Rollo May: 'Korku, cesaretin sancısıdır.'
İniş çıkışların, belirsizliklerin, umulmadık meydan okumaların ve bilinmezliklerin bir norma dönüştüğünü tecrübe ettiğimiz VUCA dünyası sizleri de korkutuyor mu? İş yerinde, okulda ya da sosyal ortamlarda karşılaştığınız yeniliklere adapte olmakta zorlanıyor musunuz? Yanıtınız evet ise yaşamboyu öğrenme ve adaptasyonun bir tercihten ziyade zorunluluk olduğu günümüz dünyasına hoş geldiniz. Teknolojideki baş döndürücü ilerleme, her gün bildiklerimizi yeniden öğrenmek zorunda bırakan bir meydan okumaya dönüşmektedir. Bu hengamenin içerisinde hayatta kalmak adına karşılaştığımız yeni durumlardan ya korkuyla kaç ya da ahenkle dans et mottosundan başka seçeneği olmayan bizler için durum vahim gibi görünüyor. Ya korkularımıza esir olacak ya da onları tanıyıp, dönüştürüp, özgürleşeceğiz. Her iki durumda da korku varlığını sürdürdüğünden bu duyguyu anlamak yolumuzu bir nebze olsun aydınlatabilir.
Avcı toplayıcı ilk topluluklardan bugüne, insanoğlunu tehlikelerden koruyan ve hayatta kalmalarını mümkün kılan en asli dürtülerden biri olan korku, merak, yaratıcılık ve hata yapma özgürlüğünü gerektiren öğrenme söz konusu olduğunda, aşılması zor engellerden biri. Çocuklukta başlayan ve ömür boyu farklı bağlamlarda metastaz yaparak dönüşen özellikle "performans ve değerlendirme" korkumuz, öğrenilmiş çaresizlik seviyesinde kronikleştiğinde, öğrenme felçliğine yol açıyor. Bu yüzden öğrenme sürecinde deneyimlediğimiz korkuları tanıyıp kabul etmek ve bu korkuları aşarak öğrenmenin önündeki potansiyel engelleri ortadan kaldırmak oldukça önemlidir. Çünkü öğrenme yalnızca zihinsel bir işlem değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik boyutları da olan bir faaliyettir.
Öğrenme sürecinde karşılaştığımız başlıca korku sabotajları başarısızlık (Atikifobi), eleştirilme, bilinmezlik, yetersizlik korkularıdır. Bu korkular, öğrenme sürecinde erteleme, kaçınma, düşük motivasyon, mükemmeliyetçilik ve yüzeysel öğrenme gibi çeşitli tıkanıklıklara yol açar. Tecrübe edilen korkularla yüzleşmek ve öğrenme engellerini aşmak için farkındalık ve kabul, zihniyet değişimi, küçük ve ulaşılabilir hedefler koyma, geri bildirime açık olma, özgüvenli bir şekilde hareket etmeye çalışma, destek alma gibi uygulayabileceğimiz çeşitli stratejiler bulunmaktadır. Bu stratejiler, özellikle de optimum düzeyde kontrol altına alınmadığı takdirde tüm hayatımızı çekilmez hale getirebilecek korkudan kaynaklanan endişe ve kaygı gibi olumsuz duyguları dizginlememize yardımcı olabilir.
Amerikalı psikologlar Robert M. Yerkes ve John Dillingham Dodson tarafından 1908’de geliştirilen "Ters U Modeli", yüksek uyarılma düzeylerinde korku merkezimiz olan amigdalanın aşırı aktif hale gelerek bilişsel işlevleri baskılayabileceğini öne sürmektedir. Bu model, optimum performans için belirli bir uyarılma düzeyinin gerekli olduğunu ancak bu eşik aşıldığında performansın hızla düştüğünü ileri sürmektedir. Bununla birlikte Psikoloji bilimindeki Bilişsel-davranışçı teknikler ise, duygularımızın olayların kendisinden değil, olayları nasıl yorumladığımızdan, yani düşüncelerimizden kaynaklandığını vurgulayarak bilişsel çarpıtmaları dönüştürmeye odaklanmaktadır. Bu psikolojik yaklaşımlar korkuyu bir tehdit olarak değil bir fırsat olarak tekrardan anlamlandırmamıza olanak tanımaktadır.
Modern Psikolojik yöntemlerin yanı sıra, kişinin elinden geleni yaptıktan sonra sonucu Allah'a bırakması anlamındaki kadim "tevekkül" kavramı da korku yönetimi için manevi bir yol sunmaktadır. Hz. Âdem'in hatası, hatanın insan doğasının parçası olduğunu hatırlatır bizlere; bu bakış açısı hatayı ömür boyu sürecek bir başarısızlık korkusu olarak değil bir öğrenme fırsatı olarak yeniden tanımlar. Başarısızlık, ilahi bir terbiye yöntemi olarak görülüp, manevi bir anlayışa yol açan bir rahmet kapısı olarak değerlendirilmektedir (Zümer, 39:53).
Sonuç olarak, öğrenmenin önündeki en büyük engellerden olan duygusal ve psikolojik bariyerleri tanımak ve onları bilinçli stratejilerle aşmaya çalışmak daha dirençli, motive ve başarılı öğrenenler olmanın kapısını aralar. Böylesi bir paradigma değişimi korkuyu, yok edilmesi gereken bir düşman olarak değil, varlık alanını keşfetmeye yarayan bir "pusula" olarak değerlendirebilmemizi olanaklı kılar. Korkunun varlığı, bir şeylerin yanlış gittiğinin değil, bireyin kendini zorladığının, sınırlarını aştığının ve gelişme potansiyeli taşıdığının bir nişanesi oluverir. Bu perspektif, tevekkül ve sabırla birleştiğinde, öğrenme yolundaki başarısızlık, hata ve belirsizlik korkuları anlamını yitirir. Ve en nihayetinde, asli görevimizi ifa etmemizi mümkün kılar; zihnimizin dümenine geçmek. Korku, kaygı ya da endişe gibi olumsuz tüm duygularımızı birer "tehdit" değil "fırsat" olarak kodlayabilmemiz temennisiyle.