İnsan Ne ile Doyar?
Nesibe Aldemir
Dünyaya geliş amacını unutan insan madde ile mana arasında kurduğu dengeyi unutarak yaşar. Bu yaşam tarzı insanı her istediğini elde etmeye sürüklediği gibi maddenin de kölesi yapar.
Kölelik mi kaldı cancağızım? Dediğinizi duyar gibiyim. Ama gelin biraz düşünelim çağımız insanını. Yiyip yemeyeceğini bilmediği halde biriktirip durur. Daha fazlası için daha fazla ödün verir ahlakından. Yeri gelir topladığı malıyla övünür. Gözü yüksekte olduğu için ayağının altında çiğnediği değerleri de umursamaz. Bu sebeple başkasının hakkını yemek onu kalben rahatsız etmez.
Bazen düşünüyor insan, inandığını varsayanların aklına Hümeze Süresinin bir ve ikinci ayeti kerimesi gelmez mi diye. “Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin vay haline!” Diyor Rabbimiz kalbimizin derinliklerinde yatan mal toplama sevdamıza binaen.
İnandığını varsayarak yaşayanların bu ayetlere kulak tıkadığına şahit olmak acı bir deneyim. İnsan ki gözünü ancak toprak doyurur derler. Bu sözü söyleyenler tarih boyunca nice karnı tok gözü aç insanların dünya üzerinden geçişine şahitlik etmiş olmalı.
Hepinizin hayatında ve çevresinde bu şahsiyette insanlar vardır. Nice miras hikâyeleri dinlemişizdir. Nicesinde birbirine haksızlık eden kardeşler, kuzenler, analar, babalar ve çocuklar vardır. Kimisi kendine hak görmüştür hak yemeyi. Kimisi haksızlığa karşı durduğu halde başarılı olup hakkını alamamıştır. Kimisi de hakkını ahirette almayı burada sessiz kalmayı tercih etmiştir. Kimisi hukuki yollarla malına kavuşup kardeşinden olmuştur. Nice bağlar bahçeler kurumuş, nice evler viranelere dönmüştür. Nice yerler satılmış ve neticesinde tüm ailenin geleceğini etkileyecek maddi zorluklara sebebiyet verilmiştir.
Bu hikayeleri dinlerken veya bu hikayeleri yaşarken aklıselim düşünen kâmil insanların binlerce alacağı öğüt vardır içinde. Yok sayılan kız çocuklarının yenen hakları, evin sessiz çocuğunun elinden alınan malları, malıyla gözü kararmış doymak bilmeyen ana babalar… İnsan ki kolayca hırslarının kölesi olabilen bir varlıktır. İnsan ki menfaati uğruna hak yemekten geri durmayan bir varlıktır. Oysa insan güzel olamayan bu hasletlerini üzerinden atmadıkça insan olmanın tadına varamadığı gibi inandığını varsaydığı ahiretini de heba etmektedir.
Nice haklar yenerek alınan miraslar malın sahibine de evladına da hayır etmemiştir. Nice haksız yere üzerine çökülen mallar zehir olmuştur damakta. Hikayesi yolunda gidiyor olup kazançlı görünenler de vardır. Onların hesabı büyük mahkemelere ertelenmiş olmalı. Hal böyle iken aklını kullanmayan insan helal olan malını haram eder durur. Balına zehir katar. Ailevi ilişkileri zedeler. Hatta üzerine topladığı nefret ve kinle ömür boyu mutlu olamaz, huzur bulamaz.
Hasılı, dünyayı yese doymayacak kapasiteyi içinde barındırır insan. Mana dünyasından koptukça bu kapasitesini dışa vurur. Rahmetli Barış Manço, unutulmaz eserlerinden birinde şöyle özetler durumu;
“Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Kimi tatlı peşinde, kimininse tuzu yok”
Yine Tolstoy’un İnsan Ne ile Yaşar isimli eserinde; “Kalbine bir sor, böyle yaşanır mı hiç?” sorusunu kendimize soralım. Ve düşünelim koyu perdelerin arkasında insan ne ile doyar vesselam…