
Erimeden Karlar
Nesibe Aldemir
İnsan ömrü, asi bir nehir misali hızla akmasıyla ünlüdür. Nasıl geçtiğini anlamadığımız zaman bizi kollarında avutuyor. Yaşam bir kar tanesi misali eriyip gidiyor elimizde. Dilimize şikâyet şarkıları dolanmış. Keder boynumuzda inciden kolye, sonsuzluğa aralanan kapılara ise sırtımız dönük.
Baki kalanı aramaktan yorulanlarımızın üzerinde ölü toprağı serilmiş. Eğlenmeyi, hazzı ve hızı tek hayat gayesi edinenler kendinden kaçışta. Kâinat denilen kitabı tozlu raflara terk etmişiz. Okumaktan yüz çeviren g/özlerimiz yorgun ve dalgın bakıyor. Kendi ekseninde dönüp durmaktan yorulan dizlerimiz takatsiz. Hayata anlam katan değerimiz yetim ve öksüz.
Bizi bu diyarda özümüze hasret bırakan bir yok oluşun bilmem kaçıncı asrındayız. Bırakamadığımız kin ve nefret duygusu, bir türlü vazgeçemediğimiz haset denilen kalbi hastalık neden yakamızı bırakmıyor. Başkalarının hayatlarıyla boy ölçüşmekten kendi hayatımıza uzak düşmelerimiz… Dünyanın rengini griye boyayan hallerimiz…
Etrafa verdiğimiz bahar görüntüsünün altında yatan kışlarımız… Söyleyin ne zaman biter bu yaşamak sandığımız savaş? Kıştan bahara ne zaman döner yüreğimiz? Yaratılana teşekkür etmeden, Yaratana şükürsüz geçen kaç günü daha sığdırdık çuvala. Kaç ayımız geçti kendi Hira’mıza uğramadan? Kaç senemiz gitti yaşamak denilen çemberden geçmeden?
Sayamadık günleri, geceleri. Öylesine yaşadık çoğu kez. Sadece nefes aldık ve verdik. Yapıp ettiklerimize dönüp bakma zahmetine girmedik. Etrafa yaydığımız kokudan habersizce yaşadık. İyi olmayı değil de iyi görünmeyi tercih ettik. Bu sebeple azaldı iyilerin ve iyiliğin sesi. Bu yüzden sahne arkasına geçti iyiler.
Dünyadan kendi payımıza düşene razı olmadıkça dünya zindan oldu çoğumuza. Kederde düğümlenen iplerimizi çözmenin zamanı gelmedi mi? Sevginin ve tebessümün gücüyle ruhumuzun belini doğrultup yaşamak kim bilir hangi çiçekler açtırır gönül bahçemizde?
Tefekkürle tazelenen ruhumuz her güne yeniden doğacak belki de. Öylesine yaşayıp gitmek yerine insanların hayatında unutulmaz izler bırakacağız sevgi, samimiyet, samimi niyetle…
Zamanımızı, anımızı ve dahası ömrümüzü feda ettiğimiz “fena duygulardan” arınırsak ne kalırdı bize bir düşünelim. P/aklanırdı gönül kirimiz. Ve toprağa düşen kar taneleri gibi aydınlardık. Dünyaya ve insana dair umutlarımız tazelenirdi.
“Burası dünya” dediğinizi duyar gibiyim. Dünyamızı değiştiremesek de bakış açımızı değiştirebiliriz. Olurda kar misali eriyen ömrümüzde bir tohuma su olur, güneş oluruz. Bir dikili taşımız olmasa da cihanda, bir ekili gülümüz olur. Estikçe ılık rüzgarlar kokusunu yayar yüce dağlara vesselam….