Hissediyor ve anlıyorum, öyleyse varım…
Hiç en yakınınız olarak atf ettiğiniz biri keder içinde kıvranırken, ruhunuzun o acıdan çok ama çok uzaklarda olduğunu hissederek, suçluluk duyduğunuz oldu mu? Ya da sizi çok iyi anladığını iddia eden birinin aslında zihin duvarlarını bile aşamadığınız ve buz gibi bir yalnızlık tattığınız oldu mu hiç? Evet mi? Empati kavramına yeniden bakmamız gerekiyor o zaman. Yapay zekâ, veri analizi ve esnek müfredat odaklı Eğitim 5.0’in Toplum 5.0 vizyonundan esinlenerek kavramsallaştrılmış okuryazarlık becerileri olan dijital, medya, kültür, bilimsel, finansal ve sosyal okuryazarlık her ne kadar çağımızın alameti farikası olsa da, tüm çağların en hayati okuryazarlığını gözden kaçırıyor gibi: insan okuryazarlığı ve ya empati.
Sosyal medyanın yankı odalarında sergilenen emojiler ya da karartılmış profil resimleriyle bir nevi kolektif egoizm gibi deneyimlenen empati, kendi sanrılarımız ve korkularımızla oynaşmak, narsistik bir aynaya bakmak anlamına gelmez oysa ki. Merhametli bir tutum ve sağlam bir zihinle ötekinin suretinden siretine geçmeyi gerektirir. Empati, tepkiselliğin ötesine geçen, muhatapların bağlamlarını anlamak suretiyle neden davrandıkları gibi davrandıklarını anlamlandırmayı gerektiren bilişsel bir süreçtir çünkü. Nörobilimciler duygusal empatiyi beynimizin ilkel ve otomatik bir tepkisi ayna nöronların duygusal biyolojik bir refleksi olarak tanımlamaktadır. Empatiyi sadece içsel bir duygudaşlık olarak algıladığımızdan, ötekilerin deneyimlediği duyguyu paylaşıp, zımnen onaylayıp ve onlara eşlik ettiğimizden bu durum uzun vadede neredeyse hepimizin zaman zaman deneyimlediği işlevsizlik, taraflılık ve ya tükenmişlik sendromuna dönüşebilir. Bu varoluşsal tahribatı en aza indirebilmek adına empatinin bilişsel tarafına biraz daha yakından bakmamız gerekir oysa ki.
Ustalık gerektiren zarif bir yaşama sanatı olan bilişsel empati, ötekinin zihinsel haritasını okuyabilme, bakış açısını, inanç sistemini, kaygılarını ve güdülerini anlayabilme becerisidir. O anda karşılaşılan irrasyonel duygu, düşünce ve davranışı haklı bulmak değil, muhatabın iç dünyasında neden rasyonel göründüğünü anlamayı gerektirir. Özdeşleşmekten ziyade, acıyı hisseden ve onu anlayan mesafeli bir duruştur bilişsel empati. Davranışların ardındaki kodu analiz etmek, anlamak, onaylamak değildir matrasını şiar edinmektir. İçine düşülen duygusal bataklıkta birlikte kaybolmak değil bir çözüm üretebilmektir. Ötekiyle buluşmayı nihayetsiz bir mesuliyet ve onları kendi kimliğimize indirgemeksizin anlamanın gerekliliği bağlamında, filozof Emmanuel Levinas'ın “Ötekinin Yüzü” kavramı tam da bu duruma atıfta bulunmaktadır.
Tıpkı mukaddes kitabımızda (Hucurat 13), vurgulandığı gibi Teâruf yani farklılıkları ilahi bir tecelli olarak kavrayarak ötekilerin varlık gerekçesini, zihin yapısını ve hakikatini anlama çabası gerekir. Burada asimile olma, benzeşme yada aynileşme söz konusu değildir, farklılıkları koruyarak temas etmek salık verilmektedir.
Geçici bir duygusal hal olarak algılanan empatiyi, sözün ve özün hakikati olan kal ile desteklemek, onu bir nevi duygusal taşkınlık olan hamasetten ayırarak, hikmetli bir içsel sezgi olarak ferasete dönüştürür. Empati mefhumunu romantik ve pasif duygusallıktan kurtararak, onu adil (Maide 5/8), aktif, zihinsel ve entelektüel bir erdem olarak eğitim programlarına dahil edip, yeniden inşa edebilmek ümidiyle.