Nesibe Aldemir

Yapay Dünyalar

Nesibe Aldemir

Yapay kelimesi hayatımıza girdiği tarihten bu yana doğal olana ilgimiz arttı. Doğal, organik ve fabrikasyon olmayan ne varsa albenisi yüksek oldu.

Yapay zekâ, yapay et, yapay çiçek diye çoğalıp giden zincirler yaşamımız bir parçası haline geldi. Tüm bunlar bize hayatı kolaylaştıracağını vadediyor olsa da bir taraftan da hayatımız zorlaştırıyor. Nasıl düşünmemiz gerektiğini, nasıl hissetmemiz gerektiğini, neler yemeliyiz, neler yememeliyiz, çocuk nasıl yetiştirilir, ne giymeli, ne okumalı… Tüm bu ucu açık sorularımızın sözde cevabını bize sunan sosyal ağlar bizi tek tip birey ve toplum olmaya zorluyor. Birbirimize benzemekte girdiğimiz yarışlarda yorgun düşsek de asla zafere giden yollardan vazgeçmiyoruz.

Kulak verdiğimiz uzmanların sunduğu reçeteler evliliklerimizi mükemmelleştirmiyor. Diyet önerilerinde bulunan onlarca uzmanın önerileri bizi bir türlü zayıflatmıyor. Tavsiyelerine kulak kesildiğimiz çocuk gelişim uzmanlarının bir dizi reçetelerine rağmen çocuklarımız istediğimiz gibi yetişmiyor. Türlü türlü operasyonlar geçtikten sonra hepimizin dudağı, burnu birbirine benziyor ve yüzümüzü saran ifadesiz duruşlarda bizi dünya güzeli kılmıyor.

Bizim olana sırtımızı döndüğümüzden beri uğruna bitmeyen savaşlar verdiğimiz şu yapay dünyada mutluluk denen konakta ağırlananlarımızın sayısı az. Aile büyüklerimizin tecrübelerini yapay zekâdan aldığımız desteğe tercih ettik. İstişare denilen kavram hayatımızdan çıktı. Yapay dünyalarımızda bireyselleşirken özgürleşmeyi düşledik. Fakat çağın bize sunduğu kolaylıkları hayatımıza dâhil ederken değerlerimizden vazgeçtik. Konuşmanın, muhabbet etmenin, çözüm aramanın ve çözüm bulmanın tadını unuttuk. Şimdi nerede organik bir şeyler görsek hemen hepimizi büyüler duruma geldi. İnsanın da doğalını arar olduk. Nerede samimi bir insan görsek acaba gerçek mi acaba düşünür olduk? Dört yanımızı saran yapay dünyanın içinde, duygularımız ve hislerimiz de yapaylaştı.

Burnu Kaf Dağı’nın zirvesinde gezinenler, kibrinden g/özünün önünü görmeyenler yapay dünyanın en konforlu koltuklarında oturuyorlar. Doğalığı, samimiyeti zül gören bu zümre, içindeki yoksulluğun farkında değil. Sosyal medyaya yansıtılanların ötesinde özlerinden kopuk geçen zamanların garibidir bu insanlar. Yapay hayatların ışıltılı dünyasında içtenliğini kaybedenler, haz odaklı yaşamayı kendilerine felsefe edinmiş durumdalar. Oysaki insan, sadece diğer canlılara verilen haz duygusuyla ayakta kalamaz. Kalsa da diğer varlıklardan farkı olamaz.

Bu gelgitlerin içinde düşe kalka yaşam mücadelesi veriyor günümüz insanı. Doğallığını, samimiyetini ve kendi olma cesaretini yitirip huzurunu da kaybediyor. Kaybettiği huzurunu ararken değerlerini de baltalıyor. Yapay dünyanın yapay kurşunlarıyla önce ruhunu sonra bedenini hedef alıyor. Başka olmak ya da başkaları gibi olmak için kendine ait olandan vazgeçiyor. Bu vazgeçmenin aynı zamanda kendinden vazgeçmek olduğunu görmekte zorlanıyor. Kendiyle arasına setler koyanlar, öteki insanla da samimi bağlar kuramıyor. Hal böyle olunca fiziki olarak yakın fakat manen birbirinden kopuk insan ilişkilerinin doğuşuna şahitlik ediyoruz. Şimdi soralım şu meşhur yapay zekâmıza samimiyetimizi ve samimi niyetimizi nerede kaybettik diye? O bize gerçeğe yakın cevapları donuk sesiyle anlatır anlatmasına da mesele bizim ne anladığımızda vesselam.

Yazarın Diğer Yazıları