
Kirasız vicdanlar
Nesibe Aldemir
Malatyalılar olarak yaşanan depremin getirdiği olumsuz koşularla karşı karşıyayız. Şehrimizde yaşanan yıkım ve enkaz çalışmaları hem fizyolojik hem de ruh sağlığımızı bozmakta.
Coğrafya kaderdir sözünü iliklerimize kadar hissettiren deprem, her birimizi ayrı imtihanlara maruz bıraktı. İçinde insan ihmalinin de olduğunu hesaba katarsak kimi canlar kimi canların ölümüne sebep oldu, kimi canlar gönüllü yaptığı çalışmalarla enkazda nice canların kurtulmasına vesile oldu. İnsan hayatın en acı yüzünü darlıkta ve yoklukta anlarmış. Bizde bugün yaşadıklarımızla daha iyi anlamaya daha iyi görmeye aday olduk. Fakat sadece anlamak ve görmek isteyen anlıyor ve görüyor.
Deprem hasebiyle çeşitli şehirlere misafir olduk. Buralarda beklentilerimizin üzerinde ağırladık. Aziz insanımız yüce gönlünün kapılarını sonuna kadar bizlere araladı. Sonra aynı felaketi birlikte yaşadığımız insanımız kira bedellerinde inanılmaz bir artış yaparak kendini tarihe kömür karası harflerle kazıttı. Bu iki tezadın arasında kalan kalbimiz anladı ki deprem herkesi ve her kesimi ayrı sınadı. Yüce Rabbim kimini sevdiklerinin kaybıyla, kimini zarara uğrayan malıyla, kimini eviyle, kimini de varlığıyla sınıyor. Bu sınanma içinde olmadık evlere olmadık kira bedelleri biçenler karda oldukları düşüncesiyle hallerinden gayet memnunlar.
Aylardır ev arayan mağdur insanların bozulan psikolojileri, yerle bir olan umutları onları bu memleketten göçe zorluyor. Ve bu aymazlığa dur diyen birinin olmaması neden sorusunu aklımıza getiriyor? Malatya'yı kaderine terk etmek neden? Malatya insanını kaderine terk etmek neden? Buradan giden hemşerilerime gönül koyuyordum, memleketi terk etmek niye diye? Fakat bu kira bedellerini, oldukça yavaş ilerleyen yıkım ve enkaz kaldırma çalışmalarını görünce gitmenin yerinde bir karar olduğunu daha iyi anlıyorum.
Kimsenin insafını artırıp vicdanını suyla sabunla yıkamaya gücümüz yetmez. Burası dünya, Kabil'in Habil'e kıydığı, Karunların servetleriyle yok olduğu, bir zamanlar Firavunların Nemrutların hüküm sürdüğü diyar...
O sebeple deprem nedeniyle gelen yardımları ihtiyacı olmadığı halde depolarına evlerine istifleyenleri, evlerini kiraya vermek uğruna hasar raporlarını ağır ve ortadan az hasara çevirenleri, dairelerini olmadık fiyatlara kiraya verenleri, neredeyse garibanın ağzındaki lokmaya göz koyanları görünce zalimlerin aramızda yaşamaya devam ettiği gerçeği aklımıza çivi gibi çakılıyor.
Aklımızın ve kalbimizin aldığı bu darbeler kanunların ve yetkililerin yetersizliği gerçeğini bir kez daha önümüze çıkarıyor. Kânun ne yapsın devlet ne yapsın diyenleriniz olacak. Tabi ki birey birey vicdanı, kalbi ve dahası kontrol etmek hiçbir kanunun ve yetkilinin harcı değil. Fakat ekonominin geldiği bu noktada belirli çerçeveleri ve kuralları kalın çizgilerle belirlemek mümkün. Kirasız vicdanlara uygulanacak caydırıcı cezalar tartışılmalı ve masaya yatırılmalıdır. Deprem bölgeleri başta olmak üzere yaşanan kira mağduriyetlerini giderecek yaptırımlar uygulamalıdır. Özellikle emekli ve asgari ücretle çalışan insanların bu şartlar altında hayata tutunması imkânsız. Barınma gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanları toz duman olan bu şehrin içinde yaşama ikna edecek bir cümle bulan yiğit varsa bunu hepimize haykırsın vesselâm...