
En Güzel Şehir VIII – Psikolojik Ve Duygusal Etki
Mehmet Zeki Dinçarslan
Vücudun yapıtaşı hücre, toplumun yapıtaşı ailedir. Şehrin yapıtaşı nedir? Şehrin yapıtaşı insandır, hemşehridir deyip geçmek istemiyorum. Şehrin yapıtaşı biraz daha duygusal bir durum. İnsanların kafalarındaki şehir imajı şehirlerin yapıtaşıdır. Yani, ne kadar insanın kafasında sevilen, özlenen, içinde mutlu olunmuş ve olunan bir Malatya varsa şehir o kadar vardır, değerlidir, önemlidir ve en güzel şehirdir. Şimdiye kadar anlattıklarım hep şehrin maddi varlığı ile alakalı şeylerdi. Yollar, altyapı, ekonomi, doğal güzellikler… Bunların hepsi insanların zihinlerinde bir Malatya imajı oluşturmak için gerekli şeyler. Psikolojik ve duygusal etki ise tüm bu çabaların sonucunda oluşan bir his, bir aidiyet durumudur.
Eskiler, şehrin eski zamanlarını anlatarak geçmişte yaşadıkları güzel günleri bugüne taşırlar. Taşırlar da “gelmez o günler” diyerek esef ederler. Neden gelmiyor peki? Şehir aynı şehir değil, yaşattığı his aynı his değil. Dünün Malatya’sı büyüdü, büyük bir şehir haline geldi, sonra yıkıldı, enkaz haline geldi. Şimdi de şantiyeye dönüşerek yeni bir şehir oluyor. Yeniden inşa faaliyetleri kolay değil biliyorum lakin daha zor olan bu şehre yeni bir ruh katmaktır. Çünkü şehri şehir yapan sadece bina değil, park değil, yol değildir. Şehrin insana bir duygu vermesi gerekiyor. Ne kadar fazla insan o şehrin içerisinde kendini mutlu hissediyorsa şehir o kadar güzeldir ve en güzel şehirdir.
Dışarıdan gelen bir insanı kendine hayran bırakan şehirler var. Malatya, hayallerimdeki Malatya, dışarıdan gelen insanların hayran kaldığı, burada yaşama isteği uyandırdığı bir şehir. Bugünse bu şehrin bu haliyle çok da güzel olduğunu söyleyemeyiz. Malatyalılar Malatya’dan kaçma hayalleri kuruyorlar. Çünkü en güzel şehir değil. Çoğu şehre kıyasla güzel şehir bile değil. En kritik nokta da aidiyet hissiyatı. Burada yaşayan insanlar kendilerini buraya ait hissedebiliyor mu? Kendinizi buraya ait hissediyor musunuz yoksa bir yolunu bulsam da güzel bir şehre göç etsem mi diyorsunuz?
Bu yazı dizisi sona erdi. Bir yazı daha yazıp bırakacağım. Tüm seri boyunca vurguladıklarımı özetlemek, netleştirmek istiyorum. Kurumlar ve sivil toplum kuruluşları. Bu taraflar el ele vererek bir şeylerin planlarını yapmak zorundalar. Aksi halde bu şehir bırakın en güzel olmayı, bırakın güzel olmayı, kötünün de altına düşecek en kötü olacak. İnsanların aidiyet hissini oluşturmak, desteklemek, beslemek gerekiyor. Burada yaşayanlar kendilerini bu şehrin bir parçası gibi hissetmeli. Bırakın yollarını, parklarını; gökyüzüne baktığında bile “burası benim şehrim” diyebilmeli. Malatya’yı bir an önce terk etme hayali kuran insanlar, güvensiz sokaklar, umutsuz bakışlarla bu ruh inşa edilemez.
Şehrin ilham verici atmosferini nasıl oluşturabiliriz? Sokaklara yeniden nasıl ruh aşılarız? Özgün, kendine has bir Malatya için neler yapmalıyız? Kurumların ve STK’ların çalışmaları gereken asıl sorular bunlar. Her şeye rağmen elimizde kalan özgün yerlerimiz var. Kernek-Kanalboyu örneklerini çok veriyorum ama ufak bir şehir turuyla birçok özgün yerimiz ortaya çıkıp ruhu kaybetmemek adına değerlendirilebilir. Amaç, o sokaklarda dolaşan insanların farklılığı hissetmeleri. Sadece şehir merkezi değil, Arapkir olsun Darende olsun bütün ilçelere yayılmalı bu özgünleştirme çabaları.
İnsanları bir araya getirecek sosyal etkinliklerin planlanması, tabiri caizse Malatyalılara nefes bile aldırılmaması gerekiyor. İnsanın duygusal durumunu en çok etkileyen şeylerden birisi de karşısındaki güler yüzdür. Yardımseverlik, selamlaşma… Bunlar küçük şeyler gibi görünse de şehrin psikolojisini bambaşka hallere sokar. Malatya’daki kargaşa, kaos ortamı artık dikkat çekecek boyutlara ulaştı. Geçenlerde bir arkadaşım bir araştırmaya göre Türkiye’nin en sinirli şehrinin Malatya olduğunu söyledi. Sadece trafiğe çıkarak, araçları gözlemleyerek bu araştırmayı onaylayabilirsiniz. Trafikte korna sesi, markette sabırsızlık, suratı asık insanlar, birbirinden uzak insanlar… Sosyal çürümenin son aşamasındaymışız gibi bir hissiyat oluşuyor içimde. Oysa bir tebessüm, bir selam, bir küçük yardımla şehir çok daha yaşanılır hale gelir.
Toplumsal saygının şehir sathında yayılması gerekiyor. Toplumsal saygı, huzur ve hoşgörü şehir psikolojisinin temelidir. Bir mahallede cenaze olduğunda eskiden televizyon bile açılmazdı. Şimdi bir sokakta cenaze varken yan sokakta davul çalıyor. Bu kadar kopukluk, bu kadar duyarsızlık kabul edilemez. Huzurun olmadığı, hoşgörünün kaybolduğu bir şehirde insanlar maddi ortamları çok iyi de olsa mutlu olamazlar.
Sonuç olarak, Malatya’nın en büyük ihtiyaçlarından biri psikolojik ve duygusal iyileşmedir. Aidiyet hissini güçlendiren, özgünlükle ilham veren, insanların yüzlerine tebessüm getiren bir şehir olmalı burası. Belediyelerin ve sivil toplum kuruluşlarının yapacağı kültürel, sanatsal ve sosyal faaliyetler sadece eğlence olsun diye değil, insanların moralini ve ruhunu onarmak için de yapılmalı. En Güzel Şehir Malatya vizyonu, sadece betonun ve asfaltın değil, ruhun ve kalbin de şehre katılmasıyla mümkün olur.