Nesibe Aldemir

Fethedilmiş bahçeler

Nesibe Aldemir

 Aile, her ne kadar toplumun en küçük birimi olarak tanımlansa da asıl olarak toplumlara, kişilere ve insanlığa yön veren en büyük birimdir. Asırlar boyu örnek şahsiyetlerin insanlığa kazandırılmasında verilen en büyük bahçıvanlık hizmetidir, bir ailenin anne babası veya büyüğü olmak.

Dikenlerine rağmen gülü sulamaktan vazgeçmeyen anne ve babalar kendi zevklerini belirsiz bir yarına ertelerler. Hatta ahirete saklarlar evlâtlarından habersizce, ince detaylarla işlenmiş bir bohçada. Çünkü güllerin ihmali demek aile bahçesinin solması demektir. Bu nedenle yemez yedirir, giymez giydirir analar ve babalar. Çocukların isteklerini kendi isteklerinden evlâ tutarlar.

İstekler ve arzuların elbette sonu yok insan nezdinde. Fakat anlatmak istediğim kapitalizm oyunundan uzak kalarak yüreklere dokunma fırsatı veren küçük mutluluklardır. Bir hediye, bir oyun veya bir gezi, hangi aile bireyinin yüreğine dokunmadan geçer ki zaman tünelinden?

Oysa hayat, asice akan bir nehirdir. Bu akıntının içinde zamansız dediğimiz kayıplar yaşanır kimileyin.

Ve insan genellikle kaybedince anlar sevdiklerinin, sahip olduklarının değerini. 

Fakat bizi maziye götürecek ne bir araç üretilmiştir ne de bir yol vardır. Pişmanlıkların sonuncusu da hiçbir zaman işe yaramamıştır. O halde içinde doğduğu, büyüdüğü bahçeye sahip çıkmalıdır insan. Ona emek veren bahçıvanların kadrini kıymetini bilmelidir. Bahçıvan bahçesinde emek verdiği güllerin solmasına dayanamaz üzülür ve yıpranır. Verdiği emeğin karşılığında rengârenk güllerin açmasını ister, tüm insanlığa kokusunu yayan. Öyledir ya her anne babanın hayali “hayırlı bir evlât” yetiştirmektir. Gün olur da o rüya gerçekleşirse verdiği emeğin karşında yüreği derin bir nefes alır bahçıvanın. Bu derin nefes onu ulu bir çınar ağacına dönüştürür. Evlâtlar, torunlar bu koca çınarın altında soluklanır.

Gölgesinde nice serinler. Hayat dersinden tutunda kitap satırlarında geçmeyen hikâyeler, makaleler, maniler, ninniler, öğütler ve daha neler dolar o koyu gölgede insanın heybesine.

Heybesi dolan insan, yolculukta geçtiği yerlere tohumlar eker, fidanlar diker. İyiliği yayar tüm cihana.

Nezaketiyle pekiştirdiği insanlığı, kurduğu sosyal ilişkilerini kaliteli kılar. Böylece anlayış doğar insanlığın içine. Zamanın en aşılmaz duvarı olarak görülen "anlaşılmak" ve "anlaşmak" olguları bir düğüm misali çözülür. İnsanlık nehrinin önünü tıkayan tüm atıklar temizlenir. Sevgi, saygı, merhamet ve iyilik ile beslenen bu nehir çağlar durur yarınlara. 

Geçtiği yerlere unutulmaz izler bırakır.

Hangi çocuk unutur ki ailesiyle yaşadığı ömrü? Çocukluk denilen o güzel yıllar, bizi  insanlığa hazırlayan en güzel vakitleridir. Hiç unutmam meselâ kolumu babamın dizine yaslayıp da yer sofrasında yediğim o yemeğin lezzetini. Aslında yemekten ziyade unutamadığım güzellik, babama kolumu yaslarken yaşadığım güvende olma hissiydi. Ve babam hiçbir zaman şikâyetçi olmadı kolumdan. Aksine bu şekilde yediğimiz yemekten oldukça mutluydu. O vakitler teknoloji haneleri bu denli kuşatmamıştı.

Misafir kıymetli, hürmet önemliydi. 

Sevginin ve muhabbettin  yüreğin ta derinlerinden geldiğini, gözlerde yanan ışıklardan anlamamak ne mümkündü. Dede, babaanne, anneanne, hala, teyze, dayı, amca ve onların çocuklarıyla vakit geçirmek gibisi yoktu. Hiçbir sosyal mecra insana bu lezzeti veremez. Amca çocuklarıyla Babaannemlerde oynadığımız saklambaç oyunun verdiği neşeyi hangi bilgisayar oyunu verir ki insana? 

Söğüt ağacının altında, Horata Çayı’ndan uzanan suyun serinliğinde içilen çayların tadı unutulmaz güzellikteydi. Çay başında uzayan muhabbetler, çay soğusa da sıcaklığını yitirmiyordu. Öyle ya göz göze, yürek yüreğe değmeden muhabbetin tadına varılmazdı.

Bizler bu güzellikleri yaşamış olmanın verdiği huzur ve güç ile bugünlerde çeşitli erozyona ve heyelana maruz kalan "aile" yapımıza sahip çıkmalıyız. Zira öncelik bahçemizde yetişen güllerimizde yani evlâtlarımızdadır. Onları Allah ve Resulüne itaat eden kimseler olarak yetiştirmeli, güzel dinimiz İslam’ın güneşiyle bahçemizin ebedi canlılığına erişmesine vesile olmalıyız. Böylece güllerimiz kokusunu ve rengini muhafaza ederek büyüyecektirler. 

Besin kaynağı vahiy güneşi olan güller, insanlığa unutulmaz güzellikler ve kokular yayarlar. Akrabalık bağını kuvvetli tutarlar. Eşine ve çocuklarına karşı merhametli ve saygı dolu olurlar. Aile bahçesini tarumar ederek meşrulaştırılmak istenen eşcinsellik gibi çeşitli sapkınlıklara dur demeyi bilirler. 

Bizler çocukluğumuzda yaşadığımız güzel hasletleri bugüne taşımakla mükellefiz. Madem bahçıvanız işimizin hakkını verelim, madem ulu bir çınarız gölgemizde oturanları serinletelim. Mademki bir çiçeğiz rengimizi, kokumuzu muhafaza edelim. Sevgiyi, saygıyı, zamanı, merhameti ve muhabbeti ailemizden esirgemeyelim. Zayıflayan akraba bağlarını kuvvetlendirelim. Evvela kendi bahçemizi fethedelim, kendi ailemize sahip çıkalım. Ardından tüm insanlığın bahçesini koruyalım. Unutmayalım ki kıymetli gönül dostları, biz fethimizi koruyamazsak bahçemizde ne bir gül kalacak ne bir bahçıvan ne de geleceğe uzanan ulu çınarlar...
 

Yazarın Diğer Yazıları