Göğe B/akarken
Nesibe Aldemir
Uçsuz bucaksız bir maviyi bağrında taşır gökyüzü. Derin iç çekişleri, duaları, acıları, feryatları, neşeyi, mutlulukları bıkmadan usanmadan bir nefes gibi çeker içine her daim.
Göğe bakınca dinlenir ve demlenir insan. Yeri gelir nazlı gülüşlerini salar göğün mavi kollarına yeri gelir hüzünden dizdiği tesbihleri gönderir. Eller ki semaya açılır darlıkta ve bollukta. Dualar seller misali gökten yolcu edilir Rahman’a. Yeri gelir bir yol olur gök, yeri gelir yüreğimize ferahlık veren bir kapı.
Gökler, sonsuzluk ikliminin mavi güneşidir. İnsanı düşler bahçesinden alır da hakikat bahçesine yolcu eder. Yeryüzüne sığamayıp da dertlerinde boğulanlara ferahlık verir bu mavilik. Göğe bakınca küçülür sorunlar, sıkıntılar. Göğe dalınca açılır tefekkür penceresi.
Adı nisyandan türeyen insan, unutuyor göğe bakmayı. Teknoloji çağının zincirlediği zihinlerimiz, ellerimiz ve kalplerimiz esaret altında. Bu esaretin bedeli göğün mavisine hasret eyliyor bizleri. Sığ yaşantılarımızın verdiği kasveti dağıtmaya yetmiyor güneşin her gün yeniden doğuşu. Yıldızların semada asilce parlayışına hayret duymakta zorlanıyoruz. Hoş beton yığınlarının içinden yıldızları görebilmek de hayli zor.
Zor olsa da göğe giden bir yol bulmakla mükelleftir insan. “Bu evleri atla bu evleri de bunları da, Göğe bakalım.” Der Turgut Uyar Göğe Bakma Durağı isimli şiirinde. Göğe bakmak için yeri gelecek evleri atlayacağız yeri gelecek hazları… Hayatımızı kuşatan, bizi kendine esir eden teknolojiyi de atlayacağız. Göğe bakma uğruna neyi atlayıp neyi atacağız her birimizin kendi hayatlarına göre değişen bir olgudur aslında. Fakat İmam Gazali hatırlatır ki göğe bakmak; vesveseleri, hüznü ve kederi azaltır, korku ve vehmini giderir, Allah Teâlâ’yı hatırlatır, kalpte Allah’ın büyüklüğünü yayar, kötü düşünceleri giderir, karamsarlık hastalığına iyi gelir, Âşıkları teselli eder, sevenleri birbirine alıştırıp yakınlaştırır ve o duaların kıblesidir.
İnsanın içindeki sonsuzluk duygusuna karşılık gelir göğün genişliği. İçimiz daraldığında, yolumuz taşla dikenle dolduğunda soluklanıp başımızı ve ellerimizi göğe kaldırmak ferahlatır yüreğimizi. Yeri, göğü ve ikisi arasındakileri Yaratanı hatırlatır bu mavi durak. Kibirlenip kendini üstün görene kâinatta ne kadar da az yer kapladığını öğütler.
Yerden göğe yükseldikçe bakışları, toz kadar küçük olabileceğini hatırlar insanoğlu. Yaratılmış varlıkların içinde en değerli yerini korumadıkça insan, bu küçüklüğe ve kayboluşa mahkûm kalır. İzzetini, şerefini muhafaza ederek göğe bakmayı ihmal etmeyen insan, tevazu içinde yaşamanın lezzetini tadar. Bu tat ile yaşarken vakarlı duruşunu da kendine şiar edinir. Bir nevi göğe bakmak insanı dengede tutar. Nefsin sonsuz arzularını dizginler ve insana acziyetini hatırlatır.
Kibrin, kinin kalbe verdiği kiri söker. Göğün mavi kollarında dinlenir yorgun yürekler. Şimdi soralım her birimiz kendimize; bu gün göğe baktık mı? Ya da en son ne zaman seyrettik yıldızları, ayı? Bu kıyasıya yaşamak telaşımızın içinde ne zaman yavaşlar adımlarımız, ne zaman başımız kalkar gökyüzüne? Olur da bulursak kısa bir durak, derin bir nefes alıp göğün özgürlük kokan mavisine değsin g/özlerimiz vesselam.