Mehmet Zeki Dinçarslan

Şehirler Betonla Değil İnsanla Yaşar

Mehmet Zeki Dinçarslan

Modern şehirler yalnızca betonarme yapılarla değil, insanı yaşatan alanlarla var olur. Şehir deyince bazılarının aklına sadece beton geliyor. Ne yazık ki bizim belediyecilik anlayışımızda da bu felsefe hâkim: İnsanı yaşatmaktan ziyade betona boğmaya odaklanılmış durumda. Halk sağlığı gibi acil ve hayati konularda derin bir duyarsızlık sergilenirken, içinde “beton” geçen ve faydasını tamamen inkâr etmesem de aciliyetini sorguladığım taziye evi projelerine olağanüstü bir hız ve öncelik tanınıyor.

Birkaç hafta önce Malatya’daki hava kirliliği seviyelerinin alarm verdiğini yazmıştım. O gün yazdıklarım maalesef bugünkü tabloyu öngörüyordu. Şehirde nefes almak giderek güçleşiyor. Kot taşlayan işçiler gibi ciğerlerimiz doluyor ve nefes almakta zorlanıyoruz. Çocuklarda alerjik astım vakaları artıyor. Bu sadece bir yaz mevsiminin sorunu değil. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde bu kirliliğin menfi tesirlerini çok daha ciddi boyutlarda göreceğiz. Felaket tellallığı yaptığım düşünülmesin; ben sadece yaklaşmakta olanı söylüyorum.

Bu tabloya rağmen, belediyelerin hava kirliliği gibi tüm Malatya halkını doğrudan ilgilendiren bir konuda harekete geçmemesi, kamu görevinden çok bir medya stratejisini andıran tavırlarla önceliğini taziye evi projelerine vermesi düşündürücü. Çünkü bu projeler daha fazla görünürlük, daha kolay alkış alıyor. Oysa nefes almak gibi en temel insani ihtiyaçlar, bugünün değilse bile yarının en büyük meseleleri olacak.

Elbette yerel yönetimlerin halkın acılarını paylaşma niyeti kötü değildir. Ancak “yaşatamadığımızı en azından güzel uğurlayalım” mantığıyla yürütülen bu işler, uzun vadede halkı yaşatmayı tamamen göz ardı eden bir zihniyete dönüşüyor. Belki de bazı yöneticiler içten içe, “Zaten bu hava kirliliği yüzünden ileride daha çok cenaze olacak, o halde taziye evlerini şimdiden yapalım” gibi karanlık bir ön kabulün izinden gidiyordur. Bu ihtimal bile toplumun nasıl bir kayıtsızlığa sürüklendiğini gösteriyor.

Taziye evleri meselesi gündeme gelince geleneklerimizi tekrar düşünmek gerektiğini fark ettim. Bugün taziyeler, neredeyse açık hava lokantalarına dönüşmüş durumda. İnsanların acı günlerinde gösterilmesi gereken mahremiyet, sükûnet ve samimiyet; yerini ikram kuyruklarına, kalabalık gürültüsüne ve gösterişe bırakmış. Bu yozlaşmanın önüne geçmek ancak toplumun kendini sorgulaması ve inisiyatif almasıyla mümkün olabilir.

Aynı şekilde hava kirliliğiyle mücadele de sadece yöneticilerin görevi değil. Sessiz kalan toplumlar, kendilerine ne verilirse onunla yetinmek zorunda kalır. Bugün bir taziye evi yapılacak denildiğinde, halktan yükselen ilk tepki alkış oluyor. Bir tane Müslüman çıkıp da, “Taziyeler bizim kültürümüzde camide, evde yapılır; neden çocuklarımızın parkına göz dikiyorsunuz?” demiyor. Oysa cami odaklı sosyal hayat hem daha doğal hem de daha ekonomik çözümler sunar. Hem maneviyatı canlandırır hem de kalıcı tesisler yerine mevcut mekânları dönüştürerek toplumsal kaynakları daha verimli kullanır.

İşin en vahim tarafı ise, bu taziye evlerinin yapılacağı alanların çoğunun park ve yeşil alan olması. Yani çocukların oynayacağı, insanların nefes alacağı alanlar, bir imar planı değişikliğiyle hukuka aykırı biçimde yapılaşmaya açılıyor. Bu açıkça bir şehircilik cinayetidir. Camilerin alt katları, müştemilatları, bahçeleri dururken yeni binalar inşa etmek, hem hukuki hem de ahlaki açıdan kabul edilemez. Bu tercihler geleceği değil, günü kurtarmaya yöneliktir. Oysa kent yönetimi kısa vadeli alkışlarla değil, uzun vadeli yaşanabilirlikle ölçülmelidir.

Unutmayalım: Betonlar değil, yaşanabilir alanlar şehirleri kurar. Bugün çocuklarımızın oynayabileceği bir parkı elimizden alanlar, yarın onlara nefes alacak bir şehir bırakmamış olacak. Sessiz kalmaya devam edersek, yaşarken ölmenin yollarını daha da ustaca döşeyecekler. Taziye evi öncesinde sağlıklı yaşam, alkış öncesinde itiraz gereklidir.

Yorumlar 1
Kesinlikle 13 Mayıs 2025 09:13

Taziye evlerine değil, yaşanabilen yeşil alanlar gerekli. Taziye evlerinde yemek yiyenler değil, yeşil alanlarda kitap okuyanlar gerekli.

Yazarın Diğer Yazıları