Hayatın karmaşık patikalarında her birimiz yargılarımızla yol alırız. Ancak bu yargıların temeli ne kadar sağlamdır, düşünmek gerekir.
Başkasının yaşadığı bir olayın gölgesinde bir insanı kötü biri olarak değerlendirmek, kendi akıl ve vicdan terazimizi bir kenara bırakmak değil midir?
Yargılama, insan aklının bir savunma mekanizması mıdır?
Ömür yolunda, her birimizin yaşadığı tecrübeler biricikken, başka bir insanın hayatına dair kesin hükümlerde bulunmak doğruluğunu düşünmek lazım. Belki de yargılama kelimesinin ağırlığını önce anlamalıyız.
Onun ayakkabılarını giyip yürüyebilir miyim? Demek gerekir.
Bir insanı anlamak içindir bu empati.
Eksik bilgiyle tam bir sonuca varılamaz.
Bir tabloyu uzaktan görüp yorumlamak kolaydır, ama yaklaşıp her bir detayına baktığınızda, eserin ince ayrıntılarında büyülenirsiniz.
Yargılamak, sadece bir davranışı eleştirmek değil, kişinin tüm hayatına ve kimliğine dair bir sonuç çıkarmaktır. Ancak ne yazık ki, çoğu zaman sadece gördüklerimizle yetiniriz.
Bir ayrılık hikâyesi düşünelim. Boşanmış bir çift, bitmiş bir bağ, anlatılan hikâyeler... Herkes kendi acısını ve öfkesini taşır. Dil, bu duyguların bir taşıyıcısıdır; ama aynı zamanda gerçekleri eğip bükebilir. Bir tarafın ağzından dökülen her cümle, kendi yaşanmışlığının çerçevesinde şekillenir. Bu nedenle, başkasının yaşadığı bir durum üzerinden bir insan hakkında kesin yargılara varmak, gözleri kapalı değerlendirmeye çalışmak gibidir.
İnsanlar hem iyiyi hem kötüyü içinde taşır. Birinin sana kötü biri olarak anlatılması, onu gerçekten kötü yapmaz. O kişi, başka birinin hikâyesinde düşman olabilir; ama senin hikâyende belki de bir dost, bir rehber, bir iyilik tohumu taşıyan insan olabilir.
Hayatta her şey gibi yargılar da bireyseldir. Herkesin kendi deneyimlerini yaşama ve kararlarını alma hakkı vardır. Bize düşen, başkalarının söylemlerini dinlerken empatiyle ama aynı zamanda temkinle yaklaşmak; kendi deneyimlerimizle hakikati aramaktır.
Bir insanı anlamak, kendi ışığınla onun gölgesine bakabilmekle mümkündür. Gözlerini başkalarının ışıklarına körü körüne kaparsan, asıl gerçeği ıskalarsın.
İnsanları değerlendirmek için onların hikâyeleri değil, onlarla paylaştığımız anlar ve hisler ölçüttür. Çünkü gerçek yargı, yalnızca kendi deneyimlerimizle şekillenir.
İnsanları yargılamaktan ziyade anlamaya çalışmalıyız. Yargı, bir sonuca varmayı içerir; oysa anlama çabası, empatiyi ve bağışlayıcılığı doğurur. Dinlemek, gözlemlemek ve anlamaya çalışmak, yargılamaktan daha insancıl bir eylemdir.
İnsanları yargılamak istiyorsak, önce sevgimizi ve empatimizi katmalıyız. Sevgiyle yapılan her yargı bir çözüm önerisi, bir dost eli olur. Önyargıyla yapılan her yargı ise sadece bir duvar örer.
“Yargıladığımız her insan, bir gün bizim de yargılanacağımıza ölçüdür.”