? Merak, yaşadığımız evreni ve hayatı anlamlandırmak için seçim yapabilme özgürlüğümüzün köşe taşı olmasına rağmen, ne yazık ki sosyal medya ve sermaye sahiplerine terk edilmiş gibi. Oysaki merak, bilgi edinme, anlam inşa etme, değer üretme ve ruhsal derinleşmeyi sağlayarak tekamülümüzü temin etmek için verilmiş en değerli meleke belki de. Yaşam boyu öğrenme ise merakın sağladığı keşfetme tutkusuyla arayış içinde olmak, hayatı bir öğrenme serüveni gibi yaşamaktır. Böylesi bir zihinsel şemadan bihaber olanlar için ise hayat, boşluk ve anlamsızlıktır diyor varoluşçu psikoloji. Bu keşif yolculuğundan mahrum kalmamak adına hem Doğu tefekkürünün manevi derinliğinden hem de Batı düşüncesinin felsefi sorgulamalarından istifade etmek gerekmez mi?

Fıtri bir nörobiyolojik yankı olan dopamin salınımı ile bizleri harekete geçiren merak, tam da ihtiyaç duyduğumuz şeydir bu noktada. İnstagram ya da tik tok gibi sosyal medya içerikleriyle hipnoz edilmektense, bu potansiyelimizi farklı fikirleri, beceri ve perspektifleri keşfedebilmek için aktif bir güce dönüştüremez miyiz? Merak, sadece bir öğrenme girişimi değil, bilakis kendimize varoluşsal sorular sorabilme cesaretidir de. Çünkü merak yalnızca bilgiye değil, bizzat kendi varoluşumuza kapı aralar. Neden diye sorduğumuz her soru nihayetinde bilgi üretir lakin, aklı selimle birleştiğinde malumattan öteye geçer ve bir kavrayış oluverir. Ve her kavrayış övülmüş İbrahimî bir şahsiyet kazandırır bizlere. Gözlemle başlar, önce yıldızlar, sonra ay ve güneş. Akabinde tefekkür ederek hipotezler oluşur zihinde ve deneyimler test eder tüm ihtimalleri. Nihayeti kalbi selim bir hakikat.

Merakın sürdürülebilir kılınması anlamına gelen yaşam boyu öğrenme, zihinsel, ahlaki ve estetik gelişimimizin sürdürülebilir kılınmasıdır. Büyüme zihniyeti ile de ilişkili olan bu kavram akademik, duygusal, sosyal ve mesleki gelişimimizi de kapsamaktadır. Yaşam boyu öğrenme, tutkularımızın peşinden gitmemize olanak tanıyarak kişisel tatmin duygumuza da katkı sunar.

Batı düşüncesi, merakı ve dolayısıyla yaşam boyu öğrenmeyi, mantık ve akıl yürütmeye dayalı, dış dünyaya yönelik bir arayış olarak algılamıştır. Öğrenmenin ilk adımının bireysel bilginin sınırlılığını kabul etmek olduğuna inanan Sokrates, “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” derken öğrenmenin, ömür boyu süren bir yolculuk olduğunu ikrar etmiştir. “Eğitim, ruhun ateşini yakmaktır.” diyen Platon, öğrenmenin, ruhsal bir uyanış olduğunu ve yaşamımız boyunca sürdürülmesi gerektiğini ifade etmiştir. Modern Batının pozitivist bakışını şekillendiren ve 'Düşünüyorum, öyleyse varım' diyen Descartes, rasyonel bir sorgulama ile bilginin mutlaklığını ilan etmiştir. Zihinsel uyanışın temel dinamiği olarak algılanan merak ve onun sürekliliğiyle anlam bulan yaşam boyu öğrenme Batı paradigmasında ötekinin keşfi olarak bu şekilde özetlenebilir.

Doğu bilgeliğinde merak bir iç yolculuktur ve gayesi, dış âlemi manalandırmak değil, bilakis insanının kendisini bilmesi, hakikate vasıl olması ve varoluşun sır perdesini aralamasıdır. Zira bu yolculuktaki merak, salt bilgi edinme gayretinden ziyade, kalbin arayışı olan ilimdir. Talep edilen ilim, Zen Budizmi'ndeki "Satori" (aydınlanma) kavramı gibi yalnızca zihinde depolanan bir takım malumat değil, bilakis nefsi terbiye eden bir nur, ruha sükûnet veren bir deneyimdir. Doğu irfanı, yaşam boyu öğrenmenin kazandırdığı hazineyi, yaşamın tabiatına işlemiş bir hikmet olarak sunar. Zira hayat, ilim ve marifet birbirine sirayet eden bir örgüdür. Konfüçyüs de bu manada her dem, her vak'a bir mürşittir ve bu irfana mazhar olmak, hayat boyu öğrenmenin mayasıdır manasında fikirler ileri sürmüştür.

Bilginin, hikmete dönüşmesi gerektiğini vurgulayan İbn Sina, “İlim, insanı kemale götürür. Kemal ise hikmettir.”  diyerek, öğrenmeyi insanın varoluşsal gelişimiyle ilişkilendirmiştir. Öğrenmeyi, bireyin ahlaki ve entelektüel olgunluğuna hizmet eden bir araç olarak gören Farabi, “İnsan, kendi türünün en yüksek mükemmelliğine (mutluluğa) ancak aklını kullanarak ve bilgi edinerek ulaşabilir” derken mutluluğun yaşam boyu süren bir çabayla edinilebileceğini ifade etmektedir. Öğrenmeyi, bireyin kendini aşma süreci olarak değerlendiren Muhammed İkbal “İnsanın en büyük görevi, kendini aşmaktır.” diyerek yaşam boyu öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatmaktadır.

Sonuç olarak merak ve yaşam boyu öğrenme Doğu paradigmasında sezgi ve hikmetle düşünüp, ruhsal arayışla ahlaki bir deneyim yaşama süreci olarak değerlendirilmektedir. Batı perspektifi ise bu kavramları bireysel gelişim ve özgürleşme adına eleştirel sorgulamalar yaparak mantıklı, yaratıcı ve yenilikçi bir süreç deneyimlemek olarak tanımlamaktadır. Bize düşen tüm bu fikir ve öğretilerden yola çıkarak önce benliğimizi yani ‘Benimizi’, daha sonra doğa ve dışımızda kalan her şeyi ve herkesi yani ‘Öteki’leri ve nihayetinde ötelerin de ötesini düşünerek hakiki bir varoluşsal zeminde buluşturabilene kadar merakla araştırmak ve bunu yaşamımızın bir parçasına dönüştürmek olacaktır. Bir bayram sabahı elimize baltamızı alıp önce heva ve hevesimizin var kıldığı putları kırmayı, sonra da atalarımızın inandığı en büyük ve aslında en çaresiz putun boynuna o baltayı asmanın verdiği İbrahimî bir tebessümle kalmanız dileğiyle. Merakla kalın…

Yazarın Diğer Yazıları