Nilüfer Zontul Aktaş

Küller Arasında Vicdan Aramak

Nilüfer Zontul Aktaş

Oy der, (O)rman (Y)angınları ile yanar yüreğim…

Ormanların iç çekişiyle tutuşur içimiz. Bir çığlık yükselir göğe, düşmanlara karışır dua…

Ne bir kuş uçar artık, ne bir sincap sesi gelir kulağa.

Ağaçlar susar, çiçekler köz olur.

Her yaz, sadece sıcak havalarla değil, ihmallerle kavruluyor toprak.

Bir kibrit, bir cam parçası, bir sigara izmariti... 

Benim yaptığımdan bir şey olmaz diye küçümsenen hal ve davranışlar sonucu başlıyor felaketler.

Ve sonra alevler, sadece ağaçları değil, geleceğimizi de yakıyor.

Dikkatsizlikle, vurdumduymazlıkla tutuşturulan o yangınlar sadece doğaya değil, insanlığa karşı işlenen suçtur. 

O ormanlarda yanan sadece çam, söğüt meşe değil, bir gölgelik hatıra, bir serinlik ümidi, bir çocuğun oyun düşüdür.

Ve canlar…

Bu yangınlarda sadece ağaçlar değil, gagasıyla yavrusuna su taşıyan kuşlar da yandı.

Göç yolunu ezbere bilen leylek, bir daha dönmemek üzere yere düştü.

Tavşanlar, tilkiler, kaplumbağalar

yangından kaçamayan bütün sessiz haykırışlar, bir avuç küle karıştı.

"Anızları yakarak temizliyoruz" diyor bazıları. Bir de rüzgar karıştı mı o yangınlara! alanı değil ormanları temizliyoruz, yok ediyoruz. 

Temizlik ateşle değil, anlayışla olur.

Kırarak, yıkarak değil, kollayarak, onararak olur.

Kim bilir kaç yıllık bir mazidir şimdi küle karışan?
Kim bilir hangi çınar, kaç asırdır kök salmıştı oraya?

Ve şimdi hangi kuş, yuvam dediği dala dönemeyecek bir daha?

"Yeniden ağaç dikeriz," diyoruz, dikmeliyiz de hiç durmadan. 

Ama yanan bir orman sadece ağaç değildir.

Topraktır, tohumdur, mikroorganizmadır, dengedir, ekosistemdir. Yanan yerlerin düzelmesi kaç bedel ister? Kaç zaman ister ağaçlar dikilse bile. 

Ormanların canlılara yuva konumuna gelmesi, oksijen yurdumuzu yeniden doğaya katmak, zemin hazırlamak ne kadar emektir, hiç düşündük mü? 

Vicdan, en çok orman yanarken sınanır.

Bir çocuğa, bir hayvana, bir ağaca gösterdiğimiz şefkatle ölçülür.

Yere çöp atarken “Benim davranışım bir ormanı yok edebilir mi?” diye sorabiliyor muyuz kendimize?

Değerlerimizin ne kadar farkındayız? Elindekini çöpe atmayıp yere atmak, kolaya kaçış,  kaç cana bedel! 

Bunların vicdani hesabını yapmamız gerekir, her yıl aynı imtihana maruz kalmadan. 

Ormanlar sadece nefes değil,

aynı zamanda insanlığın aynasıdır.

Ve biz, aynaya bakınca karşımızda kül değil, umut görmek istiyorsak,

birlikte korumayı, birlikte yas tutmayı, birlikte yeniden yeşertmeyi öğrenmeliyiz.

Canı yanan orman da değil, toprak da ağlıyor. Gökyüzü, dumanla kararıyor.
Ve biz…

Ancak bu felaketi bir bilinç doğumuna dönüştürürsek,

bir daha aynı acıyı yaşamamak mümkün olabilir.

Ormanlar, sabırla, merhametle, suyla ve en çok da vicdanla büyür.

“Toprağın feryadı bitmeyen bir ah, ormanın iniltili yangını koca bir "oy" sinelerde.

Adı ister dikkatli yaşam olsun, ister sorumluluk, çevre bilinci olsun! Dünyayı yaşanılır kılan alanlarımızı, ciğerlerimiz olan ormanları korumak boynumuzun borcudur vesselam. 

Yazarın Diğer Yazıları