Konu Bu Değil
Mehmet Zeki Dinçarslan
Net Haber yazarlarından Tarık İnce’nin 27 Aralık tarihli yazısı dikkatimi çekti. Tartışma kültüründen ve hakikatten kopuşumuzu anlatıyor yazar köşe yazısında. Uzun zamandır zihnimi meşgul eden bir konu olduğu için ben de bu konu etrafında fikirlerimi yazmak istedim. Soru şu: Biz gerçekten konuşuyor muyuz yoksa konuştuğumuzu zannedip konuların etrafında mı dolaşıyoruz? Zihinlerimiz net mi? Bu kadar yoğun gündemlerle karmaşık hale gelen zihinlerimiz gerçekle bağını zaman zaman koparıyor mu acaba? İnsanlarla bir konu üzerinde konuşurken sık sık aklıma aynı şey geliyor: “Konu bu değil”. Aklıma gelmekle kalmıyor, ikaz etmeye başlıyorum. Konu bu değil. Mevzu ne olursa olsun bir de bakıyorum ki odak dağılmış, konuyla bağlantısı olmayan şeyler sanki o konu ile alakalıymış gibi konuşulmaya başlanmış. Ele alınan başlığın aydınlatılması gerekirken başka başlıklara savrulup duruyoruz. Bu durum basit bir iletişim kazası değil, zihinsel bir kaymaya delalet ediyor.
Sık sık tekrar ettiğim gibi, insan zihni günümüzde yoğun bir baskının altında can çekişiyor. Sosyal medya, gündem bombardımanı, duygusal manipülasyonlar ve hız kültürü, düşünmeye değil tepki vermeye programlamış bizi. Yeni bilgileri sindirme, kavramlar arasında bağ oluşturma ve sebep sonuç ilişkisi kurma yeteneğimiz gün geçtikçe köreliyor. Eskiden liselerde Mantık adında müstakil bir ders vardı. Sonradan konu olarak varlığını sürdürdü, geçen senelerde ise tamamen kaldırıldı. Bu işler dersle olmaz farkındayım fakat en azından basit mantık yürütme deneyimleri olsaydı gençlerin, belki de hayata karşı daha donanımlı olacaklardı. Şimdilerde tartışmalar Tarık İnce’nin de dediği gibi sadece altta kalmadan cevap vermek üzerine kurulu. Sebep sonuç ilişkisinin adı sanı yok. Ülkemizin kümülatif zekâ seviyesi düşmeye devam ediyor. Çok konuşuyoruz, az düşünüyoruz. Tartışmalarda ses yükseliyor fakat anlam derinleşmiyor.
Elimde olsa Descartes’in düşünme yöntemini müfredata aldırırdım. Descartes, hakikate ulaşmanın yolunu her şeyi sorgulamaktan, açık ve seçik olmayanı askıya almaktan geçiriyordu. Descartesçi yöntem, zihni önce temizlemeyi, sonra sağlam adımlarla ilerlemeyi önerir. Bugünün tartışmalarında ise bunun tam tersi yaşanıyor: Varsayımlar hakikat gibi sunuluyor, duygular delil yerine geçiyor, sonuçlar baştan ilan ediliyor.
Geçenlerde elime “safsata” kavramı ile ilgili bir doküman geçti. Rahmetli Alev Alatlı’nın bazı yazışmalarından yapılmış bir derleme. Mantık safsatalarını anlatıyor. Mantık safsatası, doğru gibi görünen, fakat aslında hatalı olan akıl yürütmelerdir. Konuyu saptırma, kişiye saldırma, çoğunluğa dayanma, korku üretme gibi yöntemler hem medyada hem de sosyal medyada standart biçimler haline gelmiş durumda. Asıl mesele konuşulmuyor, yerine yan yollarda koşuluyor; hakikat aranmıyor onun yerine galip gelmek için çaba gösteriliyor.
Alev Alatlı’nın mantık safsataları ile ilgili yapmış olduğu çalışma çok değerli ve son zamanlarda sürekli daha da fazla değer kazanıyor. Bu yüzden, bahsetmiş olduğu mantık safsatalarından önümüzdeki yazılarımda bahsetmek istiyorum. Böylelikle zihinlerimizin nasıl gerçekten koptuğunu, hakikat yerine galibiyet tercihinin bizi nerelere götürebileceği daha net bir şekilde gözler önüne serilmiş olur. Doğru soruları sormayı öğrenmemiz gerekiyor. Konuşurken, öğrenirken, gündem bombardımanına maruz kalırken gerçeklerle bağımızı koparmamamız için çaba göstermeliyiz.