Nesibe Aldemir

Suya Sabuna Dokunmadan

Nesibe Aldemir

Günümüz insanın hayata karşı gelişen yaşam şekillerinden biri oldu, suya sabuna dokunmadan yaşamak. Yanlışın doğrusunu söylememek, eğriyi düzeltmemek, kiri pası paklamamak ve dahi her şeye şöyle bir bakıp geçmek… Umursamamak, duyumsamamak, özümsememek ve neticesinde duyarsızlaşmak… Yeni dünya düzenin çarkında yavaş yavaş un ufak olmak… Hepimizin biraz içine pay bıraktığı yaşam şeklimizden söz ediyorum.

Suya sabuna dokunmadan geçiyor ömrümüz. Birbirimizden habersiziz bu kadar haberleşme aracına rağmen. Muhabbete muhtaç gönüllerimiz, dilimiz çeşitli lisanları kolayca öğreniyorken. Kimse kimseye muhtaç değilmiş gibi bir görüntü vermeye çalışsak da ruhumuzun yalnızlıktan dimağı kurumuş. Telefon rehberimizde kayıtlı yüzlerce kişi var. Fakat sayılı üç beş kişinin dışında kimsenin sesini duyduğumuz da yok. Çeşitli sanal ortamlarda takip edildiğimiz kadar kimsenin takibinde değiliz gerçek hayatta. Yine sosyal medyada takip ettiğimiz insanların gerçek hayatlarından bihaberiz. Sanal alemin içeriklerinde kaybolup fikirlere bezenirken kendi fikrimizden ve zikrimizden de haberimiz yok. Kısacası orada da suya sabuna dokunmuyoruz.

Evde, iş yerinde, akrabalıkta, dostlukta, arkadaşlıkta her yerde her daim sürekli parlatılıp övülmeye değer olduğunu düşünenlerimiz var. Kendini sıfır hatalı olarak gören, bütün haksızlığın kendisine yapıldığını düşünen, sürekli mağdur olduğunu ileri sürenlerimiz var. Ötekinin hakkını gözetmeyi bırak eline geçen her fırsatta hak yemeyi kendine şiar edinenlerimiz var.  Anlayışı hep karşı taraftan bekleyen, dünyanın tam merkezine kendini yerleştiren, diğer insanları da uykuda sanan nice uyanıklarımız var.

Yaptıklarını veya yapmadıklarını görmeyen bu insanlar, akıl denen varlığın sadece kendilerine has olduklarına inanırlar. Bu inanç onları diğerkâm olmaktan alıkoyar. Diğerinin hakkı hukukunu yok sayarak yaşamak onlar için sıradan bir eylem haline dönüşürüz. Suya sabuna oldukça ihtiyacı olan bu insan topluluğuna, biri de çıkıp hatırlamaz içinde bulunduğu elim durumu. Körebe oyunundaki gibi etraftakiler de g/özünü bağlar hem de sıkıca. Böyle böyle büyür suya sabuna dokunmayanlar tayfası.

Kendimizi bu tayfanın içinde görmüyor olsak da toplum olarak geldiğimiz nokta gösteriyor ki hayli suya sabuna ihtiyacımız var. Buradan hareketle ilk olarak insana dokunmak ve gönüllere değmek fikri geliyor aklıma. Yarasına basmadan, yarasının kabuğunu kaldırmadan, ona ve yarasına hürmet göstermek gibi adımlarla başlayabiliriz insanların dünyasına girmeye. Hakkımızın yenildiğini düşündüğümüz yerde haksızlık ettiğimiz insanlara dönüp bakabiliriz. Anlaşılmıyoruz diye serzenişte bulunurken yanımızdaki insanı anlamak için ne kadar gayret ettiğimizi ölçebiliriz. Kendi kusurlarımıza kör iken başkalarının kusurlarını mercekle büyütmenin bizi ne kadar küçülttüğünü fark edebiliyor muyuz? Saygının, sevginin ve ihtimamın daima bize gösterilmesini arzularken hayatımızı çevreleyen insanlara bu arzusunu çektiklerimizin ne kadarını verebiliyoruz diye düşündük mü?

Bu minvalde soruları ve örnekleri çoğaltmak çok zor olmasa gerek. Her birimizin hayat hikayesinde mağduriyet yaşadığımız dönemler olmuştur. Fakat mağdur olduğunun kat kat fazlası kadar mağduriyet yaşatanlarımız da var. Sürekli kendimizi en tepeye çıkarıp vazgeçilmez olduğumuz inancına kapılırsak günü gelir kimse kalmaz etrafımızda. Karşı taraftan beklediğimiz telefonu biz çevirsek, gelmeyene biz gitsek, ortadaki o solmuş çiçekleri biz sulasak yeniden yeşerir mi bahçemiz bilemedim. İnsanların hatasında kendimizi büyütmek yerine onlara samimiyetle yaklaşarak hatalarını telafi edebilmelerine yardımcı olmak ne güzeldir. Gerektiğinde suya da sabuna da dokunsak neler değişirdi hayatımızda.  

Bilmiyorum kaç kalıp sabun çözer bunca meseleyi. Ya da kaç litre suyla paklanırız tahmin edemiyorum. Bu tahmini size bırakıyorum vesselam. 

Yazarın Diğer Yazıları