Fransa’da çekilen ve Fransa’da vizyona giren, orijinal adı ‘Cuties’ adlı filmi Netflix, Türkiye’de ‘Minnoşlar’ adıyla yayınlamayı düşünüyor. Yalnız Netflix, gelen tepkiler üzerine fragmanı kaldırmış, görseli değiştirip özür dilemiş bizde yine bu film üzerinden ahlaki bozulmanın üzerinde ki bazı forumlara değineceğiz.
Filimde çocukların kıyafetleri, dans figüleri tamamen cinselliği çağrıştırmakla birlikte; Duruş, hareket hatta bakış ve mimikleri çocuk olmaktan çok uzak bir ‘lolita’ olarak karşımızda. Çocuk istismarı ve aleniliğine acı bir şekilde şahit olurken, aklımıza kız çocuğunu sıfır yaştan itibaren ‘kadın’ olmayı kabul eden, 18 yaş altı evliliklerde de ‘kadın’ olmayı yasaklayan İstanbul Sözleşmesi ve istismara açan Lanzarote sözleşmesi akla geliyor. Yani yuvadaki kadına yasak, pazardaki kadına onay veren, resmi ve hukuki zemin hazırlayan İstanbul Sözleşmesi iki zıtlığı içinde barındırıyor. Fakat filme ilk haftalarda yüzbinlerin gösterdiği tepki, yıllar oldu bu sözleşmelere gösterilmedi.
Bu sözleşmeleri azami gayretle uygulamaya çalışan Aile Bakanlığı, filmi RTÜK’e şikayet etmiş. İnsanın bu ne yaman çelişki diye sorası geliyor.
Filme dönelim. Oynayan çocuklar adları Medine, Fatiha, Bilal olan Müslüman ailele çocukları. Film hikayeyi toplumsal engellemeler, baskıcı gelenekler ve dini argümanlarla işleyip, sözde özgürlüğe kaçışı anlatmış. Fragman kaldırılmadan önce izlemiştim. Öcü gibi bir anne ve etrafındaki kadınlar, sıkıcı, yorucu, rutin ev işleri, baskıcı bir hayat ve evlilik tehdidi, korkunç görsel ve imgelerle işlenirken yanı başında dans eden özgür dünyanın özgür kızları daha cazip görünüyor. Filimde genç dimağlara batının özgür algısı 11 yaşında ki kız çocuğu ve kendi gibi çocukların bedeni üzerinden işlenmiş. Ve dalga geçercesine +18 simgesi konmuş. Nikahla gelen kadınlığı, ürperterek sahnelerken aynı yaşı dişilik ve cinsellik forumu üzerinden sapkın dünyaya sunmuş. Aslında görsel dünya ve sinema sektörü LGBT, pedofili ve türdeşleri yayma ve meşrulaştırmada üzerine düşeni yapıyor. Tıpkı bizim TV kanallarındaki program, filim ve dizilerde olduğu gibi... Kaygılanan annelere asi olan, direnen genç kız modelleri sunduğu gibi. Ama binler bu duruma tepki göstermiyor oysa biri yerli biri yabancı kirli kanallar.
Dine, değerlere anne/babaya, ataya itaatsizlik ve başkaldırı özgürlüğün anahtarı, alt yapı ise giyim, yeme-içme, eğitim, eğlence, sinema kültürleriyle besleniyor. Değerlerimize kalkan olan itaat kültürünü isyan kültürü yok etmiş görünüyor. Yazık…
Binler ise gençliği dejenere eden bu kültür değişimine tepki göstermiyor.
Ve anneler! Modernlik adına seçilen kıyafetlerle, masum yavruların pis niyet ve gözlere sunduklarının farkına neden varmazlar. Çocuk onu üzerinde masumane taşırken, onda giyim tarzı ve alışkanlığını oluşturduğunu neden idrak edemez.
Kısacası çocuklarımızın hayati alışkanlıkları, yaşam tarzları, hayata bakış ve tutunuşlarında katkımız oldukça büyük. Bir yerleri günah keçisi ilan etmek, suçu habire başka mecra ve kişilere ihale etmek en basit en ucuz ve en sorumsuzca olanıdır. Oysa çocuklarımız ve geleceğimizin inşasında öncelikle bizler sorumluyuz. Sorumluluğumuzun bilgi ve bilincine sahip olduğumuz ve yaşama dönüştürdüğümüz sürece çocuklarımıza kimse zarar veremeyecek.
Unutmamak lazım ki ‘birey’ olarak Allah’a karşı sorumluyuz ve hesap ‘birey’ olarak verilir. Bireyin mazeretsiz sorumluluğu toplumu dinamikleriyle beraber güçlü kılacaktır. Çocuklarımızın terbiyesi, kişilik ve karakterlerine yön vermede elzem görev bize düşmektedir. Suçlama acziyeti, vaziyeti kurtarmaya yetmeyeceği gibi zararı bize dönük olacaktır.
Çocuk psikiyatrisi Haim Ginott’un dediği gibi; ‘Çocuklar yaş çimento gibidir, üzerlerine ne düşerse iz bırakırlar’. O izi biz bırakmak zorundayız.
Ve Allah Resulünün ’Çocuğunun senin üzerinde hakkı var’ sözünü hatırlayıp; hakkı sahibine hakkıyla vermek umuduyla…
Selametle