Nilüfer Zontul Aktaş

Köklerin Işığında Bir Yolculuk Dörtyol

Nilüfer Zontul Aktaş

Bir şehre girdiğinizde önce rüzgârı karşılar sizi. Oranın huyunu, suskunluğunu, sözü nereye sakladığını anlatır.

Hatay Dörtyol’un rüzgârı da öyleydi işte. Hem tuz kokardı hem portakal çiçeği…

Körfez Derneği’nin davetiyle ilçeye vardım. Beni çağıran güzel insanlar da bu kokunun ardındaki yüreklerdi.

Okullarda çocuklarla, gençlerle buluşmanın ayrı bir dili vardır. Onların gözleri konuşur önce. Merakın çocuksu telaşıyla “Kaç kitabınız var, nasıl yazar oldunuz ?” diye sorarlar. Ben de onların dünyasına eğilmenin mutluluğu yaşadım hep. Orada çok kıymetli bir müdürle tanıştım. Esma Çetin hocam çocuklarla çok güzel bir bağ kurmuştu. Umut umut sevinçle izledim iletişimini. 

Körfez Derneği hanımefendilerine teknolojik çağın hızlı akışında köklerimizi ve nereden tutunacağımızı anlattım.

Bir insanın sabah serinliğinde toprağa bıraktığı tohum gibi, köklerimizin bizi her devirde ayakta tuttuğunu söyledim. Onların tebessümü, içten kucaklayışı ile yürekçe yol aldık. 
Dernekteki hanımefendiler güzel nesillere zemin olacak çalışmalara önderlik ediyorlar.

Onların sıcaklığıyla büyümüştü dostluk sevgi. Bir mekânı yuva yapan şey duvarları değildir. Aynı pencereden bakabilen insanların varlığıdır.  Samimiyetleri, misafirperverlikleri, bir arada durmalarındaki dirlik ve düzen ne kadar kıymetli.

Hepsi gönlümü ince bir zarafetle ısıttı. Köklerimizden aldığımız ışığın bizi birbirimize nasıl bağladığını konuştuk. Her cümlede, her bakışta “biz” olmanın sesi vardı.

Dörtyol ve Payas’ı gezerken tarihin omzumdan hafifçe dokunduğunu hissettim.  Sokullu Mehmet Paşa külliyesi, Mimar Sinan’ın taşlara hükmeden ustalığı, zamanın bilenmiş bakışıyla yükselen kale…
Bunların arasında yürürken insan ister istemez kendi köklerine de uğruyor. “Nereden nereye ” diye soruyor ruhumuz. Cevabı taş veriyor, zeytin ağacı veriyor.

Hele o 1350 yıllık zeytin ağacı… Dallarında yüzyılların sabrı vardı. Bir ağacın gövdesinde saklı direnişi görmek kalbimi bambaşka bir saygıya bürüdü. 

Sahilde güneş batarken deniz, sanki günün bütün hikâyesini topluyor, sonra yavaşça ufka bırakıyordu. Ben de o hikâyelerden kendime pay çıkardım. Şehir, seni yudum yudum içiriyor. Portakal bahçelerinde dolaşırken hem kokuyu hem rengi içime işlettim. Ülkemin güzelliklerine şahit olmak, insanın ruhunu hem büyütüyor hem de yere sağlam bastırıyor.

Kitap dostluğu, gönül dostluğu… Yola çıkarken yanınıza aldığınız en değerli azıktır bunlar. Aynı pencereye omuz veren insanlarla aynı göğe bakmak, aynı cümleyi büyütmek… İşte bu, mesrur olmanın en saf hâlidir. Dörtyol’da hissettiğim tam da buydu.

Bir şehrin insanıyla kurulan bağı, yazıya dökmeye çalışınca bile sanki eksik kalır; çünkü bazı güzellikler kağıda değil kalbe yazılır.

Ben o şehirden dönerken, hem kendi köklerimi daha sıkı kavradığımı hem de tanıştığım her insanın kalbime bir iz bıraktığını fark ettim. İnsan bazen şehri gezer, bazen şehir insana uğrar. Bana uğrayan Dörtyol ve Payas, ruhumun avlusuna bir ışık bıraktı.

Bu anlamlı iki gün ilmin ve samimiyetin ışığında geçti.
Nisanur Öz başkanıma, Fatma Kurban, Gülsüm Candan, Özlem, Fatma, Neslihan kardeşlerime Emine, Hatice hocalarıma, daha adını sayamadığım güzel insanlara kalbi şükranlarımı sunuyorum.

Nice güzelliklere yol olmak duâsıyla... 

Yazarın Diğer Yazıları