
İnsan ve Körlüğü
Nesibe Aldemir
Bakmak ve görmek eylemleri aynı anlamlara geliyor gibi görünse de birbirinden tamamen farklı eylemlerdir. Bakmak dediğimiz şey insanın görme organı olan göz ile günlük hayatını yürütmede hayatını kolaylaştıran bir uzvun işlevinin neticesidir. Fakat görmek dediğimiz şey hayata mana gözünden bakıp hayatı okumaktır.
Hayatı okumanın ilk kaidesi kişinin kendini okumasıdır. Görmek eylemine kendinden başlamasıdır. Kendini bilen Rabbini bilir sözüne istinaden dünya yolculuğumuzu anlamlı kılacak bir tanışmadır insanın kendiyle tanışması. İnsan, aciz ve zayıf bir varlıktır. Bu özelliğinin yanında irade ve düşünme özelliğini taşıyan tek canlıdır. İnsan, bu tezat kavramlar arasında gelgitlerle devam eder yaşamına.
İnsan, iradesini geliştirip düşüncelerini besleyip ruhunu doyurdukça hayatındaki anlam arayışı derinleşir. Derinliği artıkça kendini tanımaya da başlar. Eylemlerini tartar, duygularını kontrol etme yeteneğini geliştirir. Ruhuna ve kalbine iyi gelmeyen malayani işlerden uzaklaşır. Bu süreçte kendine aralanan kapıları fark eder. Zaaflarını bilir, güzel yönleriyle tanışır. Hangi olumsuz yanlarını törpüleyeceğini bilir. Hangi çiçek yönlerine iyi bakması gerektiğini anlar ve orada gayret sarf eder. Böylece ünsiyet kurduğu diğer insanlarla olan iletişimini ve bağını da gözden geçirir.
Mesafelerini daha iyi ayarlar. Sınırlarını daha belirgin çizer. Hülasa kendini görmeye başlar. Kendini gördükçe hayata görür. Olaylara ve sorunlara yaklaşımı değişir. Bu değişim içinde eşsiz bir şifa taşır. Bu şifaya mazhar olan canlar kendileriyle tanışık olurlar. İyisiyle kötüsüyle kendini gören kendini tanıyan insan başkalarını da görme ve tanıma fırsatını da bulur. Bu tanıma ve görme silsilesi hayatın kendisini tanımaya kadar devam eder. Hayatı tanımak ve görmek insanı olgunlaştırır ve kemale sevk eder. Gözü açılmak değimini burada kullanacak olursak izah etmeye çalıştığım nokta daha da belirginleşecek. Gözümüzle birlikte özümüzün de açılması var olan güzel ve özel hasletlerimizi gün ışığına çıkarmaya vesile olacaktır.
Kendimizi tanımak ve görmekle başlayan bu yolculuk bize hayata faklı pencerelerden ve açılardan bakma zenginliği katacaktır. Nihayetinde çevremizdeki insanları da tanımaya ve görmeye başlayacağız. Onlarda var olan kötü hasletler g/özümüze batarken bu hasletlerin bizde var olup olmadığını yoklayacağız. Yine aynı şekilde karşılaştığımız insanlarda var olan güzel hasletlere gıpta edeceğiz. Bu güzel ve özel hasletlerin bizde olabilirliğini yoklayacağız.
Zihinde ve kalpte daima işlevsel halde olan bir süzgeçle yaşamanın duruluğu gönlümüze ferahlık verecektir. Bir nevi kendimizi, hayatımızda var olan insanları olduğu gibi kabul edeceğiz. Fakat bu kabulü eylemsizlik olarak da algılamayacağız. Kendi açımızdan değişimin ve gelişimin hangi yöne evirilmesini istiyorsak buna irademizle karar vereceğiz. İrademizi güçlendirmeyi öğrenip hayatın anlam derinliğindeki suların serinliğinde ferahlayacağız.
Ferahlayıp aldığımız derin nefesle yaşamımızı yeniden gözden geçireceğiz. Bu da bizi bakmak eyleminden görmek eylemine taşıyacak. Hülasa insanın en büyük körlüğü kendine olan körlüğüdür. Siretine ayna tutup kendini tanıyan insan kemâlin kapılarını aralar, vardığı yere huzuru götürür vesselam.