
Ömürden ölüme
Nesibe Aldemir
Ölümler bilirim arkasından güzellikler söyletip gidenin özlemle anıldığı, ölümler bilirim arkasından iyi sözler söylenmekte zorlanılıp gideni aratmayan...
Velhasıl ne kadar yaşarsak yaşayalım dünya serüvenimizde son durağımızdır ölüm. Bu gerçeği bilmeyenimiz olmadığı gibi bu gerçekten olabildiğince kaçmayanımızda yok denecek kadar az sayıda. Bu azınlığın sebebi dünyanın bizi cezbeden gümüşlü parlak halleridir. Aldanıp gidilen bu hâller dünya ile olan bağımızı daha da kuvvetlendiriyor. Bu kuvvet ile ahiretsiz bir hayatı merkezimize koyuyoruz. Önceliklerimiz de merkezimize göre şekillendiriyoruz. Hal böyle olunca Yaradan’dan ziyade yaratılanı memnun etmeye odaklı yaşamın kapılarını aralıyoruz. Günlerimiz geceye karışıp ziyan oldukça muhakeme yeteneğimizi yitiriyoruz. Tek amacı dünyadan olabildiğince zevk almak olan varlıklara dönüşüyoruz. Bunun dışında düştüğümüz hiç bir hali ve vaziyeti sorgulamıyoruz.
Sorgusuz sualsiz yol almak insanoğlunun gittiği en kestirme yoldur aslında. Ne için yürüdüğünün de önemi yoksa bu yol daha da kolaylaşır. Veya insanoğlu kolaylaştığı hissine kapılır. Öyle ya insan dünyada aldığı veballerin eziyetini kalbinin karanlıkta kalmasıyla öder. Ve inanlar için ahirete kalır bazı büyük hesaplar. Dünyadan göçmeden yapıp ettiklerimizi gözden geçirmek hem kalan ömrümüzü güzelleştirir hem de ahiret hesabımızı hafifletir. Öyle Ya Rabbimin rahmetinden ve merhametinden ümit kesilmez. Bu nedenle her halimiz şükür, zikir ve fikir üzerine olmalı. Bugün vefatının üçüncü günü olan Hacı Mehmet Aldemir amcamız gibi. Üç aydır hasta yatağında bir gün dahi şikâyet etmeden geçirdiği zor günleri Rabbine kavuşmasıyla son buldu. Amcamız sağlığı yettiğince her vakit namazını camide kılmaya gayret ederdi. Bu gayreti ömrüne bereket, yüzüne nur olarak yansıyordu. Kimsenin hayatıyla işi olmaz, boş sözlerle nefesini tüketmezdi bizim deyimizle Hacı Emmimiz. Hayat boyu gördüğü sıkıntıları anlattığına bir gün dahi şahit olmadım. Çileyle geçen ömründe onlarca ağaç yetiştirip sularken yaşadığı zorlukları başkalarından dinlerdik. Alın teriyle yetiştirdiği ağaçların yanında birini çocukken kaybettiği beş tane güzel evladı da yetiştirdi. Ümmete ve insanlığa hizmet eden bu evlatlardan biridir Turgay Aldemir ağabeyimiz. Babasından aldığı güzellikleri hayatının her alanında filizlendirip etrafına yaymaya devam ediyor.
Öyle ki Hacı Emminin gençliğinde çok çalışkan ve gayretli olduğunu da anlatırlardı sık sık. Ve dilinden düşmeyen şükür haline şahit olduk her dem. Ölüm döşeğinde yatarken dahi "Nasılsın Hacı Emmi" diye sorunca bu sorunun cevabı daima "iyiyim çok şükür" olurdu. Kendi dertlerim için ah vah ettiğim aklıma gelir ve kendimden utanırdım amcamızın şükrünü her duydukça.
Sahi insan hep elinde olmayana göz diker ve elinde olmayanı arzu eder. Bu arzular gözünü öyle kör eder ki sahip olduklarını da unutur. Ve maalesef ki sürekli her şeyden şikâyet eder bir kıvama gelir. Hem bu hayatı kendine zindan eder hem de ebedi hayatı. İşte bu yüzden bugün psikiyatri ilmi insanın sahip olduklarının farkına varmasını ister ve onlar için şükür( teşekkür etmesini) noktasında onu ikna etmeye çalışır. Bizim içinden çıkamadığınız hayat hengâmesinde Hacı Emmim, başını göğsündeki imana dayayıp ömründen ölüme uzanan hayat hikâyesini Rabbine sığınarak geçirdi. Bu teslimiyetin gölgesinde yaşarken kalbi huzurluydu. Gözleri hemen dolan duygusal haliyle kalbindeki yumuşaklığı hissetmeyenimiz yoktu. Bugün ondan razı olmayan tek kimseye rastlamamak ne güzel bir rastlantıdır diye düşündüm kendi kendime. Hani yaşlanınca insanlar huysuz ve geçimsiz olur diye bir kalıp cümlemiz vardır ya işte Hacı Emmim o kalıbı kıran nadide insanlardan. Bu huzur ve sekinet hâlini son nefesine kadar sürdürdü. Rabbine kavuşmadan son kez üç defa "Allah" diyerek ruhunu teslim etti. Ne güzel bir teslimiyet halidir bu ey can! Ömrü yaşayış şeklimiz değil midir ölümlerimize şekil veren? Rahmetle, mekânın cennet olsun Hacı Emmim, biz razıydık Rabbim de razı olsun…