Mehmet Zeki Dinçarslan

Son Organik İnsan

Mehmet Zeki Dinçarslan

Açıköğretim tarih bölümünde okuyorum. Bütün ders materyali dijital. Basılı kaynakları okumaya alışkın olan benim gibi bir eski moda (old school) birisi için dijital kaynaklardan çalışması çok zor. Sadece yazılı kaynaklar değil dijital olan. Yapay zekâ öğretmenlerin ders anlattığı videolar da var. Benim için zor olan bu durum yeni nesil için hem daha kolay hem daha pratik. Neyse ki dokümanların çıktısını alma şansım var. İlerleyen yıllarda belgelerin çıktısını almak hem zor olacak hem de kâğıt israfı yüzünden belki de yasaklar listesine girecek.

Yeni kuşaklar benim gibi değil tabi ki. Kolayca uyum sağlıyorlar ve eski nesil çalışma yöntemlerini garipsiyorlar. Kuşak farkı dediğimiz şey tam olarak bu. Eskiden bu kuşak farklılıklarını 60’lar kuşağı, 70’ler kuşağı olarak adlandırıyorlardı. Yakın zamanlarda da X kuşağı, Z kuşağı gibi tabirler türedi. Kuşak farklılığı, nesiller arasındaki bakış açısı, fikri altyapı, düşünüş şekli farklılıklarını ifade ediyor. Bence bu tür farklılıkları doğum tarihi baz alınarak insanların üzerine yapıştırmak çok mantıklı değil. Fikri değişmeleri, farklı bakış açılarını aynı kuşaktan insanların hayatlarının farklı dönemlerinde gözlemlemek mümkün. Eskiden on yılda bir kuşak değişirken şimdi bir insanın hayatının farklı evrelerine farklı kuşak ismi vermek mümkün. Aynı kişi hayatının farklı dönemlerinde çok daha başka bakabiliyor hayata. Bizim alıştığımız bir şekil var. Adam gençliğinde ne kadar hareketli olursa olsun yaşlanınca dindarlaşıyor ya da gençlik çağındaki hız zamanla kesilerek kişiye belli bir olgunluk katıyor. Günümüzde değişim çok daha hızlı. Üç senede, beş senede bir tanıdığımız insanların deri değiştiren yılanlar gibi kuşak değiştirdiğini görüyoruz. Bakış açıları çok hızlı değişiyor.

Bugün, doğrudan insan düşüncesine nüfuz eden bir baskı var. Beyin, çok fazla bilgiye maruz kaldığı için hızlı bir şekilde değişebiliyor. Medyası, sosyal medyası, interneti, yapay zekâsı her biri bir koldan insan düşüncesini baskı altına almışlar. Beyinle ilgili yapılan çalışmalar var. Kendi haline bırakılmaması gereken kalabalıkların düşüncelerinin nasıl değiştirilebileceği ile ilgili yapılan geniş kapsamlı çalışmalar var. Nöropazarlama diye bir şeyden bahsedildiğini duydunuz mu? Nörolojik sinyaller göndererek kişilerin alışveriş davranışlarını etkilemeye çalışan bir disiplin. Yalın bir şekilde düşünmeyi becerebilsek bunun ne kadar korkunç bir çaba olduğunu anlayabileceğiz fakat bize bunları düşündürtebilecek zihinsel fonksiyonlarımız da başka konulardakine yapıldığı gibi felce uğratılmış. Kurbanlık koyunlardan farkımız epsilon (ε) kadar.

Gerçek soru şu: İnsan düşüncesi, binlerce yıldır gelişirken, şimdi bir duraklama dönemi mi bekliyor bizi? Örneklerimi küçükten büyüğe sıralamak istiyorum:

Cep telefonu kullanıcıları ortalama kaç numarayı ezberlerinde tutuyorlar? Eskiden herkesin birer telefon defteri olurdu ve numaralar elle çevrilirdi. Öyle ki, bir zaman sonra o defterdeki bütün numaralar ezberlenmiş olurdu. Ezberlemeyle ilgili illaki beynin bir bölgesi var. O bölge kullanılmaya kullanılmaya köreltildi yıllardır ve yakın bir gelecekte birisinin aklında bir numara tutuyor olması bile tuhaf karşılanacak. İnternetten her aradığımızı bulamadığımız zamanlarda şiirler ezberlerdik. Ezberlemek gibi bir zihin jimnastiği artık öyle gereksiz ki. Nasıl olsa telefonlar bize bir uzvumuz gibi yapışmış durumda. Ne gereği var bir şeyi ezberde tutmanın.

Navigasyon kullanmayan kaldı mı? Varsa bile yine yakın bir gelecekte kimse navigasyon olmaksızın bir yere gidemeyecek. Bir yolu tarif etmek, tarifle gitmek, giderken sağa sola bakıp ipucu aramak geçmiş çağlardaki insanların odunları sürterek ateş yakması kadar ilkel. “Konum at” komutu her tarifin yerini almış durumda. Evden işe giderken bile navigasyon kullanır duruma geldik. Yürümenin ayrı araç kullanmanın ayrı navigasyon şekilleri var. İnsan beyni yol bulmayla ilgili bölgelerine şimdiden veda etse iyi olacak. Tehlikeli durumlarla, saldırılarla, düşman işgaliyle karşı karşıya kalan birisi endüstriyel tavuklar kadar bile kaçamayacak.

Öğrenme konusunda ne düşünüyorsunuz? Kaç öğrenci ödevini yapay zekâ kullanmadan yapıyor artık? Böyle hazırlanan ödevlerin öğrenmeye katkısı ne kadar? Beyni kullanmadan zekâ gerektiren işleri yerine getirmek tabi ki muazzam bir konfor fakat muhakemesini hiç kullanmadan okullar bitirecek nesillerin insanlığın kümülatif zekâ seviyesini yukarıya mı yoksa aşağıya mı çekeceğini tahmin etmek hiç de zor değil. Bilim insanlarının akademik çalışmalarını yapay zekaya yaptırdıklarını düşünürsek insanlığın hakikaten bir düşünsel fetret devrine yaklaştığı çıkarımında bulunabiliriz. Benim yerime yapay zekâ düşünsün, benim beynim dopamin salgılamama sebep olacak sosyal medya videolarıyla meşgul olsun ben düşünmeyeyim, bilim üretme işine kadar her şeyi tek tıkla bilgisayarlar benim yerime yapsın diyen insanlar binlerce yıllık insanlık birikimini çöpe taşıyorlar.

Yeri gelmişken, o bağımlılık yapan sosyal medya içeriklerini de yapay zekâ hazırlıyor. İnsan eliyle bir şey üretilmeyecek çok yakında. Hatta bu anlattıklarımın benzerlerini bile görebileceksiniz benim yazdıklarımdan farklı olarak yapay zekâ kaynaklı olacaklar. Çok iyi bir dijital içerikle karşılaşınca bunun insan eliyle üretilmediğini rahatça anlayabiliyoruz şimdilik. Şimdilik. Gelecek çağın çelişkilerinden birisi de çok iyi olmakla insan ürünü olmamak arasındaki çelişki olacak. Bir makale, bir paylaşım, bir anlatı ve belki bir öykü, bir roman, bir film çok iyi değilse onun insan ürünü olduğu düşünülecek.

“Ne var bunda?” diyenlerinizi duyar gibi oluyorum. “Bilim gelişiyor, teknoloji ilerliyor. Her çağda senin gibi ‘İstemezük’çüler olmuştur. Dün matbaanın karşısında duranlar da senin gibiydi. Her çağda bilimin karşısında duranlar olmuştur lakin böylelerine rağmen bilim ve teknik ilerledi de bugünlere kavuştuk.”

Tamam, saygı duyuyorum bilime fakat bu gelişmenin diğer gelişmelerden farklı bir yönünün olduğunu da kavramamız gerekiyor. Bugüne kadarki bilimsel gelişmeler insanın en temel özelliğine taarruzda bulundu mu? İnsanın düşünme yetisine ne zararı vardı buhar makinesinden mikroçipine kadar tüm o bilimsel gelişmelerin? Düşünme yetisini bir makinenin tekeline vermek Hz. Eyüp’ün dilini ve kalbini kurtların kemirmesi, Aşil’in topuğuna okun isabet etmesidir.

Kendi kararlarını kendisi alabilen insan kuşakları yerlerini kararlarını makinelere aldıran insana bırakıyor. Ne güzel, kararsız insan kalmayacak dünyada, herkes hızlıca kararlar verebilecek gibi geliyor böyle bakınca fakat insan kararları her zaman öğlen ne yesem, üzerime ne giysem türünden basit şeyler değil ki. Ahlaki kararlar konusunda bir makineye, bir yapay zekâ modeline güvenmek kadar tehlikeli bir durum düşünemiyorum. Örnek üzerinden açıklayayım. Yapay zekâ modeline yaptırılan bir çalışma neticesinde dünyanın bir yerinde yaşayan insan topluluğunun yok edilmesinin insanlık için çok daha verimli olacağı sonucu çıktı. Böylelikle su kaynakları daha verimli kullanılabilecek diye de ikna edici argümanlar öne sürüldü. Bu durumda insan çıkıp diyebilecek mi “Hayır, her şey rasyonel olmak zorunda değil, önemli olan ahlaki olması ve her doğru her zaman ahlaki olmayabilir.” Yoksa beyninin binde bilmem kaçını kullanmaya alışmış olduğu için girdiği dopamin havuzundan çıkmadan “Ne yapıyorsanız yapın, tüm dünya ölse bana ne” mi diyecek?

Son organik insan kim olacak acaba? Bir şeyleri ezberleyen son insan mı, kendi kendine yolunu bulabilen son insan mı yoksa kendi kararlarını kendisi vermiş olan son insan mı?

Not: Bu yazı büyük oranda organik. Epsilon (ε) yazdığım yere epsilon işaretini koymak için internet araması yaptım. Eskiden çok iyi bildiğim bu işareti unutmuş olduğuma şaşırdım. Aşil tendonunun vücudun neresinde olduğunu görmek için de yine internet araması yaptım. Kalanlar organik. 

Yazarın Diğer Yazıları